Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/6649 E. 2023/2050 K. 06.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6649
KARAR NO : 2023/2050
KARAR TARİHİ : 06.07.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/354 E., 2022/599 K.

KARAR : Davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/143 E., 2019/494 K.

Taraflar arasındaki adi ortaklığın tasfiyesi, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından duruşma istemli temyiz istenilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 06.07.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir..

Belli edilen günde gelen davacı asıl … ve davacılar vekili Av…. ile davalı vekili Av. …’ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00’te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar; murisleri Emrah ile davalının kardeş olduklarını, 1991 yılında sözlü olarak kazancın yarı yarıya paylaşılacağı taşınmaz alım satımına yönelik adi ortaklık kurduklarını, bu kapsamda dava konusu taşınmazları da birlikte satın aldıklarını, 1/2 bedelin kendileri tarafından verilmesine karşın duyulan … nedeniyle tapu kaydının davalı adına yapıldığını, bedelin avukat olarak görev yapan davacı …’ye ait vekalet ücretlerinden karşılandığını, murisin 24.02.2016 tarihinde vefatı nedeniyle adi ortaklığın sona erdiğini, vefatında sonra ortaklık bedeli talep edildiğinde, davalının murisin kendisine bağışladığını, haklarının bulunmadığını ifade ettiğini, ortaklığın yarı hissesinde hak sahibi olduklarını ileri sürerek; adi ortaklığın ölüm ile sona erdiğinin tespitine ve tasfiyesine, dava konusu taşınmazların 4/8 payının davalı adına kayıtlarının iptali ile 1/8 pay davacı …, 3/8 pay davacı … adına tesciline, mümkün olmadığında tasfiyenin satış suretiyle gerçekleştirilmesine, fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla şimdilik 50.000 TL tasfiye payının yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı; davacıların murisi ile aralarında ortaklık bulunmadığını, dava konusu taşınmazı 07.09.1990 tarihinde kendisinin satın aldığını, 2016 yılında imar ile bölündüğünü, avukat olan davacılar murisinin 26 yıl boyunca talepte bulunmamasının sözleşme yapılmadığına karine teşkil ettiğini, ilk günden itibaren tüm vergileri kendisinin ödediğini, yazılı delille ispatlanması gerektiğini, tanık deliline muvafakat etmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu talebin inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil talebi olduğu, davacıların iddiasına göre, birlikte satın aldıkları taşınmazın, daha sonra her ikisi adına ortak olarak tescil edilmesi hususunda anlaşıldığı, taşınmazın 1/2 hissesinin zamanı belirlenmemiş olan bir tarihte davacıların murisine verileceği yönünde aralarında bir inanç sözleşmesi yapıldığı, inanç sözleşmesinin tarafların imzasını içermesi ve en geç sözleşme konusu işlem tarihinde düzenlenmiş olması gerektiği, davacılar tarafından yazılı sözleşme ibraz edilmediği, her ne kadar davacı tanıkları dinlenmiş ise de yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge de olmaması karşısında tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği, davanın ispat edilmediği gerekçesiyle, reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili; davanın inanç sözleşmesi ile ilgisinin olmadığını, davalı ile muris arasında adi ortaklık bulunduğunu, iki kardeşin birikimlerini eşit sermaye olarak koyduklarını, arazinin alımına birlikte gidildiğini, daha sonra işlemlerin yapılabileceği ifade edilerek davalı adına alındığını, diğer ortakların şufa hakkını kullanma ihtimalleri nedeniyle imar geçene kadar tapu devrinin gerçekleştirilmediğini, dava konusu taşınmazın alımının gizlenmesi, mal kaçırma, kanun hükümlerini bertaraf etme, teminat verme veya malın idaresini bizzat yerine getirememesi nedeniyle devir amacı bulunmadığını, görüşmeleri sırasında davalının murisinin bağışladığını gerekirse devrederim dediğini, daha sonra satışa çıkardığını, yarısını devretmekten imtina ettiğini, söylemini değiştirerek kendisinin aldığını beyan etmeye başladığını, davacılar murisinin son dönem her daim yanında bulunan eşi ve oğlunun yanı sıra anne … dahil hiç kimsenin murisin bu arazi üzerindeki hissesini kardeşine devrettiği hususundaki söylemine tanıklık etmediğini, tanık ifadelerinde ortaklık kapsamında alındığı iddialarının doğrulandığını, neden itibar edilmediğini değerlendirilmediğini, kardeş olduklarından tanık dinlenebileceğini, keşif neticesinde değer tespit edilerek harcın tamamlatıldığını, ıslah talep etmediklerini, dava değerine davalının itiraz etmediğini, fazla bularak itiraz ettiği değer üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını, dava değerinin dava dilekçesindeki tutar olduğunu ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; taşınmazın birlikte alındığına dair davalı imzasını taşıyan belge ve delil sunulmadığı, adi ortaklığın ispatlanmadığı, davacılar vekilinin 01.07.2019 tarihli “29/05/2019 tarihli bilirkişi raporu uyarınca eksik harcın tamamlanması hakkında” dilekçe verdiği, aynı tarihte 8.432 TL ve 2.526 TL tamamlama harcı yatırdığı, vekâlet ücretinin yatırılan harca göre belirlenen dava değeri üzerinden hesaplandığı gerekçesiyle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili; istinaf dilekçesinde bildirdigi sebepleri tekrar ederek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmistir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Temyize konu uyuşmazlık; davacıların murisi ile kardeşi davalı arasında adi ortaklık kurulup kurulmadığı, bu kapsamda tasfiye yapılıp yapılmayacağına ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. Medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri de taleple bağlılık ilkesidir. Tasarruf ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin, tarafların bildirdiği vakıalarla bağlı olmasını ve onların talepleri doğrultusunda hareket etmesini ifade ederken taleple bağlılık ilkesi ise hâkimin hüküm fıkrasında tarafların talep sonucuyla bağlı olduğunu; ondan fazlasına veya başka bir şeye hükmedemeyeceğini ifade etmektedir.

2. Taleple bağlılık ilkesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 26 ncı maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrası; “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” hükmünü içermektedir. Buna göre hâkim tarafların talepleri ile bağlı olup, kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa, talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez.

3. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade etmektedir. Başka bir ifadeyle hâkim, tarafın talep etmediği bir husus hakkında karar veremeyecektir. Hâkim tarafın neyi talep … etmediğini ise dava dilekçesine bakarak tespit edecektir. Dava dilekçesinde talep sonucunun yeteri kadar açık olmadığı hâllerde hâkim, davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde davacıya talep sonucunu açıklattırmalıdır (6100 sayılı Kanun m. 31).

4. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 620 nci maddesinin birinci fıkrasına göre; adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.
5. Adi ortaklık sözleşmelerinde “şekil serbestisi” ilkesi uygulanmakta olup, ortaklık ilişkisinin sözlü olarak da kurulabilmesi mümkündür. Adi ortaklık sözleşmesinde şekil, ispat açısından önem arz etmektedir.

6. 6100 sayılı Kanun’un 190 ıncı maddesinin birinci fıkrasına göre; ispat yükü, kanunda … bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Taraflar arasında ortaklık ilişkisinin varlığına dair ihtilaf çıktığında, ispat yükü, ortaklık ilişkisinin varlığını iddia edene düşer.

7. Adi ortaklık ilişkisi, 6098 sayılı Kanun’un 620 nci maddesinde de tanımlandığı gibi sözleşme temeline dayanmakta olup, aynı zamanda bir hukuki işlemdir. Bu nedenle, 6100 sayılı Kanun’un 200 üncü maddesinde düzenlenen parasal sınırın üzerindeki ortaklık ilişkisinin varlığının ispatında, kural olarak, senetle ispat zorunluluğu geçerlidir.

8.”Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları “başlıklı 6100 sayılı Kanun’un 203 üncü maddesinde ise; “Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, …, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
c) Yangın, … kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.
ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.” hükmü yer almaktadır.

9. 6098 sayılı Kanun’un 19 uncu maddesi; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya … amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, … ve ortak iradeleri esas alınır.
Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz…” şeklindedir.

3. Değerlendirme
1. Somut uyuşmalıkta; davacıların murisi ile davalı arasında dava konusu taşınmazın alım satımı ile kazancın paylaşılacağına dair adi ortaklık bulunduğu iddia edilmiştir. İlk Derece Mahkemesince taraflar arasında inanç sözleşmesi bulunduğu, yazılı delille ispatlanmadığı, yazılı delil başlangıcı bulunmaması nedeniyle tanık beyanlarına itibar edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de yazılı delil gösterilmediği, adi ortaklığın ispat edilemediği gerekçesiyle istinaf başvurusu reddedilmiştir.

2. İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.

3. Adi ortaklıkta ise müşterek amaç iktisadi bir amaçtır veya daha dar anlamda kazanç paylaşma

amacıdır. İktisadi amaç ve kazanç paylaşma dışında diğer amaçlarla adi ortaklık kurulması olanaklı değildir (Şener, Oruç Hami, Adi Ortaklık, Ankara : … Yayıncılık, 2008, s. 103-104).

4. Dava konusu iddia, taşınmaz alım ve satımına dair kazanç paylaşmaya ilişkin olduğundan adi ortaklık kapsamında delillerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Olayın özelliği dikkate alındığında murisin gizli adi ortak niteliğinde olduğu, işlemlerin davalı kardeşi tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülmüştür. Gizli adi ortaklıkta, ortakların mülkiyet hakkı şeklen dışa karşı görünen ortağa aktarılmaktadır.

5. Her ne kadar adi ortaklığa ilişkin yazılı bir sözleşme mevcut değilse de, davacılar murisleri ile kardeşi olan davalı arasında adi ortaklık ilişkisi yakın akrabalık nedeniyle tanık delili ile ispatlama hakkına sahiptirler.

6. Buna göre, İlk Derece Mahkemesince; taraflar arasındaki uyuşmazlığın adi ortaklık ilişkisinden kaynaklandığı göz önüne alınarak, delillerin ve tanık beyanlarının yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde değerlendirilmesi suretiyle müşterek amaç birliğini taşıyan adi ortaklığın kurulup kurulmadığının belirlenmesi, daha sonra oluşacak hukuki duruma göre hüküm tesisi gerekirken; hukuki nitelendirmede hataya düşülerek ve tanık beyanları değerlendirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;

1.Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesi birinci fıkrası uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 371 … maddesi uyarınca davacılar yararına BOZULMASINA,

8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacılara verilmesine,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz edene iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

06.07.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.