YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6088
KARAR NO : 2023/1480
KARAR TARİHİ : 16.05.2023
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/374 E., 2021/602 K.
ASIL VE BİRLEŞEN DAVALARDA
BİRLEŞEN 2010/577 E. SAYILI DAVADA
ASIL VE BİRLEŞEN 2020/190 E. SAYILI DAVADA
DAVA TARİHLERİ : 25.02.2008/ 23.11.2010 / 13.08.2020
KARAR : Asıl dava kesinleştiğinden yeniden hüküm verilmesine yer olmadığına/ birleşen 2010/577 E. sayılı davanın kısmen kabulüne/ birleşen 2020/190 E. sayılı davanın kabulüne
Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali ve alacak davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, bozmaya uyan Mahkemece; asıl dava kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, birleşen 2010/577 E. sayılı davanın kısmen kabulüne, birleşen 2020/190 E. sayılı davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davalı … vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 07.03.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde taraflardan bir kısmı gelmediğinden, Cumhurbaşkanlığının 11.02.2023 tarihli ve 32101 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 120 numaralı ” Olağanüstü Hal Kapsamında Yargı Alanında Alınan Tedbirlere İlişkin Kararnamesi ” kapsamında verilen 06.02.2023 tarihinden başlamak üzere 06.04.2023 tarihine kadar durma kararına istinaden Yargıtay Birinci Başkanlığının 13.02.2023 tarihli ve E-84632637/1786 sayılı yazısı ekinde sunulan Yargıtay Başkanlar Kurulunun 13.02.2023 tarih ve 4 sayılı kararının 4 üncü ve 5 inci maddeleri gereği duruşmanın 16.05.2023 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir.
Belirtilen tarihte gelen davalı … vekili Av. …’nun sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00’te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Asıl davada davacı; davalı …’e 785.000 USD tutarında borç para verdiğini, bu hususun aralarında imzaladıkları 23.07.2005 tarihli belge ile sabit olduğunu, alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamını, davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
2. Birleşen 2010/577 E. sayılı davada davacı; davalı …’in gerek kendisinin gerekse temsilcisi olduğu diğer davalı şirketin Irak’taki inşaat faaliyetleri nedeniyle kendisinden kimi zaman ödünç para kimi zaman da mal aldığını, bugüne kadar verdiği mal ve para karşılığı davalıdan 780.000 USD alacaklı olduğunu, davalı ile arasında adi ortaklık ilişkisinden bahsedilemeyeceğini, ancak Yargıtayca aralarındaki ilişkinin adi ortaklık olarak nitelendirildiğini ileri sürerek; adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 390.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş; 18.11.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 2.607.299 TL’ye yükseltmiştir.
3. Birleşen 2020/190 E. sayılı davada ise davacı; davalı … ile arasındaki adi ortaklık ilişkisi nedeniyle davalıdan 780.000 USD alacaklı olduğunu, bunun 390.000 TL’sinin 2010/577 E. sayılı birleşen davada verilen karar ile hüküm altına alındığını, işbu bedelin birleşen dava tarihi olan 23.11.2010 tarihindeki USD karşılığının 266.175,27 USD’ye tekabül ettiğini, toplam alacağından 266.175,27 USD’nin mahsup edilmesiyle birlikte bakiye alacağının 518.824,73 USD olduğunu, eldeki davanın bakiye alacağının tahsili amacıyla ek dava mahiyetinde açıldığını, diğer ortak olan Megins İnşaatın iflas ettiğini ve tasfiye sürecinin devam ettiğini ileri sürerek; bakiye alacağı olan 518.824,73 USD’nin dava tarihi olan 12.08.2020 tarihindeki kur üzerinden hesaplanan TL karşılığı 3.792.868,18 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Asıl ve birleşen davada davalılar ; davacı ile ortak iş yapmak üzere bir araya geldiklerini, davaya konu belgeyi de bu amaçla imzaladıklarını, borç ikrarını içeren nitelikte bir belge olmadığını, davacı tarafından belge üzerinde tahrifat yapıldığını, bu hususta savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını, davaya konu 23.07.2005 tarihli belgenin imzalanmasıyla birlikte adi ortaklığın sona erdiğini, dava tarihi dikkate alındığında ortaklıktan kaynaklı alacakların zamanaşımına uğradığını, davalı şirkete husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 04.11.2008 tarihli ve 2008/75 E. 2008/377 K. sayılı kararıyla; taraflar arasında imzalanan 23.07.2005 tarihli belgenin kayıtsız şartsız borç ikrarını içerdiği, belgedeki imzanın davalının eli ürünü olduğu, ancak borcun 25.10.2005 tarihinde ödeneceğine dair ibarenin belgeye sonradan ilave edildiği, sonradan yapılan eklemelerin belgeyi geçersiz hale getirmediği, belge içeriğinden davacının davalıya 785.000 USD tutarında borç para verdiğinin anlaşıldığı, davacının eldeki davayı açmakta haklı olduğu gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile davalının takibe vaki itirazının iptaline, takibin devamına, asıl alacağın % 40’ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 29.06.2009 tarihli ve 2009/2616 E., 2009/8880 K. sayılı ilamıyla; “…Dava konusu 23.7.2005 tarihli belgede, “Ben … 2004 yılı içerisinde Irak Süleymaniye’de ortak iş yapmak üzere …’dan parça parça olmak üzere (nakit para ve mal karşılığı olarak) toplam 785.000 Amerikan Doları tutarında para aldım.” açıklaması mevcut olup, alınan paranın borç olarak değil, “ortak iş yapmak üzere” alındığı açıkça belirtilmiş olduğundan, öte yandan belgede tarafların imzalarından sonra yazılan, “Not: … borcunu en geç 25.10.2005 tarihinde ödeyeceğini beyan etti.” yazılarının altında davalının imzası bulunmadığından ve bu kısım davalı tarafından da kabul edilmediğinden, söz konusu belge borç ikrarını havi nitelikte bir belge olmadığı gibi, yazılı delil başlangıcı niteliğinde de değildir. Türk Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince, herkes iddiasını ispatla yükümlü olup, davacı da davalıya borç verdiğini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır. Davalının açık muvafakatı bulunmadığından HUMK’nun 288.maddesi gereğince miktar itibariyle olayda tanık dinlenemeyeceği gibi, tanık beyanları esas alınarak da hüküm kurulamaz. Davacının, davalı tarafa 23.7.2005 tarihli belge gereğince ödediği paranın adi ortaklık sebebi ile verildiği anlaşılmakta olup davacı, davalıya borç verdiğini ve bu nedenle takip konusu miktar üzerinden davalıdan alacaklı olduğunu diğer yasal delillerle de kanıtlayamamıştır. Ne var ki davacı, davalıya takip miktarı kadar borç vermiş olduğu konusunda dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan, mahkemece bu konuda davalıya yemin yöneltme hakkı bulunduğu hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, borç ikrarını içeren ya da yazılı delil başlangıcı sayılabilecek bir belge mevcut olmadığı halde, mahkemece eksik inceleme ve yanlış değerlendirmelerle tanık beyanları esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesiyle, karar bozulmuştur.
B. İkinci Bozma Kararı
1. Bozmaya uyan Mahkemenin; 24.03.2011 tarihli ve 2009/544 E., 2011/214 K. sayılı kararıyla; asıl ve birleşen 2010/577 E. sayılı davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 03.04.2012 tarihli ve 2011/9816 E., 2012/8971 K. sayılı ilamıyla; “…Davacı asıl davada karz akdine dayanmış olup, karz akdini ispat edemediği için asıl davanın reddi doğru ise de birleşen davada adi ortaklık hukuki ilişkisine dayanıldığı ve taraflar arasındaki ilişkinin adi ortaklık niteliğinde bulunduğu dairemizce kabul edilip bu husus taraflar açısından usulü kazanılmış hak teşkil ettiği için, davalıca eda edilen yemine dayanılarak birleşen davanın reddine karar verilmesi olanaklı değildir. Bu itibarla birleşen dava yönünden, taraflar arasındaki ihtilafın adi ortaklık hükümleri dikkate alınarak çözülmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki taraflar arasında imzalanan 23.7.2005 tarihli belge ile adi ortaklık kurulmuş ise de, adi ortaklığın ne zaman sona ereceğine dair bir kararlaştırma bulunmadığından, taraflarca da ortaklığın sona erdirildiği iddia ve ispat edilemediğinden ve bu hususta mahkeme kararı da olmadığından adi ortaklığın halen devam ettiğinin kabulü gerektiği gibi, birleşen davadaki talebe göre davacının fesih ve tasfiye isteğinin de kabulü zorunludur. Taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi kurulduğuna göre tasfiyenin bizzat mahkemece yaptırılması gerekir…
… Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılması, böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin BK 539 ve devamı maddelerine göre yapılması gereklidir. Dava konusu olayda taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığı ve tasfiye ile ilgili bir anlaşmada bulunmadığı için tasfiyenin BK’nun 539 ve devamı maddelerine göre yapılması zorunludur…” gerekçesiyle, karar bozulmuştur.
C. Üçüncü Bozma Kararı
1. Mahkemenin 08.01.2017 tarihli ve 2012/440 E., 2017/354 K. sayılı kararıyla; 30.09.2016 tarihli bilirkişi heyeti raporu hükme esas alınarak, asıl dava kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, birleşen 2010/577 E. sayılı davanın kısmen kabulü ile taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine, 390.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin zamanaşımı nedeniyle reddine, şartları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; karara karşı, taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 30.04.2019 tarihli ve 2017/15597 E., 2019/3939 K. sayılı ilamıyla; (1) numaralı bentle davalıların tüm, davacının sair temyiz itirazları reddedildikten sonra,
“…2-…taraflar arasındaki adi ortaklığın feshedilmediği, devam ettiği, alacağın muaccel olmadığı anlaşıldığından zamanaşımının başladığının kabulü mümkün değildir. Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile davacının ıslahla talep ettiği miktar yönünden zamanaşımı nedeniyle red talebi doğru görülmemiştir.
Ancak; bir davanın yargılaması sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca bozulmasından sonra tarafların ıslah isteminde bulunmalarına imkan olmadığı 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E.-1948/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile kabul edilmiştir. Nitekim, 06/05/2016 tarihli ve 2015/1 E.-2016/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile de “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E.-1948/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
Hal böyle olunca mahkemece; bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle hiç ıslah yapılmamış gibi davacının dava dilekçesinde belirtilen miktar dikkate alınarak (buna göre yargılama gideri ve vekalet ücreti belirlenerek) sonucu dairesinde karar verilmesi gerekirken, ıslah ile artırılan miktar yönünden zamanaşımı nedeniyle talebin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle, karar bozulmuştur.
D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, asıl dava kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, birleşen 2010/577 E. sayılı davanın kısmen kabulü ile taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine, 390.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, (davalı şirket yönünden tahsilde tekerrür olmamak şartıyla 390.000 TL tazminatın dava tarihi olan 23.11.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte Adana 1. İcra Müdürlüğü’nün 2016/1 iflas dosyasındaki iflas masasına kayıt kabulüne), şartları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddine; birleşen 2020/190 E. sayılı davanın kabulü ile 3.792.868,18 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl ve birleşen davalarda davalı … vekili; davacının tüm taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davalı …’e husumet yöneltilemeyeceğini, birleşen 2020/190 E. sayılı davanın tasfiye payından bakiye alacağın tahsili istemiyle açıldığını, ancak birleşen 2010/577 E. sayılı davada tasfiye payına yönelik yabancı para alacağının dava tarihi olan 23.11.2010 tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının talep edildiğini, davacının seçimlik hakkını bu şekilde kullandığını, yenilik doğurucu nitelikteki bu hakkın kullanılmasıyla birlikte davacının artık bu kararından geri dönemeyeceğini, bu nedenle birleşen 2020/190 E.sayılı davaya konu bakiye tasfiye payı alacağının da 23.11.2010 tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının talep edilebileceğini, yabancı para alacağının bu tarihten sonraki bir tarihteki kur üzerinden TL karşılığının hesap edilerek talep edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, somut olaya uygulanacak hukukun Irak hukuku olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun önceki raporla çeliştiğini, hukuksal dayanağının bulunmadığını, rapora karşı itirazları karşılanmadan karar verildiğini, rapora karşı itirazları karşılanıp, raporlar arası çelişkiyi giderecek şekilde yeniden rapor alınması gerektiğini, davacının tasfiye payı alacağından bahsedilemeyeceğini, ortaklığın zarar ettiğini ileri sürerek; kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Birleşen davalara konu uyuşmazlık, adi ortaklığın feshi ve tasfiye alacağının tahsili istemlerine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması üzerine, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK)
2. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 99 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre; kural olarak, “Konusu para olan bir borç Ülke parasıyla ödenir”. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise; bu kuralın aksinin kararlaştırılması yani Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması konusunda anlaşma bulunması hâlinde “sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla ödenebilir”. Maddenin üçüncü fıkrasında ise borcun ödeme gününde ödenmemesi hâlinde alacaklının “aynen veya vade yada fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini” isteyebileceği hükme bağlanmıştır.
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile yukarıda yer verilen hukuk kurallarına, bozma kararlarında belirtilen gerektirici sebeplere, bozmaya uygun olarak verilen Mahkeme kararı gerekçesine, bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin ileri sürülen sebeplerin incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre, davalı vekilinin birleşen 2010/577 E. sayılı davaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi ile birleşen 2010/577 E. sayılı davada verilen kararın onanmasına karar vermek gerekmişdir.
2. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin birleşen 2020/190 E. sayılı davaya yönelik aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3. Somut uyuşmazlıkta; taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile tasfiye payı alacağının tahsili istemiyle, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan kısmi dava niteliğindeki birleşen 2010/577 E. sayılı davada davacının, yabancı para alacağını dava tarihi olan 23.11.2010 tarihindeki kur üzerinden TL karşılığını talep etmek suretiyle seçimlik hakkını bu yönde kullanarak 390.000 TL’nin faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ettiği; ek dava niteliğindeki birleşen 2020/190 E. sayılı davada ise, 2010/577 E. sayılı davaya konu 390.000 TL’nin dava tarihi olan 23.11.2010 tarihindeki USD karşılığını 266.175,27 USD olarak hesap edip, işbu bedeli toplam tasfiye payı alacağı olan 780.000 USD’den mahsup etmek suretiyle, hesapladığı 518.824,73 USD’nin bu kez 12.08.2020 tarihindeki kur üzerinden TL karşılığını talep ettiği, Mahkemece de taleple bağlı kalınarak hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır.
4. Hal böyle olunca, Mahkemece ; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, 2010/577 E. sayılı birleşen davada davacının, yabancı para cinsinden olan alacağının dava tarihi olan 23.11.2010 tarihindeki kur üzerinden TL karşılığını talep ettiği, yenilik doğurucu nitelikteki seçimlik hakkını bu yönde kullandığı, iradeyi sakatlayan sebepler dışında artık bu kararından dönemeyeceği dikkate alınarak, toplam tasfiye payı alacağı olan 780.000 USD’nin 23.11.2010 tarihindeki satış kuru üzerinden TL karşılığı hesap edilip, bulunacak miktardan 2010/577 E. sayılı davada hükmedilen 390.000 TL’nin mahsup edilmesi suretiyle, kalan miktarın birleşen 2020/190 E. sayılı davada hüküm altına alınması gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile birleşen 2020/190 E. sayılı davada yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. 2010/577 E. sayılı birleşen davada verilen Mahkeme kararının ONANMASINA,
2. 2020/190 E. sayılı birleşen dava yönünden davalı … vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,
3. Temyiz olunan birleşen 2020/190 E. sayılı davada verilen Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi uyarınca davalı … yararına BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı …’e verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun’un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
16.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.