Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/5701 E. 2023/1679 K. 30.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/5701
KARAR NO : 2023/1679
KARAR TARİHİ : 30.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/2744 E., 2022/1654 K.
DAVA TARİHİ : 20.06.2012
KARAR : Davanın kabulü
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2012/328 E., 2021/340 K.

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 30.05.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen davacı vekili Av. .. ile davalı vekili Av. …’ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra, işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00’te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı; Nişantaşı ve Bağdat caddelerinde el ve ayak bakım merkezi açıp işletmek üzere ayrı bir şirket kurmak için 05.10.2011 tarihi öncesinde davalı ile anlaşmaya vardığını, kurulacak şirket için sermaye bedeli olarak muhtelif tarihlerde davalıya yaklaşık 450.000 TL’nin üzerinde ödemede bulunduğunu, davalının şirketin kuruluşuna yönelik işlemleri iki ay içerisinde tamamlayacağını taahhüt etmesine rağmen, aradan geçen altı aylık süreye rağmen şirketin kurulmadığı gibi şirketin kuruluşuna yönelik herhangi bir işlem de başlatılmadığını, davalının kendisini sürekli oyaladığını, anlaşma kapsamında kiralanmasına karar verilen iş yerlerinin ise kurulacak ortak şirket adına değil, tarafınca bilinmeyen bir başka şirket adına kiralandığını, bu nedenle kira sözleşmelerinden ötürü sorumluluğuna gidilemeyeceğini, ödediği bedelin iadesine yönelik davalıya ihtarname çektiğini, davalının ihtarnameye cevabında parayı aldığını ikrar ettiğini ancak tamamen kötü niyetli olarak kendisine ait şirketin Levent’teki şubesinden bahsedip, hedeflenen projenin gerçekleştirildiğine yönelik beyanda bulunduğunu, davalıya ait Levent’teki iş yeri ile bir bağlantısının bulunmadığını, davalının sözleşmeye aykırı davrandığını, kuruluş sermaye bedeli olarak ödediği toplam 568.098,41 TL bedelin davalıdan tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamını, davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı; iddiaya konu hayata geçirilmesi planlanan Nişantaşı ve Bağdat caddesinde açılacak ayak bakım merkezi için davacının ödediği tutarın iki mislinden fazla kiralama, mimari tadilat, dekorasyon, cihaz ve teknolojik donanım harcaması yaptığını, davacı ile arasındaki ortaklığın henüz feshedilmediğini, ortaklık sona ermeden ödenen bedellerin iadesinin talep edilemeyeceğini, ortaklığın fesih ve tasfiyesinin gerektiğini, davacının anlaşma kapsamında 1.200.000 TL ödeyeceğine yönelik taahhütte bulunmasına rağmen, sadece 312.000 USD tutarında ödeme yaptığını, eksik ödeme nedeniyle planlanan projenin tam olarak hayata geçirilemediğini, ödenen para ile iş yeri kiraladığını, kullanılacak cihazların siparişini verdiğini, mimari tadilatları yaptırdığını, iş yerlerinin açılamaması nedeniyle asıl kendisinin mağdur olduğunu, zarara uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; Nişantaşı ve Bağdat caddelerinde el ve ayak sağlığı bakım merkezi açıp işletmek üzere taraflar arasında adi ortaklık kurulması yönünde anlaşmaya varıldığı, bu hususta yazılı bir sözleşmenin düzenlenmediği, bahse konu yerlerde açılması amaçlanan iş yerlerine ait kira sözleşmelerinin, kurulması planlanan adi şirket adına değil Bursa ASM Ltd. Şti. adına düzenlendiği, kira sözleşmelerinde davacının imzasının bulunmadığı, tadilat masraflarına ait faturaların da yine Bursa ASM Ltd. Şti. adına kesildiği, taraflar arasında kurulması planlanan ortaklığın kurulmadığı, dava dışı Bursa ASM Ltd. Şti.’ne davalının ve annesinin hissedar olduğu, davacının işbu şirket ile bir bağlantısının bulunmadığı, davalı tarafça yapıldığı iddia olunan masraflardan Bursa ASM Ltd. Şti.’nin fayda sağlayacağı, davacının davalıya yapmış olduğu 312.000 USD ödeme karşılığında davalının sebepsiz zenginleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalının takibe vaki itirazının iptali ile takibin 567.840 TL asıl alacak, 258,42 TL ihtar masrafı olmak üzere toplam 568.098,41 TL üzerinden devamına, alacak likit olmadığından icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili; taraflar arasında ayak bakım merkezi açılıp işletilmek üzere adi ortaklık ilişkisi kurulduğunu, davacının ortaklığa nakdi sermaye koyacağının, davalının ve annesinin ise sadece emeğini getireceğinin kararlaştırıldığını, bu hususun dosya kapsamında dinlenilen tanık beyanları ile sabit olduğunu, davacının taahhüt ettiği tutarda sermaye koyma borcunu yerine getirmediği için, işletmelerden birinin hiç açılamadığını, diğerinin ise kısa sürede kapatılmak zorunda kalındığını, resmi bir ortaklık ilişkisine geçilene kadar davalı tarafça davalıya ait şirket üzerinden yapılan kiralama, tadilat ve satın alma işlemlerine karşı davacı tarafından herhangi bir ihtarname keşide edilmediği gibi itiraz da edilmediğini, davalıya kusur atfedilemeyeceğini, davalının sebepsiz zenginleştiğinden bahsedilemeyeceğini, davacının ödediği tutarın çok daha üzerinde masraf yaptığını, zarara uğradığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, konunun uzmanlarından yeniden rapor alınması gerektiğini, sermaye bedelinin iadesi talebinin ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsadığını, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesinin gerektiğini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; 05.12.2018 tarihli bilirkişi heyeti ek raporu hükme esas alınarak, taraflar arasında adi ortaklık kurulması yönünde sözlü anlaşmaya varıldığı, ancak adi ortaklığın faaliyete geçmediği, bu nedenle ortaklığın feshinin gerekmediği, davacı tarafından davalıya ödenen bedelin tamamının sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca davacıya iadesinin gerektiği, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarının birbiriyle uyumlu olduğu, hükme esas alınan raporun ise taraf ve Yargıtay denetimine elverişli olduğu gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, adi ortaklıktan kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 620 nci maddesinin birinci fıkrasına göre; adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.

2. Adi ortaklık ilişkisi mutlaka sözleşme temeline dayanır. Bunun sonucu olarak ortakların irade beyanlarının karşılıklı ve birbirine uygun olması şarttır. Adi ortaklık sözleşmesinin kurulması bakımından, ortakların esaslı noktalarda uyuşması gerekir. Ortaklık amacı, ortakların şahsı, sermaye paylarının türü ve kapsamı ortaklık sözleşmesi açısından esaslı unsurlar olup, bunlarda uyuşulması ortaklık sözleşmesinin kurulması için yeterlidir (6098 sayılı Kanun m 2).

3. Adi ortaklık sözleşmelerinde “şekil serbestisi” ilkesi uygulanmakta olup, ortaklık ilişkisinin sözlü olarak da kurulabilmesi mümkündür. Adi ortaklık sözleşmesinde şekil, ispat açısından önem arz etmektedir.

4. Öte yandan; ortakların ileride belirli bir ticaret ortaklığı kurmak amacıyla bir araya gelmeleri, birlikte çaba göstermeleri ve belirli sermaye paylarını yerine getirmeyi üstlenmeleri durumunda da onlar arasında bir adi ortaklık vardır. Ancak bu ortaklık ( kurucular ortaklığı) kurulacak ortaklıktan tamamen bağımsız başlı başına bir varlığa sahiptir. Kurucular ortaklığının kurmayı amaç edindiği ortaklık sermaye ortaklığı olabileceği gibi , kişi ortaklığı da olabilir. Şayet ortaklar bu aşamada ticaret ortaklığını kurmaktan vazgeçerlerse, yine kurucular ortaklığı, bu kez ortakların anlaşmalarıyla sona ermiş olacaktır. Kurucular ortaklığına hem iç ilişkide hem de dış ilişkide niteliğine uygun düştüğü ölçüde ve özel hüküm bulunmayan durumlarda adi ortaklık kuralları uygulanır. Ancak adi ortaklık hükümleri katı bir kalıp halinde uygulanmaz ( Şener, Oruç Hami, Adi Ortaklık, Ankara : 2008, Yetkin Yayıncılık, s. 142 -145 ).

5. Bununla birlikte; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ( 6100 sayılı Kanun ) 190 ıncı maddesinin birinci fıkrasında, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre ispat yükü, ispatı gereken vakıalara dayanan tarafa ait olup, herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

6. Aynı Kanun’un ” Senetle ispat zorunluluğu” başlıklı 200 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre; ” Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.”

3. Değerlendirme
1. Somut uyuşmazlıkta; tarafların el ve ayak bakım merkezi açıp birlikte işletmek üzere ayrı bir şirket kurmak için bir araya geldikleri ve bu hususta esaslı noktalarda anlaşmaya vardıkları, nitekim davacının sermaye payı olarak davalıya bir kısım ödemelerde bulunduğu, ancak hedeflenen şirketin kurulmadığı anlaşılmış olup, bu aşamada taraflar arasında kurucular ortaklığı şeklinde adi ortaklık ilişkisi kurulduğunun kabulü gerekir.

2. Davacı vekili tarafından davalıya noterden çekilen 11.05.2012 tarihli ihtarnameyle;” Siz muhataplar ile vekil edenim arasında 05.10.2011 tarihinden önce tamamen iyiniyete ve güven ilişkisine dayalı akdedilmiş olan sözleşmeye göre, Nişantaşı ve Bağdat caddelerinde açılacak olan işyerleri ile ilgili yeni bir şirket kurulacağının kararlaştırıldığı, ancak sözleşmenin temel şartı olan şirket kuruluşunu bugüne kadar gerçekleştirmemeniz ve edimlerinize aykırı hareket etmeniz nedeniyle işbu sözleşme sona ermiş olup, sözleşme gereği siz muhataplardan …’a gönderilen 312.000 USD ve …’a gönderilen 47.000 Euro bedeli üç gün içinde tarafımıza iade edilnmesi ihtar olunur ..” şeklinde ifadelere yer verilmiş olup, kurulan adi ortaklığın fesih ihbar suretiyle sona erdirildiği anlaşılmaktadır.

3. Her ne kadar davalı taraf, bu süreçte ortaklık adına masraf yaptığını, davacı tarafından kendisine ödenen ve takibe konu edilen sermaye bedelinin yapılan masraflara harcandığını, davacının da masraflara katılmakla yükümlü olduğunu ileri sürmüş ise de; ispat yükü üzerinde bulunan davalı tarafından iddiaya konu masrafların adi ortaklık adına yapıldığını yazılı delil ile ispat edememiş olup, davacı tarafın da bu yönde bir kabulüde bulunmamaktadır.

4.Bu durumda, davaya konu adi ortaklık adına yapılan herhangi bir masraf bulunmadığı, kurulması amaçlanan şirketin de kurulamadığı anlaşıldığından, ortaklığın tasfiyesini gerektirecek bir durum söz konusu olmayıp, davacı tarafından davalıya ödenen sermaye bedelinin davacıya iadesi gerekecektir.

5. Tarafların iddia, savunmalarına ve dayandıkları belgelere, yukarıda yer verilen hukuk kurallarına, dava şartlarına, temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

30.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.