Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/5078 E. 2023/1284 K. 04.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/5078
KARAR NO : 2023/1284
KARAR TARİHİ : 04.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/1411 E., 2022/653 K.
DAVA TARİHİ : 07.03.2007
KARAR : Davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Gaziantep 2. Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2017/282 E., 2020/300 K.

Taraflar arasındaki maddi ve manevi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacılar vekilinin başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 04.05.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde davalı … vekili Avukat Tuğba Büyükdoğan geldi. Sözlü açıklaması dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00’te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekili, davacı …’nın 08.10.2016 tarihinde davalı hastanede sezeryan doğum yaptığını ve bebeğin sağlıklı bir şekilde doğmadığını, 31.12.2016 tarihinde de vefat ettiğini, …’nın doğumdan bir gün önce yani 07.10.2016 tarihinde davalı hastaneye rutin kontrollerinin yapılması için gittiğini, yapılan kontroller neticesinde doktor ve hastane yetkililerince hamileliğin gayet iyi durumda olduğu, bebeğin boyunun, kilosunun ve diğer değerlerinin çok iyi olduğunun söylendiğini, doğum yapılan gün ise hastanede uzun süre bekletildiğini, doğum sancısı çeken …’ya hastanede uzun süre herhangi bir müdahale yapılmadığını ve saatler sonra sezeryana alındığını, doğum öncesinde ise …’e “doğumun sezaryen ile olmasına rıza gösteriyorum” yazılı bir kağıt imzalatıldığını, ancak doğum sonrasında bu sefer de “doğumun sezeryan ile yapılmasını istemiyorum” yazan bir kağıdın imzalatılmaya çalışıldığını, …’in bu kağıdı imzalamadığını, doğumda tarifi imkansız acılar yaşadıklarını ve bir türlü toparlanamadıklarını, doğum sonrasında her gün saat 11’de yeni doğan bebek ünitesinde kablolara, cihazlara bağlı olarak yaşam mücadelesi veren bebeklerini görmek için davalı hastaneye gitmek zorunda kaldıklarını, sonrasında hastane ve çalışanlarının sergiledikleri tutum karşısında bebeği başka bir hastaneye nakletmek istediklerini, başvurulan hastanelerin bebeğin epikriz raporunu görmeden transfer işleminin yapılamayacağını belirtilmesi üzerine davalı hastane ve davalı doktor Hüseyin’den bebeğin epikriz raporlarının istenildiğini, fakat bu talep üzerine davalı doktor tarafından terslendiklerini ve epikriz raporlarının verilmediğini, daha sonra uzun uğraşlar sonucu elde edilen epikriz raporlarına göre bebeğin beyninin sağ ve sol tarafında hasar olduğu, el ve ayaklarının tutmadığı, gözlerinde ışık refleksi dahi olmadığı ve göremediğini öğrendiklerini, davalı hastane ve davalı doktorun epikriz raporlarını paylaşmamakta direnmelerinin sebebinin de bu olduğunu, davalı doktor ve hastane tarafından yapılan yanlış tıbbi uygulamalar ve umursamaz tutumlar sebebiyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını beyanla 500.000’şer TL manevi, şimdilik 100.000’er TL maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.

II. CEVAP
1. Davalılar … ve NCR Sağlık Turizm Taş. İnş. San. ve Tic. A.Ş. vekili; gerekli tüm tıbbi müdahalelerin yapıldığını, doktor Hüseyin’in mekonyum aspirasyonu ile doğan bebeği yaşatabilmek ve oluşabilecek nörolojik hasarları olabildiğince minimize etmek amacıyla gereken bütün tedavileri uyguladığını, davacılara karşı edimlerini gereği gibi ifa ettiklerini ve davacıların ileri sürdüğü zararlarından sorumlu olmadıklarını savunarak davanın reddini istemiştir.

2. Davalı … vekili; davacı …’ya gebelik süresince gerçekleştirilen gebelik takiplerinde ve doğumdan bir gün önce yapılan muayenede herhangi bir tıbbi uygulama hatası ya da ihmalin söz konusu olmadığını, doğum öncesinde yapılan muayenelerde NST çekildiğini ve NST’de bebek hareketlerinin yetersiz olduğunun gözlemlendiğini, anne ve bebeğin durumunu yakından takip ettiğini, endikasyon oluşması sebebiyle de acil olarak hastanın sezaryene alındığını, tarafınca uygulanan tedavi ve müdahalelerin tıp literatürüne uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda hem Adli Tıp Kurumundan hem de alanında uzman hekimlerden oluşturulan bilirkişi heyetinden raporlar alındığı, her iki raporda da davalılar üzerine atf-ı kâbil bir kusur tespit edilmediği, davalılarca doğum öncesinde, doğumda ve doğum sonrasında uygulanan tıbbi tedavi metotların tıp literatürüne uygun olduğunun mütalâ edildiği, bunun yanı sıra davacı …’in de onamının alındığı ve bilgilendirildiği, dolayısıyla davalıların davacılara karşı herhangi bir kusurlarının bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili; doktorlar ve hastane yetkililerinin, …’ya hamileliği ile ilgili olarak her şeyin yolunda olduğunu, bebeğin boyunun, kilosunun ve diğer değerlerinin çok iyi olduğunu söylediğini ve ceninin durumuna ilişkin belge verdiklerini, bu belgenin en somut ve en güçlü delilleri olduğunu, davacının hastaneye gittiğinde uzun süre beklemesine rağmen doktor ve diğer görevliler tarafından kendisine herhangi bir müdahale yapılmadığını ve ilgilenilmediğini, saatler sonra sezeryana alındığını, …’a doğumdan önce ”doğumun sezeryan ile olmasına rıza gösteriyorum” şeklinde kağıt imzalatıldığını, sezeryandan sonra hastane çalışanının …’i bebeğin doğduğunu söyleyerek danışmaya çağırdığını, hastane çalışanlardan ismini bilmediği bu kişinin …’in önüne bir kağıt ile kalem bırakıp bu seferde ”doğumun sezeryan ile olmasını istemiyorum” şeklinde yazıp kağıdı imzalamasını söylediğini, davacının kağıdı imzalamadığını, davalıların doğum sırasındaki umursamaz tavırlarının doğumdan sonra da devam ettiğini, davalıların bebek …’e ilişkin epikriz raporlarını davacıya vermekten kaçındıklarını, davacıların bir umutla iyileşeceğini düşündükleri yeni doğan bebeklerinin beyninin sağ ve sol tarafında hasar olduğunu, el ve ayaklarının tutmadığını, gözlerinin ışık refleksi dahi olmadığını, görmediğini o an öğrendiğini, yerel mahkemenin gerek Anayasa, gerek ilgili diğer ulusal mevzuatlar, gerekse tarafı oldukları ilgili uluslararası sözleşmeler uyarınca davalıların bilgilendirme, aydınlatma, açıklama yapma yükümlülüklerine ilişkin hususları da değerlendirmediğini, davalılardan, … bebeğe ilişkin epikriz raporlarını savcılık ve polis marifeti ile elde ettikleri savcılık soruşturma dosyası ile sabit olmasına, davalıların davacılara karşı aydınlatma, bilgilendirme yükümlülüklerini yerine getirmedikleri açıkça görülmesine rağmen yerel mahkemece bu hususlarda da eksik inceleme yapıldığını ve husustaki taleplerinin değerlendirilmediğini, davalıların tanıklarının, davacının rızası olmamasına rağmen ve bu durumu bizzat duruşmada belirtmelerine rağmen davacının açıklanmaması gereken durumlarına ilişkin tanıklık yaptıklarını belirterek istinaf talebinin kabulü ile kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; mahkemece dosyaya kazandırılan Adli Tıp Kurumu raporu ile doğum öncesi ve doğum anına ilişkin hususların irdelendiği, heyet raporu ile de doğum sonrası işlemlerin irdelendiği, söz konusu raporlar itibariyle davalılara yükletilecek bir kusur bulunmadığı tespitinin yapıldığı, her iki raporun birbirini destekler mahiyette olması göz önüne alındığında, davacıların bebeğinin doğumdan sonra vefat etmesinde davalılara yükletilecek bir kusur bulunmadığının tespiti karşısında, kararın, mahkemece dosyada bulunan delillerin takdirinde hata yapılmadan, iddia ve savunma ile birlikte hukuka uygun şekilde değerlendirilmek suretiyle yasal ve hukuksal gerekçelere ve maddi delillere dayandırılarak verilmiş olduğu anlaşılmakla, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen karara karşı ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde bulunmadığından davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili; istinaf nedenlerini tekrar ederek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davalı doktorların ve hastanenin özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. Vekâlet sözleşmesi, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 Sayılı Kanun) “Talimata uygun ifa” başlıklı 505 inci maddesi şöyledir:
” Vekil, vekalet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Ancak, vekalet verenden izin alma imkanı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hallerde, vekil talimattan ayrılabilir.
Bunun dışındaki durumlarda vekil, talimattan ayrılırsa, bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekalet borcunu ifa etmiş olmaz.”

3. 6098 Sayılı Kanunu’nun “Vekilin borçları” başlık, “Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme
” alt başlıklı 506 ıncı maddesi şöyledir:
” Vekil, vekalet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.”

3. Değerlendirme
1. Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. (Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cilt, Ank. 1982, Sh.236 vd) Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.

2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile alınan bilirkişi raporunun hükme elverişli bulunmasına, onamın da alındığının anlaşılmasına ve kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı doktorların kusur ve ihmallerinin bulunmadığı anlaşılmakla, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince verilen 19.04.2022 tarihli ve 2020/1411 E., 2022/653 K. sayılı kararın ONANMASINA,

8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalı …’a verilmesine,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine,

Dosyanın Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

04.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.