Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/4769 E. 2023/1281 K. 04.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/4769
KARAR NO : 2023/1281
KARAR TARİHİ : 04.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/3553 E., 2022/911 K.
DAVA TARİHİ : 12.08.2020
KARAR : Davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 6. Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2020/488 E., 2021/803 K.

Taraflar arasındaki sözleşmenin uyarlanması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 04.05.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen olmadı. İşin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00’te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı; davalı ile arasında 29.01.2008 tarihli 1.030.000,00 İsviçre Frangı ile dövize endeksli konut finansmanı kredi sözleşmesi akdedildiğini, davalı bankadan 240 ay vadeli, ilk taksiti 29.02.2008 ve son taksidi 31.01.2028 tarihi olmak üzere her bir taksidi 7.027,19 İsviçre Frangı karşılığı TL olmak suretiyle toplam 1.636.526,03 İsviçre Frangı ödeme koşullu konut kredisi kullandığını, davalı banka lehine de söz konusu konut üzerinde 31.01.2008 tarih 968 yevmiye ile 1. derecede yıllık %5,40 faiz oranı ile 2.060.000,00 İsviçre Frangı bedelli ipotek tesis edildiğini, sözleşmenin akdedildiği tarihte 1 İsviçre Frangı’nın TL karşılığı 1.0792 TL iken, işbu davanın ikame edildiği tarih itibariyle 1 İsviçre Frangı’nın TL karşılığı yaklaşık 7 kat artarak 7.2928 TL olduğunu, kur farkındaki bu aşırı artışın yanı sıra, sözleşmenin akdedildiği tarihten bu yana ülkemizin başkaca ciddi kriz ve sıkıntılar geçirdiğini, son olarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen ve öngörülmesi mümkün bulunmayan Covid 19 virüsünün sebep olduğu olağanüstü buhran, mücbir sebep hali neticesinde tüm ülke insanları ve ticaret erbapları gibi ekonomik anlamda iflasın eşiğine geldiğini, işyapamaz-ödeme yapamaz duruma düştüğünü, sözleşme imzalanırken davalı banka çalışanlarının kendisini dövize endeksli kredi kullanması konusunda yanılttıklarını ve 4077 sayılı Yasa’nın 10/b maddesi gereğince sözleşme öncesi bilgi formu verilmediğini, yeterince bilgilendirilmediğini, süreç içerisinde İsviçre Frangının kur değerinin öngörülemeyen biçimde 7 kat arttığını, ekonomik kriz nedeniyle İsviçre Frangının TL karşısında aşırı değer kazandığını, kur riskinin tek taraflı olarak tüketiciye yüklenmesi suretiyle davalı ile akdedilen sözleşmenin temelinden çöktüğünü beyanla 29.01.2008 tanzim tarihli dövize endeksli konut finansmanı kredi sözleşmesine müdahale edilmesine, sözleşmenin değişen ağır olağanüstü koşullara uyarlanması suretiyle kredinin İsviçre Frangı karşılığı TL olarak verildiği tarihten itibaren yüksek kurdan ödenen fazla miktarının tespiti ile bundan sonraki taksitlerin ve geri ödeme planının belirlenmesine, kur üzerinden yapılan hesaplama sonucunda fazladan ödenen taksit miktarlarının iadesine veya ödenecek taksit borçlarından mahsubuna, kredinin aylık taksitlerinin borç verilen tarihteki TL karşılığına çekilmesine ve bu miktarda sabitlenmesine, yahut kredinin imza tarihi olan 28.01.2008 tarihindeki kurdan Türk Lirasına çevrilip Türk Lirası bazında aynı nevide konut destek kredilerine uygulanan faiz hesabı ile oluşacak ödeme planı esas alınarak dava tarihinden itibaren aylık ödemelerin sabit Türk Lirası taksitler olarak ödenmesi konusunda uyarlama yapılmasına ve kredinin kullanıldığı tarihten dava tarihine kadar ödenen taksitlerin de bu uyarlama paralelinde çıkacak fazla ödemelerin iadesi veya borçtan mahsubu şeklinde sözleşmenin uyarlanmasına karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP
Davalı; davacının kredinin akdi öncesinde 28.01.2008 tarihinde imza mukabilinde kendisine teslim edilen Sözleşme Öncesi Bilgi Formu ve önceden bildirilen iş bu şartlar altında taraflar arasında imzalanan 29.01.2008 tarihli Konut Finansmanı Kredi Sözleşmesi hükümlerine, kanuna ve Yargıtay’ın yerleşik görüş ve kararlarına aykırı olan taleplerinin kabulünün mümkün olmadığını, davacının 28.01.2008 tarihinde Fortisbank A.Ş. Merkez Şubesinde kendisine sunulan kredi türleri ve faiz seçenekleri konusunda, faiz oranının Türk Lirasına endeksli kredinin faizinin yaklaşık 1/3’i oranında olması dolayısıyla avantajlı olduğuna kanaat getirip İsviçre Frangı endeksli kredi kullanma talebi üzerine tercihi para birimi esas alınarak ihtiyacına konu miktar ve işbu miktara konu faiz oranları da açıklanmak suretiyle Sabit Faizli Krediler İçin Konut Finansmanı Kredi Sözleşmesi Öncesi Bilgi Formunu imza mukabilinde 28.01.2008 tarihinde teslim aldığını, söz konusu bilgi formunda davacının kendisine sunulan bilgi ve koşullar dahilinde dövize endeksli konut finansmanı ürününden faydalanması halinde bağlı olacağı şartların açıkça bildirildiğini, dövizin alış kurunda yaşanacak artış gösterebileceği konusunda davacının açıkça bilgilendirildiğini, davacının kendi tercihiyle İsviçre Frangı endeksli kredi kullandığını ve buna göre sonuçlarına da katlanması zorunluluğunun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; bilirkişi raporundaki tespitler ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının uyarlama taleplerinin yasal şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; sözleşmenin devamı aşamasında taraflar arası denge bozulduğunda, denkleştirici adalet gereği yasa koyucu tarafından hakime önüne gelen uyuşmazlıkta eşitliği sağlaması amacıyla sözleşmenin adeta yeniden inşasını sağlamak amacıyla TBK’nın 138 inci maddesindeki hükmün vazedildiğini, yerel mahkemenin gerekçeli kararında ”…ülkemizde ekonomik krizlerin zaman zaman vuku bulduğu çoğunlukla bilinen bir olgudur…” denilmekle birlikte; 2008 ekonomik krizi, Gezi Parkı olayları, 2016 yılındaki hain FETÖ darbe girişimi ve sonucu olağanüstü halin ilan edilmiş olması, 2018 yılındaki kur krizi, 2020 yılında başlayan ve halen de devam eden Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen ve öngörülmesi mümkün bulunmayan COVID 19 virüsünün sebep olduğu olağanüstü buhran, mücbir sebep hali, Türk Lirasındaki ani değer kaybı ve ülke etrafında yaşanan darbe, siyasi kriz, savaş vb. durumların hiç değerlendirilmeye alınmadığını, arz edilen bu olguları davacının öngörme, bilme şansının söz konusu olmadığını, mahkemenin gerekçeli kararında davacının seçme iradesi bulunduğu belirtmiş ise de bu görüşe itibar edilmesinin mümkün olmadığını, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair 85 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye’de yerleşik kişilerin, Bakanlıkça belirlenen haller dışında, kendi aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dâhil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamayacağını, yine Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın Geçici 8 inci maddesi kapsamında sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkün olmayan sözleşmelerde yer alan bedeller Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararın Geçici 8 inci maddesi kapsamında Türk parası olarak taraflarca yeniden belirlenirken mutabakata varılamazsa; akdedilen sözleşmelerde döviz veya dövize endeksli olarak belirlenen bedeller, söz konusu bedellerin 02.01.2018 tarihinde belirlenen gösterge niteliğindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası efektif satış kuru kullanılarak hesaplanan Türk parası cinsinden karşılığının 02.01.2018 tarihinden bedellerin yeniden belirlendiği tarihe kadar Türkiye İstatistik Kurumunun her ay için belirlediği tüketici fiyat endeksi (TÜFE) aylık değişim oranları esas alınarak artırılması suretiyle belirleneceğini, mahkemece bu yasal düzenlemelerin değerlendirilmediğini, kaldı ki 6098 sayılı TBK uyarınca davalı banka tarafından davacıya imzalatılan bilgi formu genel işlem koşulu niteliğinde olduğundan yazılmamış sayılması gerektiğini, ayrıca dosyaya sunulan usul ve yasaya aykırı, davadaki iddiaları karşılamaktan yoksun, hüküm vermeye elverişli nitelikte bulunmayan 20.05.2021 tarihli bilirkişi raporunda, bilirkişilerce hesap yapmaktan kaçınılarak adeta mahkeme hakimi yerine geçerek hukuki değerlendirme yapıldığından kabul edilmesinin mümkün olmadığını, özellikle son günlerde pandemi olarak ilan edilen COVID 19 virüsünün sebep olduğu mücbir sebep, küresel-sosyal-ekonomik ağır buhran hali sonucu gelir-giderlerde meydana gelen açık nispetsizlik ve döviz kurlarında yaşanan olağanüstü artış ve değişimlerin ekonomik olarak davacıyı da herkes gibi ciddi ölçüde etkilediğini, kurlardaki bu radikal artış ve değişimlerin etkisiyle Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda yapılan değişiklik de gözetildiğinde, mahkemeye başvurarak bu değişiklikler sonucunda iyiniyetli kişinin hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme imkanı doğduğunu, diğer yandan, sözleşme imzalanırken davalı banka çalışanlarının davacıyı dövize endeksli kredi kullanması konusunda yanıltıldığını ve 4077 sayılı Yasa’nın 10/b maddesi gereğince sözleşme öncesi bilgi formu verilmeyerek yeterince bilgilendirmediğini, edimler arasındaki dengenin aşırı ölçüde bozulduğunu, sözleşme koşullarının davacı aleyhine katlanılamaz şekilde ağırlaştığını ve aşırı ifa imkansızığı nedeniyle mahkemece sözleşmeye müdahalenin şart hale geldiğini, davalı banka elemanlarınca davacının yeterince bilgilendirildiği konusundaki ispat külfetinin davalıya ait olduğunu beyanla, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının Türk Lirası cinsinden kredi kullanma imkanı varken, döviz seçeneği ile kredi kullandığı, bu durumda dövizdeki aleyhine olacak değişikliklerle ilgili riski göze aldığını kabul etmek gerektiği, kaldı ki döviz ile kredi alınması neticesinde sözleşme süresinin uzunluğuna göre dövizin artması riskini içerdiği, ancak kredi kullanımı sırasında davacı tüketicinin tüm bu ihtimalleri değerlendirerek dövizle kredi kullandığı durumlarda ileriki aşamalarda döviz artışı olabileceğini öngörerek kredi kullanması gerektiği, kredi kullandığı sırada döviz faiz oranının düşüklüğünden istifade etmek isterken ileride dövizde yaşanabilecek yükselişlerin öngörülmesi gerektiği, Yargıtay emsal kararlarında dövizle kredi kullanım halinde tüketicinin dövizin yükseliş riskini göze alarak hareket etmesi gerektiğinin vurgulandığı, bu durumların davacı tarafından öngörülmesi gerektiği, sözleşme serbestliği doğrultusunda uyarlama şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf nedenlerini tekrar ederek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, sözleşmenin uyarlanması istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Aşırı ifa güçlüğü” kenar başlıklı 138 inci maddesi şöyledir:
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”

3. Değerlendirme
1. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar

nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.

2. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü”, “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.

3. 6098 sayılı TBK yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi bağlamında ve TMK 2 nci maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde TMK 1, 2 ve 4. maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 inci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur.

4. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.

5. İncelenen dosya içeriğine göre ise davacının, davalı bankadan 29.01.2008 tarihinde dövize endeksli 240 ay vadeli olarak konut kredisi kullandığı anlaşılmakta olup, davacı İsviçre Frangı’nın TL karşısında aşırı değer kazandığını ve bu suretle işlem temelinin çöktüğünü ileri sürerek uyarlama talebinde bulunmuştur.

6. Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu, davacının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanma yolunu tercih etmiş bulunduğu, buna göre işlem temelinin çökmesinden bahsetmenin olanaklı olmadığı, bununla birlikte, eldeki davanın kredi sözleşmesinden 12 yıl sonra açılmış olması da nazara alındığında, sözleşmenin davacı tarafından benimsendiğinin kabulü gerektiği, bu nedenle yukarıda belirtilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

7. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesince verilen 06.04.2022 tarihli ve 2021/3553 E., 2022/911 K. sayılı kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

04.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.