Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/4325 E. 2023/1350 K. 09.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/4325
KARAR NO : 2023/1350
KARAR TARİHİ : 09.05.2023

MAHKEMESİ : Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1981 E., 2022/405 K.
DAVA TARİHİ : 03.09.2018
İLK DERECE MAHKEMESİ : Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk (Tüketici) Mahkemesi
SAYISI : 2018/848 E., 2021/179 K.
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacıların başvurularının esastan reddine, davalıların başvurularının ayrı ayrı kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 28.02.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde taraflardan bir kısmı gelmediğinden, Cumhurbaşkanlığının 11.02.2023 tarihli ve 32101 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 120 numaralı ” Olağanüstü Hal Kapsamında Yargı Alanında Alınan Tedbirlere İlişkin Kararnamesi ” kapsamında verilen 06.02.2023 tarihinden başlamak üzere 06.04.2023 tarihine kadar durma kararına istinaden Yargıtay Birinci Başkanlığının 13.02.2023 tarihli ve E-84632637/1786 sayılı yazısı ekinde sunulan Yargıtay Başkanlar Kurulunun 13.02.2023 tarih ve 4 sayılı kararının 4 üncü ve 5 inci maddeleri gereği duruşmanın 09.05.2023 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir.

Belirtilen tarihte gelen davacılar vekili Avukat … ile davalı … Şifa Sağlık Hizmetleri San. ve Tic. A.Ş. vekili Avukat … diğer davalı … vekili Avukat ….’nun sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00’te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekili; müteveffa Süleyman …’in 2010 doğumlu olduğunu, doğumundan itibaren Down Sendromu- AVSD kalp rahatsızlığı ve Hipotroid rahatsızlıklarının olduğunu, sürekli bakım ve tedavi gördüğünü, öncesinde ameliyat olduğunu, sağlık kuruluşlarında sürekli olarak kontrollerinin yapıldığını, …nın 19.10.2017 günü kusma, ishal, ateş şikayetleri oluştuğundan davalı şirkete ait hastaneye gidildiğini, acil servisten giriş yapıldığını, görevli doktorun bir iğne yaptığını, o sırada hastanede çocuk doktoru olmadığını, görevli doktorun çocuğun önemli bir şeyi olmadığını, ertesi gün çocuk servisine gelmelerini söylediğini, ertesi gün hastanenin çocuk servisine giriş yaptıklarını, çocuğun muayenesini yapan davalı doktora çocuğun geçmişi ve son durumu hakkında bilgi verildiğini, davalı doktorun çocuğu elle muayene ettiğini, hiçbir tahlil yapmadan çocukta önceki hastalığı ile ilgisi olmayan başka bir virüs tespit ettiğini, davalı doktor tarafından tedaviye başlandığını, ancak geçen sürede hiçbir uygulama yapılmadığını, serviste çocuğun durumunun daha da kötüleştiğini, davalı doktorun hastaneye çağrıldığını, doktorun çocuğun durumunun kötü olduğunu, hastanede çocuk yoğun bakım ünitesi bulunmadığını, yeterli teçhizat da olmadığını belirterek çocuğun daha donanımlı bir hastaneye götürülmesi gerektiğini söylediğini, davalı doktorun çocuğun durumu ile ilgili bilgileri el yazısı ile kağıda yazarak davacılardan Veli’nin eline verdiğini, Fuar Hastanesinden geldiğini söylemeden AKÜ Araştırma Hastanesi acil servisine yeni hasta girişi yapmalarını, bu yazıyı oradaki doktora vermesini, Fuar Hastanesinden sevk yaparsa AKÜ Hastanesine almayacaklarını belirttiğini, davacıların çocuğu bu halde bir yere götüremeyeceklerini söylemeleri üzerine Fuar Hastanesi görevlileri tarafından “hastane ambulansında oksijen sistemi olmadığının” söylendiğini, ambulansa seyyar oksijen tüpü bulunması için yarım saat kadar beklenildiğini, devamında çocuk ile davacıların ambulansa alındığını, çocuğun başına görevli olarak bir temizlikçi bindirildiğini, ambulansta çocuğa oksijen tüpü bağlandığını, ancak oksijen tüpünün çalışmadığının görüldüğünü, hastane yetkilileri çalışmayan bir oksijen tüpünü göstermelik olarak taktıklarını ve hastayı böyle naklettiklerini, ambulansın AKÜ Araştırma Hastanesinin acil giriş kapısının yakınında yolun karşı tarafında bulunan büfelerin önünde durduğunu, davacılardan burada inmelerinin istendiğini, araştırma hastanesinde üç saat süren çabaya rağmen çocuğun kurtarılamadığını, olay nedeni ile açılan ceza davasının yargılamasının devam ettiğini, alınan raporda davalıların kusurlu olduklarının belirlendiğini ileri sürerek; Veli ve Esma için ayrı ayrı 1.000,00 TL maddi tazminat ile Veli ve Esma için ayrı ayrı 100.000,00 TL, Kerim Basri için 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemişlerdir.

II. CEVAP
Davalı … vekili; müvekkilinin herhangi bir ihmali, hatası ve kusuru olmadığını, hasta takibi ve sevki sırasında yapılan tüm uygulamalarda hasta yararının ön planda tutulduğunu, hekim olarak hastanede yatışı sırasında hastaya gerekli tıbbi desteği sağladığını, davacıların down sendromlu müteveffa için ileride desteğinden yoksun kalacaklarından bahisle maddi tazminat istemelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, manevi tazminat yönünden istenen bedellerin de haksız ve fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalı …vekili; davaya konu olayda hastane yönetiminin kusurunun bulunmadığını, üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirdiğini, ceza dosyasında alınan adli tıp raporunda hastanın uygun sevk koşullarının sağlanması, sevkin planlanması ve yapılması sorumluluğunun doktora ait olduğunun belirtildiğini ve hastaneye herhangi bir kusur yüklenmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; adli tıp raporu ve bilirkişi heyet raporu ile davalıların tedavi işlemleri ile müteveffa çocuğun ölüm neticesi arasında illiyet bağı bulunmadığından davacıların maddi tazminat istemlerinin reddine, taraflar arasındaki uyuşmazlığın vekalet ilişkisinden kaynaklandığı, mesleki iş gören vekilin en hafif kusurundan bile sorumlu olacağı, doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurlarının hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabulünün gerektiği, vekilin hastanın zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak zorunda olduğu, gereken özen görevini göstermeyen vekilin vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılacağı, aynı hususların adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşu için de geçerli olduğu, bilirkişi heyet raporunda kusurları açıkça gösterilen davalıların gereken özen görevini göstermedikleri ve Süleyman Sefa Zengin’in 21.10.2017 tarihinde vefat ettiği gerekçesiyle manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile davacı … için 20.000,00 TL, davacı … için 20.000,00 TL, davacı … için 10.000,00 TL manevi tazminatın 21.10.2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili; müteveffanın davalı şirkete ait Fuar Hastanesine giriş yaptığı andan AKÜ Araştırma Hastanesine gönderildiği ana kadar geçen süreçte uygulanan teşhis ve tedavi işlemlerinin tamamının tıbbi kurallara aykırı olduğunu, müteveffanın, davalı doktorun kusurlu davranışları neticesinde vefat ettiğini, bu nedenle davalıların maddi tazminattan sorumlu tutulması gerektiğini, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını zira; müteveffanın hastaneye giriş yapmasından sonraki süreçte gerek durumu kötüleşmeden önce, gerekse durumu kötüleştikten sonra uygulanan teşhis ve tedavi işlemlerinin tıbbi kurallara uygun olup olmadığı, davalı doktorun gelişen komplikasyonu zamanında fark edip etmediği, fark etti ise gerekli ve doğru tıbbi önlemleri alıp almadığı, komplikasyon yönetiminin iyi yapılıp yapılmadığı, müdahalelerin tıbbi standarda uygun şekilde yapılıp yapılmadığı hususlarında rapor düzenlenmediğini, mahkemece hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlarının fahiş şekilde düşük olduğunu, davacıların çekmiş olduğu elem, ızdırap ve manevi zararı karşılamaya elverişli olmadığını, manevi tazminatın reddine karar verilen kısım yönünden kararın düzeltilmesi gerektiğini belirterek istinaf talebinin kabulü ile kararın kaldırılmasını istemiştir.

Davalı … vekili; dava konusu olaya ilişkin ceza yargılamasında davalının beraat ettiğini ve kararın istinaf incelemesinden geçerek kesinleştiğini, dava konusu olay ile davalıya yüklenen kusurlar arasında uygun illiyet bağının bulunmadığının tespit edildiğini, uygun illiyet bağının tazminat istemlerinde bulunması gereken bir unsur olduğunu, davalı doktorun tıp kurallarına aykırı eylemi olmadığını, bu nedenle davanın tümden reddinin gerektiğini, davada reddedilen maddi tazminat talebi için iki ayrı vekalet ücretinin verilmesi gerektiğini, manevi tazminat davasında ise reddedilen kısım için eksik vekalet ücretine hükmedildiğini belirterek kararın kaldırılarak davanın tümden reddine ve vekalet ücretine ilişkin hususların düzeltilmesini istemiştir.

Davalı …vekili; mahkemece alınan adli tıp raporu ve bilirkişi heyet raporu ile illiyet bağı bulunmadığının kabul edilmesine rağmen kendi içinde çelişkili olacak şekilde kararda manevi tazminata hükmedildiğini, davada mütevaffanın ölümü ile davalılara yüklenen kusur arasında uygun illiyet bağı bulunmadığından davanın tümden reddinin gerektiğini, davacılara manevi tazminatın ayrı ayrı hükmedildiğinden reddedilen manevi tazminat miktarı yönünden her davacı yönünden reddedilen manevi tazminat yönünden karşı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, her iki davalı tarafa ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, iki taraf için tek vekalet ücretine hükmedilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılarak davanın tümden reddine karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; gerek maddi gerekse manevi tazminat talepleri yönünden davalı doktorun ve hastaneye yüklenen kusurlu eylem ile davalılar … ve …’in çocuklarının vefatı arasında illiyet bağı kurulamayacağı, maddi tazminat talebinin reddine karar verildiğine göre yine aynı gerekçe ile manevi tazminat talebinin de reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek davacıların istinaf başvurularının esastan reddine, davalıların istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile ilk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili; istinaf nedenlerine ek olarak, davalıların hatalı ve yetersiz sağlık hizmetleri neticesinde davacıları manevi yönden zarara uğrattıklarının sabit olduğu, manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bu durum dikkate alınmayarak illiyet bağı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacıların çocuğunun davalı hastanede davalı doktorun tedavi işlemi sonrasında müteveffa çocuğun durumunun kötüleşmesi nedeniyle sevk edildiği hastanede ölmesi sonucu uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. Vekâlet sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

2. Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 (BK 394/1) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir. (Dairenin 07.12.2022 tarihli,2022/5767 E., 2022/9263 K. sayılı kararı, 26.01.2022 tarihli ve 2021/5385 E., 2022/462 K. sayılı kararı, 23.06.2020 tarihli ve 2020/1255 E., 2020/5068 K. sayılı kararı)

3. Değerlendirme
Temyizen incelenen karara esas alınan 03.02.2021 tarihli bilirkişi raporunda ve ceza yargılaması sırasında alınan Adli Tıp Kurumu raporunda; müteveffa çocuğun davalı hastaneden daha donanımlı hastaneye sevk edilmesi koşullarının ve dolayısıyla davalı doktorun eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı, ancak meydana gelen ölüm olayı ile eylem arasında illiyet bağı kurulmadığı belirtilmiştir. Gerek maddi gerekse manevi tazminata hükmedilebilmesi için ortada hukuka aykırı bir eylem, bir zarar, bu zarar ile eylem arasında illiyet bağı ve kusur bulunmalıdır. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat hukukunda sorumluluktan söz edilebilmesi için, sadece eylemin yasaya veya sözleşmeye aykırı olması yeterli olmayıp, eylem sonucunda bir zararın da doğmuş olması ve zararla eylem arasında uygun illiyet bağının da bulunması gereklidir. Somut olayda meydana gelen ölüm ile eylem arasında illiyet bağı bulunmadığının tespiti dikkate alındığında, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre davacıların temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerekmiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeple;

Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince verilen 16.03.2022 tarihli ve 2021/1981 E., 2022/405 K. sayılı kararın ONANMASINA,

8.400 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınıp, davalılara verilmesine,

Dosyanın Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (Tüketici Mahkemesi), kararın bir örneğinin kararı veren Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

09.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.