Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/1399 E. 2022/6029 K. 21.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/1399
KARAR NO : 2022/6029
KARAR TARİHİ : 21.06.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVACILAR : 1-…, 2-…
VEK. AV. …

Taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, taraf vekillerince duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 21/06/2022 tarihinde davacılar vekili Av. ………. ile davalı vekili Av. … geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; Çin’de kuracağı şirkete davacılardan…’un oğlu…’ı ortak edeceğine yönelik taahhütte bulunan davalı ile anlaşmaya vardıklarını, çeşitli tarihlerde davalının hesabına sermaye bedeli olarak toplam 277.125 USD ödemede bulunduklarını, ancak davalının taahhüdünü yerine getirmediği gibi ödedikleri parayı da iade etmediğini, kendi menfaatine kullandığını, davalının Çin’de kurulan şirkete dava dışı … firmasının sahibi … ile ortak olduğunu, akabinde davalının ortaklıktaki hissesinin yarısını davacı …’a devrettiğini, fakat imzalanan sözleşmenin hukuken geçersiz olduğunu, mağdur olduklarını ileri sürerek; diğer zararlarının tazmini ile birlikte 277.125 USD’ nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/A maddesi gereğince USD ile açılmış bir yıllık vadeli mevduat hesabına en yüksek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmişlerdir.
Davalı; Çin’de güvenlik ekipman ve malzemeleri üretmek amacıyla dava dışı … firmasının sahibi Zhihai ile aralarında anlaşmaya vardıklarını, şirkete % 50’şer hisse ile ortak olacaklarını kararlaştırdıklarını, ortaklık sözleşmesi henüz akdedilmeden, bahse konu ticari ilişkiden haberdar olan davacı …’un da söz konusu girişime dahil olmak istemesi üzerine Çin’e gelerek Çinli ortakla tanıştığını, davacı …’un noterlik yapıyor olması nedeniyle ortaklık ilişkisine oğlu davacı …’ın dahil edilerek hissesinin yarısını işbu davacıya devrettiğini, sonrasında 05/07/2011 tarihli hisse devri sözleşmesinin tüm ortaklar arasında imzalandığını, davacı …’ın şirketin satış yöneticisi olarak bizzat çalıştığını, davacılar tarafından hesabına yapılan 2.450 USD ödemenin seyahat giderlerine ilişkin, 73.200 USD ile 152.275 USD ödemenin ise ortaklık katılım payı olduğunu, hesabına yapıldığı iddia edilen 49.200 USD’ ödemenin ise dava dışı şirketin hesabına yapıldığını, kendisiyle bir ilgisinin bulunmadığını, davacıların 2009 yılından bu yana ortaklık giderlerine katılmadıklarını, şirketin zarar ettiğini; eldeki davanın ortaklığa karşı yöneltilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davanın açıldığı asliye ticaret mahkemesince verilen görevsizlik kararının temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmesi üzerine, davanın görüldüğü mahkemece; davalının Çin’de kuracağını taahhüt ettiği şirkete ortak olmak amacıyla davacılar tarafından toplam 277.125 USD ödendiği, davalının taahhüdüne uygun olarak resmi bir şirket kurulamadığı, fiilen var olan şirketin dahi zarar ettiği, davacıların davalıya sermaye bedeli olarak gönderdikleri paranın geri iadesini isteyebilecekleri gerekçesiyle, davanın kabulü ile 277.125 USD’nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4/A maddesi gereğince kamu bankalarının USD ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline dair verilen hüküm, davalının temyizi üzerine; Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 14/11/2018 tarihli ve 2016/29636 E. – 2018/10645 K. Sayılı kararıyla;
“…Somut olayda, davacı …’ın Çin makamları nazarında resmi olarak ortak edildiği ispatlanamamış olsa da taraflar arsındaki ilişkinin davacıların verdiği katkı payı doğrultusunda kar etmek amacını taşıyan adi ortaklık ilişkisi olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca ticaret mahkemesince bu gerekçe ile verilmiş görevsizlik kararının temyizi neticesi Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2015/11790 Esas saylı ilamı ile yerel mahkeme gerekçesi onanmakla taraflar arasındaki ilişkinin adi ortaklık olduğu husus bir kez daha kesinleşmiştir. Davacılar iş bu davada, adi ortaklık için koydukları katkı payını istediğinden bu talep adi ortaklığın tasfiyesi sonucunu ihtiva etmektedir. Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir…
Hal böyle olunca, anılı yasa kapsamında adi ortaklığın tasfiyesi usulü uygulanacak şekilde yeniden konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden denetime elverişli rapor tanzimi ile sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece; davaya konu adi ortaklık ilişkisinde davacı …’ın % 25, davacı …’un % 25 ve dava dışı ortak … nun ise % 50 pay sahibi olduğu, dosyaya ibraz edilen şirket 2005 -2006 yılı bilançosuna göre ortaklığın 54.593,48 USD tutarında zarar ettiği, tüm ortakların zarara katılmakla yükümlü olduğu, davacı ortak …’ın ortaklık payı dikkate alındığında zarara katılım payının 13.468,37 USD kadar olacağı, ancak davacı … tarafından ortaklık katılım payı haricinde davalıya 49.200 USD ödemede bulunulduğu, yapılan bu ödemenin davacıya iade edilmesi gerektiği, davacının işbu alacağından zarara katılım payı olan 13.468,37 USD mahsup edildiğinde, davacının davalıdan 35.551,63 USD alacaklı olduğu gerekçesiyle; davacı … tarafından açılan davanın kısmen kabulü ile 13.468,37 USD’nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/A maddesi gereğince kamu bankalarının USD ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacı … tarafından açılan davanın reddine dair verilen hüküm, tarafların temyizi üzerine; Dairece verilen 15/06/2021 tarihli ve 2020/2495 E. – N2021/6591 K. sayılı kararla;
“…mahkemece, davacı … tarafından ortaklık payı dışında gönderilen 49.200 USD payından 13.648,37 USD zarar bakiyesi mahsup edilerek, bakiye 35.551,63 USD’nin davalı taraftan talep edilebileceği yönünde gerekçe oluşturulmasına rağmen, hüküm kısmında 13.648,37 USD’nin dava tarihinden itibaren mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmek suretiyle, gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılmış olması usul ve kanuna aykırı dır…” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; aynı gerekçeyle, davacı … tarafından açılan davanın kısmen kabulü ile 35.551,63 USD nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/A maddesi gereğince kamu bankalarının USD ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacı … tarafından açılan davanın ise reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1) Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir (TBK. 620/1 md.).
6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1 inci maddesi; “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmünü içermektedir.
Adi ortaklığın sona erme sebeplerini düzenleyen TBK’nın 639 uncu maddesinin yedinci bendinde ise, “Haklı sebeplerin bulunması halinde, her zaman başkaca koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine mahkeme kararıyla” ortaklığın sona ereceği belirtilmiştir.
Adi ortaklık sözleşmesinin haklı sebeple feshi için ortaklık süresinin önemi bulunmamaktadır. Haklı sebeple fesih hakkı; mutlak ortaksal bir hak olup, bu hakkın ortaklık sözleşmesiyle sınırlandırılması veya tamamen ortadan kaldırılması olanaksızdır. Gerçekten ortaklar arasındaki ilişkinin devam etmesini haklı göstermeyecek bazı durumlar ortaya çıkarsa, bu durumda ortakların ortaklığın feshini mahkemeden istemesi mümkündür. Hatta belirli süreli ortaklıklarda da sözleşmede belirtilen ortaklık süresinin bitmesinden önce haklı sebeple sözleşmenin feshi davası açmak olanaklıdır ( …, Adi Ortaklık, Ankara: Yetkin Yayıncılık, 2008, s. 482 ).
Ortak tarafından ileri sürülen sebebin, ortaklığın sona erdirilmesine olanak sağlayacak derecede haklı olup olmadığının belirlenmesi mahkemenin takdirindedir.
Ayrıca fesih talebinin mutlaka fesih istenmesi şeklinde açıkça olması zorunluluğu yoktur. Örneğin ortağın, ortaklığa getirdiği sermayenin iadesini istemesi, ortaklığın feshi ve tasfiyesi istemini de kapsamaktadır.
Adi ortaklığın sona ermesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girer. Ortaklar arasındaki hukuki bağ, tasfiye tamamlanmadan ortadan kalkmış kabul edilemez. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile artık ortaklık malvarlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, sermaye değerleri ortaklara iade edilecek ve geri kalan meblağ ortaklar arasında kar ve zararın paylaşılması esasına göre dağıtılacaktır.
Adi ortaklığın tasfiyesi ya tarafların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılır. Taraflar tasfiye konusunda anlaşmadığı takdirde ortaklığın tasfiyesinin mahkemece TBK’nın 642 vd. madde hükümlerine uygun olarak yapılması gerekir.
Öte yandan; adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmadığından, ortaklardan biri tarafından ortaklığa karşı açılacak davaların ortakların tamamına karşı açılması, tüm ortakların davaya dahil edilmesi gerekmektedir.
Somut olayda; davaya konu 05/07/2011 tarihli sözleşme ile Çin’de haberleşme ekipmanları ve güvenlik sistemlerinin üretilmesi amacıyla, davacı … ile davalı ve dava dışı … arasında TBK’nın 620 nci maddesi (BK’nın 520. maddesi) uyarınca adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu, ortaklık paylarının davacı … için % 25, davalı için % 25 ve dava dışı Çinli ortak için ise % 50 olarak belirlendiği, eldeki davanın davacı ortağın ortaklığa getirmiş olduğu sermaye bedelinin tahsili istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, sermaye bedelinin iadesi isteminin adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi talebini de kapsadığı, taraflar arasında kurulan adi ortaklık ilişkisinin sona ermediği, ancak ortaklık ilişkisinin devamının artık mümkün olmadığı, adi ortaklığa karşı açılan işbu davanın, ortakların tümüne karşı yöneltilmesi gerektiği dikkate alınarak, dava dışı ortak …’nun davaya dahil edilmesi için davacı tarafa usulünce süre verilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilip, ortaklığın tasfiyesi kapsamında hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; taraf teşkili sağlanmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerekmiştir.
2) Bozma nedenine göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 3.815’er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.