Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/916 E. 2021/7494 K. 29.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/916
KARAR NO : 2021/7494
KARAR TARİHİ : 29.06.2021

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasında birleştirilerek görülen adi ortaklığın tasfiyesi davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; asıl ve birleşen 2019/351 Esas sayılı davada adi ortaklığın tasfiyesi ile tasfiye alacağının davalılardan tahsiline, birleşen 2013/355 sayılı davada verilen karar kesinleşmiş olduğundan yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına yönelik olarak verilen karar, asıl ve birleşen 2019/351 Esas sayılı davada davacılar-birleşen 2013/315 Esas sayılı davada davalılar vekili tarafından duruşmalı, asıl ve birleşen 2019/351 Esas sayılı davada davalılar-birleşen 2013/355 Esas sayılı davada davacılar vekili tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 29/06/2021 tarihinde davacı asil … ve davacılar vekilleri Av. … ve Av. ….ile davalılar vekili Av. … geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan asilin ve taraf vekillerinin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; dava dışı Bayındırlık Bakanlığının 2000 yılında ihalesini yaptığı deprem konutlarına teklif vermeleri ve ihalenin uhdelerinde kalması halinde de ihale konusu işin %50 ortak olarak birlikte yapılması için davalılarla adi ortaklık oluşturduklarını, ihale konusu işin kendilerinde kaldığını, yüklenilen işi tamamladıklarını ve kesin kabulün 28/02/2002 tarihinde yapıldığını, ancak ihale konusu işten dolayı 2001 yılı fiyatlarıyla 5.640,750.510.794 TL zarara uğranıldığını, davalıların verdikleri bonoların bedelini ödemeyip sahtecilik iddiasıyla şikayette bulunduklarını, davalıların ihale konusu işten dolayı uğranılan zararın yarısından sorumlu olduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 300.000 TL’nin tahsilini talep etmişler; 28/08/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini 2.820.375,25 TL’ye yükseltmişlerdir.
Davalılar; zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacılarla aralarında anılan işe ilişkin sözlü veya yazılı bir adi ortaklık oluşturulmadığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair verilen karar, davacıların temyizi üzerine Yargıtay 13.Hukuk Dairesince verilen 10/05/2011 tarihli ve 2010/12809 Esas 2011/7625 Karar sayılı kararıyla; taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiye edildiği iddia ve ispat edilemediği için zamanaşımı süresinin henüz başlamadığı, dava konusu olayda taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığı ve tasfiye ile ilgili bir anlaşmada bulunmadığı için tasfiyenin BK’nın 539 ve devamı maddelerine göre yapılması ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi için bozulmuştur.
Davalılar tarafından bozma sonrasında açılan ve işbu dava ile birleşen 2013/355 esas sayılı davada; asıl davanın davacılarının adi ortaklığın zararına sebebiyet verdiklerini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 30.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalılar alacağından takas ve mahsubuna karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davacılar 28/08/2013 tarihli ıslah dilekçesiyle; asıl davadaki taleplerini 2.820.375,25 TL’ye yükseltmişlerdir.
Mahkemece; asıl davanın kısmen kabulü ile 1.811.103,10 TL’nin dava tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, birleşen davanın reddine dair verilen karar, tarafların temyizi üzerine Dairece verilen 24/04/2018 tarihli ve 2017/16587 Esas 2018/4361 Karar sayılı kararla; (1) nolu bentle davalılar-birleşen davada davacılar tüm, davacılar-birleşen davada davalıların sair temyiz itirazları reddedildikten sonra, (2) nolu bentle tasfiyenin kanunda öngörülen usule göre yapılmadığı gerekçesiyle bozulmuş; bozma ilamına karşı davalılar-birleşen davada davacılar vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Dairece verilen 11/12/2018 tarihli ve 2018/6184 E. 2018/12612 K. sayılı kararla; (1) nolu bentle davalılar-birleşen davada davacıların sair karar düzeltme istemi reddedildikten sonra, (2) nolu bent ile davalıların asıl davaya yönelen temyiz itirazlarının yerinde olduğu ancak bozma kararında zuhulen davalıların asıl davaya yönelen temyiz itirazlarının tümden reddine karar verildiği, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı yönündeki ilave gerekçeyle, karar davalılar-birleşen davada davacılar yararına bozulmuştur.
İşbu bozma sonrasında davacılar tarafından açılan ve işbu dava ile birleşen 2019/351 Esas sayılı davada; 2.465.703,12 TL’den, 1.496.330,32 TL’nin 31/12/2000 tarihinden, 1.269.372,82 TL’nin 31/12/2001 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep etmişlerdir.
Bozmaya uyan mahkemece; taraflar arasındaki adi ortaklığın tasfiyesine, davacıların toplamda 2.765.703,14 TL tasfiye payının olduğunun tespitine; asıl davada, davacının talep ettiği 300.000 TL yönünden, davacının tasfiye payı alacağı faizi ile birlikte 29/06/2017 tarihinde ödenmiş olması sebebiyle konusuz kaldığı anlaşıldığından karar verilmesine yer olmadığına; birleşen 2019/351 Esas sayılı davada talep edilen 2.465.703,14 TL yönünden tahsilde tekerrüre yer vermeyecek şekilde davanın kısmen kabulü ile bakiye 954.600,04 TL’nin bu dava tarihi olan 26/06/2019 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 2/2 maddesi uyarınca işleyecek faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine; davalıların faiz ödemesi adı altında 29/06/2017 tarihinde protokolle fazladan ödediği 1.401.734,41 TL’nin 954.600,04 TL’nin faizinin tahsili sırasında nazara alınmasına, birleşen 2013/355 Esas sayılı davanın reddine dair verilen karar Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiş olduğundan yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş; karar, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalılar-birleşen 2013/355 Esas sayılı davada davacıların tüm, davacılar-birleşen 2013/355 Esas sayılı davada davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. HMK’nın 176 ncı maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği belirtilmiş, müteakip 177 ve devamı maddelerinde ise ıslahın ancak tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği hüküm altına alınmıştı. Nitekim bir davanın yargılaması sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca bozulmasından sonra tarafların ıslah isteminde bulunmalarına imkan olmadığı 04/02/1948 tarihli ve 1944/10 Esas 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile kabul edilmiş, 06/05/2016 tarihli ve 2005/1 Esas 2006/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile de “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve 04/02/1948 tarihli ve 1944/10 Esas 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
Ancak, 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 18 inci maddesi ile 6100 sayılı Kanunun 177 nci maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere “(2)Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” hükmü getirilerek Yargıtayın bozma kararından sonra ıslah yapılabileceği açıkça hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 117 nci maddesinde; ”Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer” hükmüne yer verilmiş olup, buna göre borçludan faiz talep edilebilmesi için bir ihtar ile ya da aleyhine bir dava açılmak suretiyle temerrüde düşürülmesi gerekmektedir.
Somut olayda; mahkeme kararı, davacıların ıslahtan önceki talepleri dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur. Bozma sonrası mahkemece davacıların 28/08/2013 tarihli ıslah dilekçesi hiç yapılmamış kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Oysa davacı ıslah dilekçesi ile dava dilekçesindeki taleplerini arttırarak 2.820.375,25 TL’nin davalılardan tahsilini istemiş, diğer bir deyişle davalıları bu tarihte temerrüde düşürmüştür.
Hal böyle olunca mahkemece; davanın ıslah edilmiş olduğu 28/08/2013 tarih itibariyle davalıların temerrüde düşürüldüğü hususu gözetilerek birleşen 2019/351 E. sayılı davada talep edilen miktara, temerrüt (ıslah) tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken, birleşen davanın açıldığı 26/06/2019 tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması HUMK’nın 438 inci maddesinin yedinci fıkrası hükmü gereğidir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalılar-birleşen 2013/355 Esas sayılı davada davacıların tüm, davacılar-birleşen 2013/355 Esas sayılı davada davalıların sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın hüküm fıkrasının I-(B)/1 bendindeki “…bu dava tarihi olan 26/06/2019 tarihinden itibaren…” ifadesinin çıkartılarak yerine “…ıslah tarihi olan 28/08/2013 tarihinden itibaren…” ifadesinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine,
peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440 ncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.