Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/8135 E. 2022/51 K. 17.01.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8135
KARAR NO : 2022/51
KARAR TARİHİ : 17.01.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı (temlik alan) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; İş Bankası Alaşehir Şubesinden dava dışı üçüncü kişi tarafından çekilen 15/12/2018 tarihli taşıt kredisi ve rehin sözleşmesine kefil olduğunu, kefalet limitinin 46.000 TL olduğunu, 20/11/2009 tarihinde tebliğ edilen hesap kat ihtarı ile anapara ve ferileri toplamı 42.740 TL’yi ödemesi gerektiğinin bildirildiğini, daha sonra ise aleyhine başlatılan icra takibiyle %1389,92 oranında faizi ile 750.000 TL alacak talep edildiğini, söz konusu alacak rehinle temin edildiğinden önce rehnin paraya çevrilmesi yoluna gidilmesi gerektiğini, ayrıca asıl borçluya başvurulmaksızın doğrudan aleyhine takip başlatılmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, bankanın hesaplamayı da hatalı yaptığını ve faize faiz işletilmesinin hukuka aykırı olduğunu iddia ederek; aleyhine başlatılan takip dolayısıyla borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı banka; dava dışı … … ile imzalanan kredi sözleşmeleri gereğince müşteriye kredinin tahsis edildiğini ancak kredi müşterisinin tahsis edilen krediyi geri ödemediğini, davacı borçlunun da gönderilen ihtarnameye rağmen ödeme yapmadığını, dava konusu alacağın temlik edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket; banka alacağını temlik aldığını, önce rehne başvurma zorunluluğu olmadığını, asıl borçludan alacağın tahsil edilemediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davalı banka hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, davacının 42.996,92 TL asıl alacağın 649,38 TL’sinden sorumlu olmadığı gerekçesiyle davalı şirket hakkındaki davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacının temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 25/03/2019 tarihli ve 2017/6125 E 2019/3861 K sayılı kararıyla; dava tarihinde yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 10. maddesinin 3. fıkrası doğrultusunda davalı bankanın, ancak asıl borçlu aleyhine yapılan takibin semeresiz kalması ve asıl borçlu hakkında borç ödemeden aciz belgesi düzenlenmesi halinde kefile başvurabileceği, mahkemece emredici nitelikteki kanun hükmü uyarınca kefile başvuru şartlarının oluşup oluşmadığının araştırılmadığı gerekçesiyle, davacının sair temyiz itirazları incelenmeksizin bozulmuştur.
Bozma kararına uyan mahkemece; alacaklı tarafından taşınır rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takip yoluna başvurulduğu, takibin semeresiz kaldığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiş; karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlığa uygulanması gereken 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un tüketici kredisine ilişkin 10. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi uyarınca; tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez. Söz konusu hüküm, emredici nitelikte olup alacaklı kefile başvurmadan önce asıl borçluya ve varsa diğer teminatlara başvurmalıdır. Asıl borçluya başvurulması ifadesinden anlaşılması gereken; asıl borçlu aleyhine başlatılan icra takibinin semeresiz kalması ve asıl borçlu hakkında aciz vesikası düzenlenmesidir. Kefile başvuru koşullarının oluştuğunu ispat yükü, bundan lehine hak doğduğunu iddia eden davalı taraftadır.
Somut uyuşmazlıkta her ne kadar taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılmış ise de yukarıda da açıklandığı üzere rehin konusu aracın haczedilip satıldığına ve rehin açığı oluştuğuna dair herhangi bir belge davalı tarafça sunulmadığı gibi teminatın yanı sıra asıl borçluya başvurulduğu ve takibin semeresiz kaldığı da davalı tarafça ispat edilmemiştir.
Hal böyle olunca mahkemece; davalı tarafça kefile başvuru koşullarının oluştuğunun ispat edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
Ne var ki, usul ve kanuna uygun olmayan bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek onanması HUMK’nın 438 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası hükmü gereğidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının temyiz itirazlarının reddi ile hükmün gerekçesinin değiştirilmiş ve düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.