Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/5851 E. 2021/8965 K. 23.09.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/5851
KARAR NO : 2021/8965
KARAR TARİHİ : 23.09.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili ile davalılardan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

YARGITAY KARARI
Davacı; murisleri …’den miras kalan Balcılar Köyünde bulunan ve doğusu yol, batısı … taşınmazı, kuzeyi yol, güneyi … taşınmazı olan 1 dönüm miktarlık taşınmazı davalılardan 09/05/1978 tarihli köy satış senedi ile 40.000 TL bedel ödeyerek satın aldığını, taşınmazın bugüne kadar kullandığını, kadastro tespiti sırasında ilgili taşınmazın 130 ada 3 parsel olarak davalılar murisi adına tespit gördüğünü, davalıların taşınmazı tapuda kendisine devretmediklerini, ileri sürerek; ödediği 40.000 TL bedelin denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncel değerinin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar; dava konusu taşınmazın maliki olan …’in mirasçıları olduklarını, davalılardan …’in 09/05/1978 tarihli köy satış senedi ile taşınmazı davacıya sattığını, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın muris adına tespit gördüğünü köy senedi ile satılan taşınmazın 1 dönüm olup yapılan kadastro çalışması sırasında 1.600 metrekare olarak tespit yapıldığını, kendilerinin 600 metrekarelik bölümün bedelini ödemesi konusunda davacıya ihtarda bulunduklarını, ancak davacının bu bedeli ödemediğini savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile 13.018,71 TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan alınarak davacıya verilmesine dair verilen karar davacı ile davalılar … ve …’in temyizi üzerine Dairece verilen 23/10/2017 tarihli ve 2016/4602 Esas 2017/14412 Karar sayılı kararıyla; (1) nolu bent ile davalıların tüm, davacının ise sair temyiz itirazları reddedildikten sonra, (2) nolu bentle; Somut olaya gelince;davacı ile davalılardan … arasında düzenlenen 09/05/1978 tarihli harici satış sözleşmesi ile davaya konu edilen taşınmazın 40.000 TL bedelle davacıya satıldığı,ancak davalılar tarafından ilgili taşınmazın tapuda davacıya devrinin yapılmadığı sabit olmakla, davacı tarafından davalılara ödenen bedelin yukarıda ifade edilen denkleştirici adalet ilkesinde güncellemeye esas alınan somut verilerin tek tek uygulanması suretiyle,ödeme tarihinden dava tarihine kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem

için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.Nitekim mahkemece hükme esas alınan 28/03/2015 tarihli bilirkişi raporu incelendiğinde ise sadece Tüfe, Bankaların Merkez Bankası’na bildirdiği 1 yıl vadeli ortalama faiz oranı, cumhuriyet altını, USD’nin esas alındığı; yukarıda ifade edilen diğer ekonomik gösterge birimlerinin hesaplamaya dahil edilmediği anlaşılmaktadır.Bu nedenle söz konusu bilirkişi raporunun hükme esas almaya yeter nitelik ve nicelikte olmadığı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca mahkemece; yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar da dikkate alınmak suretiyle, davacının harici taşınmaz satış sözleşmesi gereğince davalıya ödediği 40.000 TL’nin denkleştirici adalet ilkesinde güncellemeye esas alınan somut verilerin tek tek uygulanması suretiyle ödeme tarihinden dava tarihine kadar paranın ulaştığı değerin her bir dönem için hesaplanması, sonra bunların ortalamasının alınması, bu hesaplamanın çeşitli ekonomik etkenlerin TEFE-TÜFE artış oranları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar, faiz ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınması suretiyle yapılması, yukarıda ifade edilen ilkeler uyarınca belirlenecek bedelin davacı aleyhine çıkması durumunda ise hükmün davacı tarafça da temyiz edildiği dikkate alınmak suretiyle 28/03/2015 tarihli hükme esas alınan rapora göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmesi gerekirken,eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile davacı yararına bozulmuştur.
Mahkemece; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile 10.255,57 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş; karar, davacı ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
1-Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir.
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur.
04/02/1959 tarih 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere bozma kararına mahkemece uyulmuş olması taraflardan biri lehine usuli kazanılmış hak meydana getirir. Bu hakkı ne mahkeme ne de temyiz mahkemesi halele uğratabilir. Çünkü, müktesep hakkın tanınması kamu düzeni düşüncesiyle kabul edilmiştir.
Bu ilkeler ışığında dosya incelendiğinde; mahkemece 03/12/2015 tarihinde verilen ilk hükümde davanın kısmen kabulü ile 13.018,71 TL’nin davalılardan tahsiline dair karar verildiği, hükmün davacı vekili ile davalılar … ve … tarafından temyiz edildiği ve yukarıda anılan karar ile davalıların temyiz itirazları reddedilerek davacı yararına bozulduğu, bozma ilamına mahkemece uyulduktan sonra verilen yeni kararda ise 10.255,57 TL’nin davalılardan tahsiline karar verildiği görülmektedir.
İlk karar davacı yararına bozulduğu ve özellikle bozma ilamında “belirlenecek bedelin davacı aleyhine çıkması durumunda ise hükmün davacı tarafça da temyiz edildiği dikkate alınmak suretiyle 28/03/2015 tarihli hükme esas alınan rapora göre hüküm kurulması gerektiği” belirtilmiş olduğu halde, bozma sonrası verilen kararda davacı lehine ilk hükümden daha azına hükmedilmiş olması, yargılama ve temyizin temel ilkelerinden olan usuli kazanılmış hak kuralının ihlali mahiyetindedir.
O halde; mahkemece davacı yararına usulü kazanılmış hak oluştuğu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken, usulü kazanılmış hak kuralı ihlal edilerek davacı aleyhine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

2-Bozma nedenine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’ nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harclarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince davacı yönünden kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık, davalı yönünden kapalı olmak üzere, 23/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.