Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/4866 E. 2022/412 K. 25.01.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/4866
KARAR NO : 2022/412
KARAR TARİHİ : 25.01.2022

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasında birleştirilerek görülen adi ortaklığın tespiti ve alacak davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; asıl ve birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 25/01/2022 tarihinde davacı vekili Av. … ile davalı … ve arkadaşları vekili Av. …, diğer davalı … vekili Av. … geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı asıl ve birleşen davada; davalılardan … ve … şirketi ile aralarında kurulan ortaklık ilişkisi kapsamında “amerikadaniste.com” adı altında internet tabanlı web sayfasını oluşturduklarını, Amerika Birleşik Devleti’nde faaliyet gösteren sanal mağazalardan yapılacak alışverişler için bu web sitesi üzerinden müşterilere teslimatın gerçekleştirilmesinin amaçlandığını, bahse konu sitenin Amerika’daki işlemlerinin davalılardan …’in sahibi olduğu yine davalı ….şirketi tarafından, Türkiye’deki işlemlerinin ise kendisine ait … Tic. Ltd. Şti. tarafından gerçekleştirildiğini, hesabında biriken parayı da duyduğu güven nedeniyle davalı …’in hesabına havale ettiğini, davalı …’in de hesabında toplanan bu parayı diğer davalılar … ve …’ın hesabına yönlendirdiğini, ancak bir süre sonra davalı …’in haksız ve kötü niyetli olarak işyerinin kilidini ve internet şifrelerini değiştirmek suretiyle şirkete el koyarak akde aykırı davrandığını, bu hususta açılan ceza davasının halen derdest olduğunu, 24/07/2009 tarihinden bu yana ortaklıktan kar payı alamadığını ileri sürerek; davalılardan … ve …. şirketi ile aralarındaki adi ortaklık ilişkisinin varlığının tespitini, ortaklık faaliyeti kapsamında elde edilen kardan, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik payına düşen 50.000 USD’nin fiili ödeme tarihindeki … Bankası efektif döviz kuru üzerinden 24/07/2009 tarihinden itibaren işleyecek reskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, bahse konu web sitesinin % 50’sinin kendisine aidiyetinin tespitini talep etmiştir.
Asıl davada davalılar … ve …; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacı ile aralarında herhangi bir şekilde sözleşmesel ilişkinin bulunmadığını, taraflarına husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
Asıl davada davalı …: davacı ile aralarında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığı gibi diğer davalı … şirketinin ortağı olması nedeniyle de şahsi sorumluluğuna gidilemeyeceğini, kaldı ki davacı ile davalı şirket arasındaki ilişkinin hizmet akdine dayandığını, şirket faaliyetleri kapsamında tahsilat işlemlerinin davacı tarafından gerçekleştirildiğini, tahsil ettiği yaklaşık 85.000 USD tutarındaki tahsilat bedelini davalı şirkete iade etmemek adına eldeki davayı haksız ve kötüniyetli olarak açtığını; davaya konu web sitesi ve web sitesine dair markanın davalı şirket adına tescilli olduğunu, davacının bu marka üzerinde de herhangi bir şekilde tasarruf yetkisinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalı …; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, aralarındaki ilişkinin adi ortaklığa değil hizmet akdine dayandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacı ile birleşen davada davalı şirket arasındaki ilişkinin hizmet akdine dayandığı, iddiaya konu adi ortaklığın varlığının ispatına yönelik somut ve kesin herhangi bir delil sunulamadığı, yemin teklifinde bulunup bulunmayacağı hususunda davacıya hatırlatma yapılmasına rağmen, verilen süre dahilinde dosyaya geçerli bir yemin metninin de sunulmadığı, davalıların “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçundan sanık olarak yargılandığı ceza davasında beraat ettikleri, bu sebeplerle davalılardan … ve … şirketine yönelik açılan asıl ve birleşen davanın ispat edilemediği, diğer davalılar … ve …’ya ise husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Asıl ve birleşen dava; adi ortaklığın tespiti ile alacak istemine ilişkindir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir ( TBK. 620/1 md. ).
Adi ortaklık sözleşmelerinde “şekil serbestisi” ilkesi uygulanmakta olup, ortaklık ilişkisinin sözlü olarak da kurulabilmesi mümkündür. Adi ortaklık sözleşmesinde şekil, ispat açısından önem arz etmektedir.
İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir (HMK m.190/1). Taraflar arasında ortaklık ilişkisinin varlığına dair ihtilaf çıktığında, ispat yükü, ortaklık ilişkisinin varlığını iddia edene düşer.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nın 620 inci maddesinde de tanımlandığı gibi sözleşme temeline dayanmakta olup, aynı zamanda bir hukuki işlemdir. Bu nedenle, parasal sınırın üzerindeki ortaklık ilişkisinin varlığının ispatında, kural olarak, senetle ispat zorunluluğu geçerlidir.
Bununla birlikte, senetle ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında delil başlangıcı varsa o hukuki işlem tanık dinlenerek de ispatlanabilir (HMK m.202/1). Delil başlangıcının varlığı halinde hakim, hem delil başlangıcı hem de dinlenen tanık veya diğer takdiri delilleri serbestçe değerlendirerek bir karar verecektir.
Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir ( HMK m. 202/2).
6100 sayılı HMK’nın 202 inci maddesinin düzenlenmesinde, 1086 sayılı Kanundaki bu konuya dair düzenleme esas alınmakla birlikte, madde metnine “gönderilmiş” sözcüğünün de ilave edilmesi suretiyle, haberleşmenin önemli bir türünü oluşturan faks mesajları gibi teknik araçlarla gönderilen belgeler de delil başlangıcı olarak kabul edilmiştir (6100 sayılı HMK’nın Hükümet gerekçesi madde 202).
Hemen belirtmek gerekir ki, elektronik posta ya da mesaj metinlerinin çıktılarının delil başlangıcı olarak kullanılabilmesi için, iddia edilen belgenin davanın karşı tarafınca veya temsilcisince gönderilmiş olduğu konusunda tereddüt bulunmamalıdır. Aleyhine kullanılan taraf, bir elektronik belgenin kendisi tarafından gönderilmediğini iddia ederse, bu hususta mahkemece gerekli makamlardan ve kuruluşlardan bilgi toplanmalı ve belgenin gerçekten o kişiye ait bir IP numarasını taşıyan e-posta adresinden ya da cep telefonundan gönderilip gönderilmediği belirlenmelidir. (…, …, …, Korkmaz, Medeni Usul Hukuku, On İki Levha Yayıncılık: İstanbul, 2017, s. 1850)
Öte yandan; TBK’nın 74 üncü maddesinde; “Hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hakimini bağlamaz.” şeklindeki bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Başka bir deyişle, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını belirleyen ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.11.2020 tarihli ve 2012/17-2112 E. – 2020/850 K. Sayılı kararı)
Somut olayda; davacı, davalılardan … ve diğer davalı şirket ile aralarında adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunu iddia etmiş, bahse konu davalılar ise savunmalarında ortaklığın varlığını inkar etmişlerdir. İddiasını ispatla yükümlü olan davacı, delil olarak davalılardan … ile aralarındaki e-posta yazışmalarına dayanmış olup, bu hususta tanık dinletmek istediğini bildirmiş olmasına rağmen; mahkemece, tanıklar dinlenilmeksizin eksik inceleme ile karar verildiği görülmüştür.
Her ne kadar, davalıların “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçundan sanık olarak yargılandığı ceza davasında, katılan olarak yer alan davacı ile davalılar arasındaki ilişkinin ortaklığa değil hizmet akdine dayandığı, davalı … şirketinin Türkiye’deki faaliyetlerine yönelik tahsilat işlemlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla, ücret karşılığında davacıya yetki verildiği, amerikadaniste.com sitesi aracılığı ile yapılan tüm işlemlerin davalı …’in yetkilisi olduğu … şirketi adına yapıldığı, bahse konu web sitesinin malikinin ise davalı … olduğu, yine davacı ile diğer davalı sanıklar … ve … arasında da herhangi bir sözleşmesel ilişkinin bulunmadığı maddi vakıa olarak tespit edilerek, davalı sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar verilmiş ise de, işbu ceza mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamamaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, ceza yargılamasında maddi vakıaya yönelik tespitin hukuk hakimini bağlayacağı dikkate alınarak, ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi beklenilmekle birlikte, iddiaya konu ortaklık ilişkisinin varlığının ispatında, elektronik posta yazışmaları delil başlangıcı olarak kabul edilip, senetle ispat kuralının istisnası olarak bu hususta tanık dinlenilebileceği gözetilerek diğer
takdiri delillerin değerlendirilmesi suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince asıl ve birleşen davada davacı yararına BOZULMASINA, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin asıl ve birleşen davada davalılardan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.