YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/3626
KARAR NO : 2022/420
KARAR TARİHİ : 25.01.2022
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İSTANBUL 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde birleştirilerek görülen tazminat davalarının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; tarafların istinaf başvurularının reddine yönelik olarak verilen karar, davalı/birleşen davada davacılar … vd. vekili ile katılma yoluyla davalı … … End. Ve Tic. A.Ş. vekili tarafından duruşmalı, diğerleri tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 25/01/2022 tarihinde davalı/birleşen davada davacılar … vd. vekili Av. … ile davacı/birleşen davalarda davalı …Büro Malz. San. ve Tic. A.Ş. vekili Av. … ve asıl ve birleşen davada davalı … … End. ve Tic. A.Ş. vekili Av. … geldiler. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Asıl davada davacı …Büro Malzemeleri Sanayi Ticaret AŞ.; 10/01/2013 tarihinde Eyüp İlçesi, …Köyü 363 ada 6 parsel 3 ve 4 nolu bağımsız bölümlerde çıkan yangın neticesinde evlerde ağır hasarlar oluştuğunu, 4 nolu villanın yangın tarihinde 1/2’şer pay ile davalılar … ve eşi … adlarına, 3 nolu villanın ise adlarına kayıtlı olduğunu ve olay tarihinde kirada olduğunu, her iki villayı inşa edenin davalı … … Endüstri ve Ticaret A.Ş. olduğunu ve yangın dolayısıyla sorumluluğunun olduğunu; yangın nedeniyle sigorta şirketi tarafından 4 nolu bağımsız bölüm için ödeme yapıldığını ileri sürerek, yangın nedeniyle oluşan onarım bedeli olarak 346.000 TL, mahrum kalınan kira geliri olarak 23.000 TL ve manevi zararların karşılanması amacıyla 50.000 TL tazminatın reeskont faizi ile birlikte bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen 2013/451 esas sayılı davada davacı … AŞ; sigorta poliçesi kapsamında hak sahibine ödeme yapıldığını ileri sürerek, zarar nedeniyle yapılan ödemenin rücuan tahsiline yönelik 91.815 TL’nin ödemenin gerçekleştiği 05/04/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen 2014/34 esas sayılı davada davacılar … ve … (kendilerine asaleten, çocukları …ve …’e velayeten); yangın nedeniyle evde oluşan zararın 434.875 TL’ye ulaştığını, 205.275,00 TL’nin sigorta şirketi tarafından ödendiğini, bakiye 229.600 TL’nin, onarım sürecinde ödenen 23.000 TL kira bedelinin, kirada oturulan siteye ödenen 4.880 TL genel giderin, onarımdan sonra oluşan durum nedeniyle gerçekleştirilen 2.292 TL çatı masrafının, kiralanan konuta yapılan 3.000 TL boya bedelinin, delil tespitleri nedeniyle katlanılan 2.734,65 TL maddi zarar ile her bir davacı için 25.000 TL manevi tazminatın yangın tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl ve birleşen davalarda davalı … … Endüstri ve Ticaret Anonim Şirketi malik olmadıklarını savunarak davanın pasif husumetlen reddini, diğer davalılar ise kusurun kendilerine ait olmadığını savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
İlk derece mahkemesince; “…binanın yapımındaki veya bakımındaki kusurun sebebiyet verdiği zarardan malik sorumludur. İntifa veya oturma hakkı söz konusu ise bu kişilerin de malikle birlikte mesuliyeti vardır. Sorumluların, kendilerine karşı sorumlu olana karşı rücu hakları mahfuzdur. (6098 SY madde 69) Binanın, yapımından kaynaklı sorun söz konusu olsa dahi, sorumluluk hali hazırdaki malike aittir. Zarar görenin, ilk malike veya müteahhite bu madde kapsamında başvurması mümkün değildir. (…/Öz/Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Baskı 2. Cilt Sayfa 172)
Esas ve birleşik davaların tamamı, zarar görenler veya halefleri tarafından ikame edildiği için … … Endüstri ve Ticaret Anonim Şirketi’nin pasif husumeti bulunmamaktadır. Daha açık bir anlatımla; malikler, karşı tarafın zararını karşılar iseler şirkete rücu edebileceklerdir. (6098 SY madde 69/3) Bu husus eldeki davanın konusu değildir.
Diğer taraftan; müteahhitin her davanın davalısına gerçekleştirdiği satış ve devirler davacılara yöneltilmiş haksız fiil olarak kabul edilemez. Bu bakımdan zarar görenlerin komşu malike yönelttiği istemlerle ilgili olarak genel hükümlerden yola çıkılmak suretiyle şirketin sorumluluğuna gidilmesi de olanaksızdır (6098 SY Madde 49) Benzer şekilde; kiracı sorumlular arasında sayılmadığı için ilgili madde uyarınca …’nın mesuliyeti yoluna gidilmesi de mümkün değildir. (Aynı eser Sayfa 182) Kullanımdan kaynaklı zilyete atfedilebilecek kusur bulunmadığı için genel hükümler uyarınca da kiracının sorumluluğu yoktur. …Bu bakımdan, asıl dava yönünden; … … Endüstri ve Ticaret Anonim Şirketi’ne yöneltilen maddi ve manevi tazminat davalarının ayrı ayrı pasif husumet yokluğundan reddine;
… ve …’ya yöneltilen maddi tazminat davasının kısmen kabulüne, 184.500 TL tazminatın davalılardan 1/2’şer oran ile (kişi başı 92.250,00TL) alınarak davacıya verilmesine, tazminatlara dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine; manevi tazminat davasının reddine,
Birleşen 2013/451 esas sayılı dava yönünden; …’ya yönelik davanın pasif husumet yokluğundan reddine; …ye yönelik davanın kısmen kabulüne, 45.907,50 TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, tazminata 05/04/2013 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine,
Birleşen 2014/34 esas sayılı dava yönünden; …’ya ve … … Endüstri ve Ticaret Anonim Şirketi’ne yönelik maddi ve manevi tazminat davalarının ayrı ayrı pasif husumet yokluğundan reddine; …Büro Malzemeleri Sanayi ve Ticaret AŞ’ye yönelik maddi tazminat davasının kısmen kabülüne, 14.930,00 TL tazminatın davalıdan alınarak 1/2’şer nispette … ve …’ye verilmesine; manevi tazminat davasının kısmen kabülüne, her bir davacı için ayrı ayrı 7.500 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacılara verilmesine, tazminatlara 08/01/2013 tarihinden itibaren -istem gibi- reeskont faizi işletilmesine” karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı, asıl ve birleşen davada davacı ve davalılar istinaf yoluna başvurmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davacılar ve davalıların istinaf taleplerinin reddine karar verilmiş; karar, asıl ve birleşen davada davacılar ve davalılar ile katılma yolu ile davalı … … Endüstri ve Ticaret A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı ….nin tüm, asıl ve birleşen davalarda davacılar …ve … ile …nin, … … Endüstri ve Ticaret …ne yönelik temyiz itirazları dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2) Davalı … … Endüstri ve Ticaret A.Ş. vekilinin katılma yolu ile temyiz talebi yönünden;
Davalı şirket, hükmü tebliğden sonraki iki hafta içinde temyiz etmeyip, birleşen 2014/34 esas sayılı doyasındaki davacılar vekilince sunulan temyiz dilekçesine verdiği cevapla birlikte (katılma yoluyla) temyiz etmiştir. Ancak, katılma yolu ile temyiz; başvuru süresi geçmiş olan tarafın diğer tarafın temyize başvurması halinde vereceği temyize cevap dilekçesiyle mümkündür. Dosya kapsamında yapılan incelemede; temyiz dilekçesinin davalı … … Endüstri ve Ticaret A.Ş. vekiline 28/03/2021 tarihinde tebliğ edilmesine ve adıgeçen şirket tarafından da 06/04/2021 tarihinde (ana ve birleşen davada davacıların temyiz dilekçesine karşı verilen) temyize cevap dilekçesi verilmiş olmasına rağmen, bilahare 13/04/2021 tarihli dilekçesi ile bu defa katılma yolu ile temyiz yoluna müracat ettiği anlaşılmaktadır.
Davalı … … Endüstri ve Ticaret A.Ş. vekilinin, temyize cevap dilekçesi ile katılma yolu ile temyiz talebinde bulunulmadığı, sonradan verilen dilekçenin ise yasal süre içerisinde mahkemeye verilmediği anlaşıldığından, katılma yoluyla temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
3) Dava; yangın nedeniyle meydana gelen maddi ve manevi zararın tazmini talebine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “bina malikinin sorumluluğu”, “kusur sorumluluğu”, “dava arkadaşlığı” ve “müteselsil sorumluluk” kavramları üzerinde kısaca durulması gerekmiştir.
İlke olarak borçların kaynakları sorumluluk hukuku olarak da adlandırılan borçlar hukukunda düzenlenmiştir.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (…,…,.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 594). Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, …,.:Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1967, s. 89).
Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “sübjektif sorumluluk” da denilmektedir.
Dava konusu olay tarihinde yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49 uncu maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Özel bir sorumluluk hükmüyle düzenlenmemiş bütün hâllerde bir kimse için haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olması, TBK’nın 49 ncu maddesindeki şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Bir başka deyişle, ayrık bir düzenleme bulunmayan kusur sorumluluğu hâllerinde, TBK’nın 49 uncu maddesi ve devamında yer alan esaslar uygulanır.
TBK’nın 49 uncu maddesinde ifadesini bulan haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, dördüncü olarak doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.
Hukuka aykırı fiiller, hukuk düzeninin tasvip etmediği fiillerdir. Bu gibi fiilleri gerçekleştirenlere hukuk düzeni fiilden meydana gelen zararı tazmin mükellefiyeti yükler. Şu hâlde hukuk düzeninde hukuka aykırı fiillere izafe edilen hukukî netice, fiilden meydana gelen zararı tazmin borcunun doğmasıdır.
Bununla birlikte sorumluluk için mutlaka kusurun aranması bazı hâllerde modern tekniğin ve makineleşmenin icaplarına yabancı düşmektedir. Bu sebeple hukukun, esas prensibi olan kusur sorumluluğu yer yer zayıflamış hatta bazı hâllerde tamamen ortadan kalkarak yerini kusursuz sorumluluğa terk etmiştir.
Kusursuz sorumluluk, genellikle olumsuz bir biçimde sorumlu kişinin kusurunu gerektirmeyen bir sorumluluk olarak tanımlanır.
Bu noktada; “bina ve … eserlerinden doğan sorumluluğa” ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluğa ilişkin kuralların uygulanacağında doktrinde ve uygulamada görüş birliği bulunmaktadır.
TBK’nın 69 uncu maddesinde “Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki
eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.” denilmektedir. Burada, Kanun koyucu bozuk yapılan bir … eserinden zarar görenleri, mümkün olduğu kadar basit ve dolaysız bir tazmin imkanı sağlayarak, onları korumaktadır. Bu anlamda sorumlu olabilecek malik, gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olabileceği gibi, kamu hukuku tüzel kişisi de olabilir.
Bina veya … eserlerinden doğan sorumluluğu için; yapılıştaki bozukluk-bakım eksikliği ayrımının bir önemi bulunmamaktadır. Zira malikin sorumlu olması için bakım eksikliği veya yapılıştaki bozukluktan herhangi birinin varlığı yeterli görülmektedir. Her iki olasılıkta da yalnızca malikin sorumluluğu söz konusu olmaktadır.
Bazı hallerde zararın ortaya çıkış biçimi, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinin varlığını gösteren fiili bir karine oluşturur. Yapının yapımı ile ilgili mevzuata ve teknik kurallara uyulmadığı, alışılmış tedbirlerin alınmadığı ve resmi makamlarca yapılan denetimler sonucunda, bina ve … eserinin teknik niteliklerinin uygun görülmediği ispatlanırsa, bunlar eksikliğin ve illiyet bağının varlığına birer belirti sayılır. Keza, daha önce aynı zararların ortaya çıkması, zarar verici olaydan sonra yeni güvenlik tedbirlerinin alınmamış olması da birer belirti oluşturabilir. (Koç Nevzat, Bina ve … Eseri Maliklerinin Hukuki Sorumluluğu (BK.m.58). Ankara 1990, sayfa 45 v.d.)
Eldeki davada mahkemenin, asıl ve birleşen davada davacılar …ve … ile …Büro Malzemeleri San. A.Ş.’nin bina maliki oldukları için meydana gelen zarardan sorumlu olduklarına yönelik kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak adıgeçen davacılar, … … Endüstri ve Ticaret A.Ş.’nin yangının meydana geldiği her iki binanın müteahhiti olduğu, olayın meydana gelmesinde kusurunun olduğunu belirterek zararlarının tazminini de talep etmişlerdir.
Bilindiği üzere, bir binayı inşaa eden müteahhit, binanın fen ve sanat kurallarına uygun olarak yapmayı kabul etmiş olduğundan, proje ve teknik belgelere göre işi yapmakla, bu proje ve teknik belgelerin işin gereklerine, fen ve sanat kurallarına uygun olduğunu, işte kullanılacak her türlü malzemenin nitelik bakımından yeterliliğini incelemiş kabul etmiş ve bu suretle işin sorumluluğunu üstlenmiş sayılır. Aksi halde uygulamadan doğabilecek her türlü durumda sorumluluktan kurtulamaz.
Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İhtiyari dava arkadaşlığı” başlığı altında düzenlenen 57 nci maddesinde; “(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması,” hükmüne yer verilmiş; müteakip “İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlığı altında düzenlenen 58 inci maddesinde ise; “İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen durumun mevcut olması halinde, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilir. Davacıların veya davalıların sorumluluğu kanundan kaynaklanan müteselsil sorumluluk ve aralarındaki münasebet ise ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Yine, müteselsil borçluluk niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu bir borçluluk türü olup, borçlulardan birinin edimin tümünü ifa ederek alacaklıyı tatmin etmesi halinde, evvelce mevcut olmasa dahi ifayı gerçekleştiren borçlu ile diğer borçlular arasında bir hukuki ilişki doğacaktır. Alacaklıyı tatmin eden bir borçlu, kendisine isabet eden paydan daha fazla bir ödemede bulunduğu takdirde bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabilecektir. Bu durum bir borçlunun alacaklıyı tatmin etmesi halinde diğer borçluların da alacaklı karşısında alacaklının tatmin edilmesi ölçüsünde borçtan kurtulmalarının (TBK.m.166/l) doğal bir sonucudur. Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir. (TK.m.167/2). Bu şekilde belirlenen hak o borçlunun rücu hakkıdır. Kanun koyucu kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçluya tanıdığı rücu hakkını kuvvetlendirmek amacıyla halefiyete de yer vermiştir.
İhtiyari dava arkadaşlarının sonradan birbirlerine karşı açacakları rücu davasında, esas alınacak mahkeme kararı ve dayanağı bilirkişi raporları, ihtilaf henüz önünde iken doğru olarak oluşmalı ve mahkeme davalıların hangi eylem ve işlemleri nedeniyle ne oranda sorumlu tutulup tutulmayacaklarını sorumluluk davası sırasında halletmelidir. Bu kabul tarzı rücu davasında haksız yere temyiz edenler aleyhine güçlü delil oluşmaması yönünden doğru olduğu gibi, usul ekonomisi yönünden de tarafları tatmin edecektir. Temyiz etmeyen davalının usuli kazanılmış hakları da, mahkemece icrai nitelikte bir hüküm kurulmayacağı, bozma sonrası kararın gerekçesinde haklarındaki ret kararı kesinleşen davalının da sorumluluk derecesinin tespit edilmesiyle yetinileceği dikkate alındığında, ihlal edilmemiş olacaktır (HGK’nın 04/11/2009 tarihli ve 2009/16-428 E. 2009/483 K. sayılı kararı da aynı yöndedir).
Tüm bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ilk derece mahkemesince; maliklerin, karşı tarafın zararını karşılaması halinde şirkete rücu edebilecekleri, bu hususun eldeki davanın konusu olmadığı, satış ve devirlerin davacılara yöneltilmiş haksız fiil olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle, … … Endüstri ve Ticaret …ne yönelik tazminat isteminin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, asıl ve birleşen davada ihtiyari dava arkadaşı olan davacı ve davalıların aynı zamanda taşınmaz maliki oldukları; dava ve temyiz dilekçelerinde, bina malikinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat talebi ile birlikte davalı müteahhite bilirkişi raporlarında kusur izafe edildiği, adıgeçen davalının kusurunun bulunduğunu ve kusur sorumluluğundan kaynaklanan zararın tazmininin gerektiği yönünde taleplerinin olduğu, yangının meydana geldiği taşınmazların her ikisinin de … … Endüstri ve Ticaret A.Ş. tarafından inşaa edilmiş olduğu, olayın mahiyeti ve usul ekonomisi hep birlikte değerlendirildiğinde, davalı … … Endüstri ve Ticaret …nin olayın meydana gelmesinde kusurunun olup olmadığına yönelik ( binaların fen ve sanat kurallarına uygun inşaa edilip edilmediği, işte kullanılacak her türlü malzemenin nitelik bakımından uygun olduğuna yönelik) bir değerlendirme yapılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK’nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı … AŞ’nin tüm, asıl ve birleşen davalarda davacılar …ve … ile …nin, … … Endüstri ve Ticaret A.Ş’ne yönelik temyiz itirazları dışındaki sair temyiz
itirazlarının reddine; ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı … … Endüstri ve Ticaret A.Ş. vekilinin, katılma yolu ile temyiz talebinin reddine; üçüncü bentte açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının aynı Kanun’un 371 inci maddesi uyarınca asıl ve birleşen davalarda davacılar …ve … ile …Büro Malzemeleri San. ve Tic. AŞ yararına BOZULMASINA, 3.815’er TL vekalet ücretinin davalı … … Endüstri ve Ticaret …den alınarak asıl ve birleşen 2014/34 E. Sayılı davada davacılara verilmesine 21,40 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden birleşen davada davacı ….’ye yükletilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının diğer temyiz edenlere iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 25/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.