Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/3167 E. 2021/8463 K. 15.09.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/3167
KARAR NO : 2021/8463
KARAR TARİHİ : 15.09.2021

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 24. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : ANKARA 16. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; işlettiği özel halk otobüsünün 2007 yılında alınan kararla kaldırıldığını, kendisi gibi alınan karardan etkilenen 450’ye kişinin mağduriyetinin giderilmesi için Ankara-Sincan arası midibüslerin getirildiğini; ancak, 450 otobüse karşılık 222 midibüs öngörüldüğünü, kendisi gibi otobüsü kaldırılan davalı … ile 1 midibüse ortak olma konusunda anlaştıklarını; aracın daha önceden tanıdıkları şirket adına alındığını, kredinin davalı … adına çekildiğini, kendisinin ise kefil olduğunu, araç ve hat bedelini kredi kullanıldığı gün banka aracılığıyla şirket adına yatırdığını, daha sonra asıl borçlu davalı … olduğunu için aracın davalı adına tescil edildiğini; davalıya güvendiğini; ancak, aylık 13-14 bin TL kazanılmasına rağmen ödeme yapılmadığını, ardından aracın hattının davalı … tarafından oğlu diğer davalı …’e devredildiğini, kazancın yarısının verilmediğini ileri sürerek; aracın bilirkişi tarafından belirlenecek değerinden hissesine düşecek miktardan şimdilik 5.000 TL’nin satış tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’dan; otobüsün hat bedelinin bilirkişi tarafından belirlenecek değerinden hissesine düşecek miktardan şimdilik 5.000 TL’nin devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle, aracın işletilmesinden kaynaklanan gelirin yarısının hesap edilerek şimdilik 5.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar; midibüs ihalesine davalı … ve davacı adına … şirketinin girdiğini, ihale bedeli ve araç için kredi çektiğini, davacının ise kefil olduğunu; tüm taksitleri davalı …’in ödediğini, davacının kredi ödemelerinde katkısı olmadığını, davacının davalı …’e olan borcunu ödedikten sonra davalı …’in yarı hissesini davacıya devretmek için anlaştıklarını; ancak davacı tarafından ödeme yapılmadığını; davacının borcuna karşılık … şirketine muvafakatname vererek yarı hissenin satışının gerçekleştiğini savunarak; davanın reddini istemişlerdir.
İlk derece mahkemesince; davacının, otobüsün 1/2 sinin kendisine ait olduğunu ve kredi borcunun kendisi tarafından ödendiğine dair yazılı delil ibraz edemediği, banka kayıtlarının aksine olan tanık beyanlarına itibar edilmediği, davaya konu otobüsün banka kredisi ile satın alındığı, kredilerin ödenmesinde banka kayıtlarına göre davacının hiçbir katkısının bulunmadığı, kredilerin davalı … tarafından ödendiği, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle; davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; taraflar arasında yazılı adi ortaklık sözleşmesi bulunmadığı, miktar itibariyle davada tanık dinlenemeyeceği, davacı ortaklığa konu otobüsün alımı sırasında çekilen banka kredisine kefil olmuş ise de, kredi borcunu ödediğine ilişkin dosyada herhangi bir banka kaydına rastlanılmadığı; aksine, kredi ödemelerinin büyük bir kısmının davalı … tarafından ödendiği, davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Uyuşmazlık; taraflar arasında adi ortaklık kurulup kurulmadığı, bu kapsamda sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesinin adi ortaklığın mevcudiyetine etki edip etmeyeceği ve tasfiye sırasında nasıl değerlendirilmesi gerektiğine ilişkindir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 188 inci maddesine göre; “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.”
Öğretideki tanımlamalara göre, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir.
Somut olayda; davacı taraf, davalı … ile birlikte ortak olarak midibüs aldıklarını iddia etmiş, davalılar ise cevap dilekçesinde; davacı ve davalı … adına midibüs için dava dışı şirketin ihaleye girdiğini, kredi taksitlerini davalı …’in ödediğini, davacının ise kredi ödemelerine katkısı bulunmadığını, davacının borcunu ödedikten sonra aracın yarı hissesinin davacıya devredilmesi için anlaşıldığını, ödeme yapılmaması üzerine davacının borcuna karşılık şirkete muvafakatname vererek aracın yarı hissesini verdiğini savunmuştur. Bu durumda, davalı tarafın, midibüs alınması yönünde anlaşma yapıldığını ve aracın davacıya ait yarı hissesinin muvafakatname ile devrinin gerçekleştiğini beyan ederek, taraflar arasında ortaklık kurulduğunu ikrar ettiği anlaşılmaktadır.
Adi ortaklığın varlığı ispat edildiğine göre, mahkemece yapılacak iş; 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümlerini dikkate almak ve aynı Kanun’un 642 ve devamı maddelerindeki tasfiye hükümlerini taraflar arasındaki midibüs işletmeciliğine dair adi ortaklığa uygulamak olmalıdır.
Adi ortaklık sözleşmesi; karşılıklı borçları kapsayan bir sözleşme olmayıp, herkesin belli bir amaca ermek için bir takım borçlar altına girdiği bir sözleşmedir. Bu sözleşmeden doğan borçlar, hukuk bakımından birbirinin karşılığı sayılmaz.
Ortaklık sözleşmesinde, karşılıklı borç yükleyen (satış veya kira gibi) sözleşmelerde olduğu gibi mülga BK’nın 81 inci (TBK’nın 97 nci) maddesi uyarınca, bir akidin borcunu yerine getirmemesi halinde diğerinin de borcunu yerine getirmekten kaçınması söz konusu edilemez. Bir tarafın katılım payı koyma borcunu yerine getirmekten kaçınması diğer tarafa ancak, mülga BK’nın 535 inci maddesinin yedinci fıkrası (TBK’nın 639 uncu maddesinin yedinci fıkrası) uyarınca ortaklığın haklı sebeple feshini isteme hakkını verir ve ortaklık mahkeme kararı ile ortadan kalkar.
Ortaklığın feshi, diğer tarafça istenmemiş ise ortaklık sözleşmesi yürürlükte kalır. Buna bağlı olarak, bir tarafın katılım payı koyma borcunu yerine getirmemesi, ortaklığın tasfiyesi durumunda onun hiç pay alamamasına değil, aksine sadece tasfiyede katılım payını taahhüt ettiği oranda alamamasına neden olur.
Bu açıklamalar ışığında dava konusu olay incelendiğinde; ortaklığa konu aracın çekilen kredi ile ihaleye giren dava dışı şirket adına alındığı, 21/01/2013 tarihinde davalı … adına tescil edildiği görülmektedir. Davacı ise; katılım payı koyma borcunu ifa ettiğini yasal delillerle kanıtlayamamıştır. Esasen, bu husus mahkemenin de kabulündedir. Bu durumda, davalı tarafın davacının aracın devri için muvafakatname verdiği savunmasının da araştırılarak ve davacının tasfiye sırasında katılım payını taahhüt ettiği oranda alamayacağı gözetilerek, ortaklığın tasfiye payından, davacının koyduğunu ileri sürdüğü katılım payı tutarının davalı … yararına değerlendirilmesi suretiyle tasfiyenin yapılması gerekir.
Buna göre; ilk derece mahkemesince; davacı ile davalı … arasında adi ortaklık kurulduğu dikkate alınarak, ortaklığa dair tüm gelir gider hesabının çıkarılması suretiyle ortaklık malvarlığının belirlenmesi, davacının ortaklığa koyması gereken katılım payı tutarının davalı … yararına değerlendirilmesi suretiyle tasfiyenin gerçekleştirilmesi gerekirken, adi ortaklığın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK’nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 15/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.