Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/2258 E. 2021/13317 K. 21.12.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/2258
KARAR NO : 2021/13317
KARAR TARİHİ : 21.12.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (TÜKETİCİ) MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; dava dışı …’ın davalı bankadan kullandığı konut kredi sözleşmesine kefil olduğunu, davalı bankanın ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile asıl borçlu hakkında da icra takibi yaptığını, konutun satışından para tahsil ettiğini, geriye kalan tutar için rehin açığı belgesi aldığını, aynı zamanda da kendisinin maaşından kesintiler yaptığını, böylelikle borcun kapanmasına rağmen bankanın tahsil ettiği tutarları mahsup etmeyip takibe devam ettiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, takip çıkış miktarı üzerinden şimdilik 20.000 TL borçlu olmadığının tespiti ile davalının %40’dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiş, 22.04.2013 tarihinde ıslahla dava değerini 74.877,33 TL’ye çıkarmıştır.
Davalı; imzalanan sözleşme ve buna bağlı teminat olan ipotek uyarınca sorumlu … hakkında hesap kat ihtarnamesine müteakip icra takibine geçildiğini, … 2.İcra Müdürlüğünün 2007/1420 sayılı ve yine … 1.İcra Müdürlüğünün 2007/1256 sayılı takip dosyaları ile davalı … hakkında tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla ipotekli gayrimenkulün paraya çevrilmesine müteakip alacağının tamamen tahsil olmaması üzerine rehin açığı belgesi alındığını, bunun üzerine … 1.İcra Müdürlüğünün 2008/2763 esas sayılı dosyasıyla takibe geçildiğini, 01.07.2008 tarihi itibariyle borçluların rehin alacağı belgesine göre 14.902,11 TL borçları kaldığını, 01.07.2008 tarihinden itibaren işleyecek olan faiz, icra vekalet ücreti hariç olmak üzere rehin açığı belgesinin davacıya iletildiğini ve maaş kesintisinin … 1. İcra Müdürlüğünün 2007/1256 esas sayılı dosyasında miktar sıfırlanana kadar devam edileceğinin belirtildiğini, davacının müteselsil kefil sıfatıyla kredinin tamamından sorumlu ve borçlu olduğunu, bankanın sadece kayıtlarında yer olan alacak miktarını eksiksiz olarak tahsil etmek istediğini, davacıya rehin açığı belgesindeki hesap üzerinden bakiye bildirildiğini, ancak davacının borcunun bittiğini iddia ettiğini, icra
müdürlüğünce yapılan takibe ilişkin olarak kalan bakiyenin çıkarılması ve borçluya bildirilmesinin istendiğini, ancak talebin davacının isteği üzerine icra müdürlüğü tarafından reddedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile takip dosyasında davalının dava tarihi olan 25.04.2011 tarihi itibariyle 3.323,37 TL asıl alacak ve 825,03 TL faiz alacağı olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin talebinin reddine yönelik olarak verilen karar, davacı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi’nin 26.11.2014 tarihli ve 2014/10388 E. 2016/37653 K. sayılı kararıyla; uyuşmazlığın taraflar arasındaki konut kredisinden kaynaklanmakta olup, 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşıldığından görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğu bu nedenle mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak Tüketici Mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılamada; davanın kısmen kabulü ile … 1. İcra Müdürlüğünün 2007/1256 esas sayılı takip dosyasında davalının 3.323,37 TL asıl alacak ve 825,03 TL faiz alacağı olduğu gözönüne alınarak davacının 33.053,73 TL asıl alacak yönünden borçlu olmadığının tespitine yönelik verilen karar, tarafların temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 07.12.2017 tarihli ve 2015/33431 E.-2017/12267 K. sayılı kararıyla; dava tarihinde yürürlükte bulunan 4822 sayılı kanun ile değişik 4077 sayılı kanunun 10. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinin “Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.” hükmünü getirdiği, kanunun bu hükmünün emredici nitelikte olup adi yada müteselsil kefil ayrımı yapılmadığı, bu hükümle kanun koyucunun alacaklının asıl borçluya başvurmadan kefile başvuramayacağını amaçladığı, alacaklının asıl borçluya başvurup, alacağını tahsil edemediği takdirde kefile başvurup alacağının tahsilini isteyebileceği, davalı bankanın asıl borçlu ve kefil hakkında birlikte takibe geçtiği, halbuki davalının davacı kefilden henüz alacağını talep etme hakkı doğmadığı, gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay’ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme, uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi; hükmün bozma kararı kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bozmaya uyulmakla, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğar.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay tarafından verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak”
olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup; Yargıtayca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
Buna göre mahkemece; uyulan bozma kararı gereğince menfi tespit istemli işbu davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, dava tarihinde yürürlükte bulunan 4822 sayılı kanun ile değişik 4077 sayılı Kanun’un 10. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinin “Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.” hükmünü getirdiği, kanunun bu hükmünün emredici nitelikte olup adi yada müteselsil kefil ayrımı yapılmadığı, bu hükümle kanun koyucunun alacaklının asıl borçluya başvurmadan kefile başvuramayacağını amaçladığı, alacaklının asıl borçluya başvurup, alacağını tahsil edemediği takdirde kefile başvurup alacağının tahsilini isteyebileceği davalı bankanın asıl borçlu ve kefil hakkında birlikte takibe geçtiği halbuki davalının davacı kefilden henüz alacağını talep etme hakkı doğmadığı gerekçesine yer verilmesine rağmen, davanın reddine karar verilmesi suretiyle gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılmış olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, harçtan muaf olmasına rağmen davacı tüketiciden peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde iadesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince tebliğden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/12/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.