Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/1909 E. 2021/4800 K. 28.04.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/1909
KARAR NO : 2021/4800
KARAR TARİHİ : 28.04.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, davalı ile aralarında bulunan kira sözleşmesine göre mülkiyeti davalıya ait oteli karkas halinde teslim alıp imar ettikten sonra otel olarak kullanacağını, boş olarak teslim alınan otel birinci sınıf olarak yeniden inşa edilerek mevcut yapı üzerine yeniden ve ilave olarak takriben 16.800.000 usd harcama yapıldığını, davalı tarafından aleyhine açılan tahliye davasında tahliye kararı verildiğini, hükmün kesinleşmesi üzerine tahliye emri tebliğ edildiğini belirterek kiralanandaki menkul mal ve imalatların durumunun tespiti ile fazlaya dair talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000TL’nin ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 23/03/2018 tarihinde dava değerini 6.760.000TL’ye ıslah etmiştir.
Davalı, davacı ile aralarındaki kira ilişkisinin 09/06/1997 tarihinde başladığını, davacının kira bedellerini ödemediğini ve aleyhine açılan davada verilen tahliye kararının kesinleştiğini, davacının halen kiralananı kullanmaya devam ettiğini ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan 50.000TL ‘nin davalıdan tahsili ile dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine dair verilen hükmün davalı tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30/06/2009 tarih 2007/13003 Esas 2009/8069 Karar sayılı ilamı ile, “… Samsun 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2009/113 Esas 2009/190 Karar sayılı dava dosyasının kesinleşmesinin iş bu dava için bekletici mesele yapılması ve anılan karar kesinleştikten sonra davacı iddiaları ile davalı savunmalarının değerlendirilmesi gerektiği..” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacının davasının bedel artırma istemi ile birlikte kabulü ile 6.760.000TL’nin 06/02/2006 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 21/11/2018 tarih 2018/6414 Esas 2018/11898 Karar sayılı ilamı ile sair temyiz itirazlarının reddi ile ” (1) Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30/06/2009 tarihli bozma ilamı sonrasında mahkemece yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporları sonrasında davacılar vekilince 23/03/2018 havale tarihli ıslah dilekçesinin sunulduğu, mahkemece de davacılar vekilinin söz konusu ıslah dilekçesi dikkate alınmak suretiyle hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususu gözetilerek hüküm verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir. (2) Hükme esas alınan 22/01/2018 tarihli bilirkişi raporunda bozma öncesi alınan 27/05/2007 tarihinde düzenlenen faydalı ve zorunlu masrafa ilişkin rapor esas alınarak rapor tesis edilmiş olup davacının dava tarihi olan 06/02/2006 tarihinden sonra da kiralananı kullanmaya devam ettiği hususu dikkate alınmamış, yapılan imalatların 2006 yılına ait maliyet bedelleri hesaplanarak bu bedelden 2006 yılına kadarki kullanım süresine uygun olarak yıpranma payı düşülmüş olup rapor hüküm kurmaya yeterli ve denetime elverişli değildir. Bu durumda mahkemece, gerekirse yeniden mahallinde keşif yapılmak suretiyle konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bir heyetten bozma ilamı doğrultusunda rapor alınarak kiralananda yapılan imalat bedelleri kalem kalem ayrıntılı şekilde, m2, büyüklük, model, marka birim fiyatları vs. gibi özellikleri tespit edilmeli, tespit edilen imalatlar ve malzemelerin yıpranma payları düşülerek, faydalı, zorunlu ya da lüks imalat olup olmadıkları ayrıntılı olarak tespit edilerek, bu imalatların imal tarihleri itibariyle değerinin belirlenmesi, tahliye tarihi dikkate alınıp varsa kalan kira süresi ile orantılı olarak alacak miktarının tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. ” gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde; bozma öncesi yapılan ıslah ve taleple bağlılık ilkesi gereğince davacının davasının kabulü ile 6.760.000TL’nin 06/02/2006 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Dairemizin 21/11/2018 tarih 2018/6414 Esas 2018/11898 Karar sayılı ilamı ile yukarıda belirtilen nedenlerle kararın bozulduğu, davacının karar düzeltme talebinin de Dairemizin 26/02/2019 tarih ve 2019/848 Esas 2019/1591 Karar sayılı kararı ile reddedildiği, mahkemece dosyanın yeni esasa kaydedilerek 18/03/2019 tarihli tensip zabtında bozma ilamı doğrultusunda ek rapor düzenlenmesi yönünden dosyanın önceki rapor düzenleyen bilirkişi heyetine tevdiine karar verildiği, ancak yargılamanın devamı sırasında bozma ilamına uyulup uyulmama konusunda bir karar verilmediği anlaşılmıştır.
Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyulup uyulmadığı konusunda bir ara karar tesis edilmemesi, HUMK’un 429/2. maddesinde düzenlenen; ” … mahkeme, … kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü gereğince doğru bulunmamıştır. Ne var ki, Mahkemece bozma sonrası yapılan inceleme nedeniyle mahkemenin bozmaya eylemli şekilde uyduğu kabul edilmiştir.
Yargıtay’ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme, uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi; hükmün bozma kararı kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bozmaya uyulmakla, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğar.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup; Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.(Aynı yönde HGK.nun 26.2.1986 gün ve 1986/1-50 E.-174 K.; 11.5.1994 gün ve 1994/8-252 E.-314 K.; 1.12.1999 gün ve 1999/18-1041 E.-1006 K.; 11.5.2005 gün ve 2005/2-315 E.-333 K.; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E.-573 K. sayılı ilamları).
Davada dayanılan ve hükme esas alınan 15/07/1997 düzenlenme tarihli, 01/05/1998 başlangıç tarihli 15 yıl süreli kira sözleşmesine ilişkin, taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesi süresince kullanılacağına güvenilerek kiracı tarafından kiralanana yapılan faydalı ve zorunlu masrafların talep edilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Dairemiz bozma ilamının (2) nolu bendinde, bozma ilamından sonra ıslah yapılamayacağı hususunun gözetilmesi gerektiği belirtilmiş ise de 22/07/2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı, usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki yasa değişikliği uyarınca davacı tarafın 23/03/2018 tarihli ıslahına değer verilerek hüküm tesis edilmesinin yerinde olduğu tartışmasızdır.
Ne var ki bozma ilamının (3) numaralı bendi doğrultusunda dosyaya kazandırılan rapor, bozma ilamına uygun olmadığı gibi hüküm kurmaya da yeterli görülmemiştir. Şöyle ki;
Bozma sonrası düzenlenen 17/07/2019 tarihli ve 10/11/2020 tarihli ek raporlarda, kiralananın davalı tarafından yıktırılması nedeniyle imalatlarla ilgili 27/05/2007 tarihli rapor gözetilerek yeniden rapor düzenlendiğinin belirtildiği, buna göre de faydalı masraf alacağının 17/07/2019 tarihli ek raporda 9.161.189,27TL olduğu; davalı tarafın itirazı üzerine alınan 12/11/2020 tarihli ek raporda ise, kalan kullanım süresi ile orantılı zarar miktarının 742.225,98TL olduğu hesaplanmıştır.
27/05/2007 tarihli bilirkişi raporunda, davacı tarafından kiralanana yapılan sabit nitelikli faydalı ve zorunlu imalatlar bedelinin 17.134.743,74TL olduğu; makine demirbaşı, sabit nitelikli olmayan elektrik, mobilya ve mefruşat emtiaları bedelinin 6.958.333,87TL olduğu, toplam harcamanın 24.093.077,61TL olduğunun hesaplandığı; bundan sonra davacı vekili tarafından sunulan 17/04/2015 tarihli dilekçe ile sabit nitelikli olmayan emtia bedelinin teslim alınması nedeniyle davalının zenginleştiği miktarın 17.134.743,74TL olduğunun bildirildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu raporda, yapılan imalatların 2006 yılına ait maliyet bedelleri esas alınarak hesaplanan bu bedelden 2006 yılına kadarki kullanım süresine uygun olarak yıpranma payı düşüldüğü, bozma ilamında bu şekilde yapılan hesaplamanın doğru olmadığı bildirildiği halde yine aynı rapor dayanak alınarak bozma üzerine ek rapor düzenlendiği; davacı tarafından sunulan ve az yukarıda belirtilen davacının zararına ilişkin dilekçe içeriği gözetilmeksizin toplam harcama miktarı 24.093.077,61TL üzerinden inceleme yapıldığı; öte yandan, taraflar arasında sözleşme başlangıç tarihinin 01/05/1998 tarihi olup ilk tahliye tarihi 15/11/2007 tarihine kadar kullanım süresinin 9 yıl 6 ay 14 gün olduğu; kiralananın yeniden davacıya teslim tarihi 28/07/2009 tarihinden son tahliye tarihi 17/12/2014 tarihine kadar 5 yıl 4 ay 19 gün kullanım süresinin de eklenmek suretiyle, toplam kira süresi gözetilerek hesaplama yapılmadığı anlaşılan rapora itibar edildiği; bu haliyle Mahkemece hükme esas alınan raporun hatalı olduğu görülmüştür.
Davacı kiracı, kiralanana yaptığı faydalı ve zorunlu giderlerden alınıp götürülmesi mümkün olmayan ve davalı kiraya veren tarafından benimsenenlerin yapıldıkları tarihler itibariyle bedellerini vekaletsiz iş görme hükümlerine göre isteyebilir (TBK’un 530, BK.nun 414.md.). Yargıtayın yerleşik uygulamaları, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece, kiracının kiralanana yaptığı faydalı ve zorunlu masrafların yapıldığı tarih itibariyle belirlenecek değerinden yıpranma payı düşülmek suretiyle elde edilecek değeri isteme hakkı olduğu yönündedir. Kural olarak bu gibi zorunlu ve faydalı masrafların kira sözleşmesinin başlangıcında yapılmış olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle kiracı kiralananda kalan ve kiraya veren tarafından benimsenen imalat için sebepsiz zenginleşilen oranında ve yapıldıkları tarih itibarıyla rayiç bedeller üzerinden bedelin tazminini talep edebilir. Kiraya verenin sorumluluğu zorunlu ve faydalı imalatların imal tarihindeki değerinden yıpranma payı düşülmek suretiyle bulunacak değer kadardır.
O halde, mahkemece; önceki bozma ilamında belirtildiği üzere, bozma kararının gereği yerine getirilerek kira sözleşmesinde kararlaştırılan sürenin 15 yıl olduğu, kiralananın 14 yıl 11 ay 3 gün kullanılması sonrasında erken tahliye edildiğinin anlaşıldığı, kiracı tarafından sunulan 17/04/2015 tarihli dilekçe içeriği de gözetilmek suretiyle yapılan imalatların hangisinin zorunlu ve faydalı masraflar, hangilerinin lüks masraflar olduğunun belirlenmesi, belirlenen zorunlu ve faydalı masraf kalemlerinin imalat tarihi itibariyle toplam kullanım süresindeki yıpranma payı düşülmüş bedellerinin, kalan kira süresi ile orantılı olarak tespiti bakımından taraf ve Yargıtay denetimine elverişli yeni bir bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hatalı bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/04/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.