Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/1117 E. 2021/12992 K. 14.12.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/1117
KARAR NO : 2021/12992
KARAR TARİHİ : 14.12.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali-menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, davacı/karşı davalı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 14/12/2021 tarihinde davacı/karşı davalı vekili Av. …ile davalı/karşı davacı … ve vekili Av. … geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı-karşı davalı, avukat olduğunu, davalının vekili olarak İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/364 Esas sayılı dosyasında davalıyı temsil ettiğini, dosyanın lehe neticelenmesi ve temyiz aşamasının da sonlanmasının ardından davalının hiç bir haklı neden yok iken kendisini azlettiğini, davalı tarafından vekalet ücretinin ödenmediğini, alacağın tahsili için İstanbul 12. İcra Müdürlüğünün 2014/4092 sayılı dosyasında takip yapıldığını, davalının icra takibine haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek; takibin 145.512,14 TL üzerinden devamına, %25 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı- karşı davacı; azlin haklı olduğunu ileri sürerek asıl davanın reddine karar verilmesini savunmuş, karşı davasında ise, davacı avukata borçlu olmadığının tespiti ile birlikte avukatın yanlış ve özensiz davranışları sonucu ortaya çıkan maddi zararlarının da tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; asıl ve karşı davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar, tarafların temyizi üzerine davalı- karşı davacı yararına bozulmuş, mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; asıl davanın haklı azil nedeni ile reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı- karşı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472).
Anayasa’nın 141/3 maddesi gereğince, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07/06/1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK’nın 27/2-c maddesinde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda ise, mahkemece; kararının gerekçesinde, dava konusu uyuşmazlığın nasıl sonuçlandırıldığına ilişkin ifadelerin yer almadığı anlaşılmakta olup kararın gerekçesi bulunmamaktadır. Kaldı ki 6100 sayılı HMK’nun hükmün tavzihi başlıklı 305.maddesinde “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.” düzenlemesi bulunmakta olup, hükmün yazılmayan gerekçesi ek kararla yazılamaz.
Bu bakımdan; kanunun aradığı anlamda, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, usul ve kanuna uygun olmayan kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma nedenine göre, davacı- karşı davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle HUMK’nın 428. maddesi gereğince temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacı- karşı davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı/karşı davacıdan alınıp davacı/karşı davalıya verilmesine,
peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.