Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2021/1008 E. 2021/5647 K. 27.05.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/1008
KARAR NO : 2021/5647
KARAR TARİHİ : 27.05.2021

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : KIRKLARELİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde birleştirilerek görülen alacak davalarının reddine dair verilen karar hakkında, bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; asıl ve birleşen dosya davacılarının istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde asıl ve birleşen 2007/714 Esas sayılı davada davacı … tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalının …. Merkez …. Mahallesi 61 ada 23 parsel ve 60 ada 60 parselde iki adet inşaatı yapmayı üstlendiğini, ancak maddi imkansızlığı nedeniyle inşaatları tamamlayamadığını, davalının borç verildiği takdirde inşaatları tamamlayacağını belirtmesi üzerine 1995 yılından 1998 yılına kadar her iki parseldeki inşaatlar için malzeme, işçilik vb için ödemelerde bulunduğunu, 1997 yılında 60 ada 60 parseldeki inşaat için yapılan harcamaların bir kısmına mahsuben kendisine %45 oranında tamamlanan 2 adet daire, 6 adet dükkanın 1/2 hissesi ile 2 adet deponun 1/2 hissesini devrettiğini, daha sonra kendisine iki taşınmazın daha tapuda devredildiğini, 60 ada 60 parseldeki inşaatlarda taraflar arasındaki anlaşma uyarınca yapmış olduğu harcamaların bedeli olan 43.068,05 TL’ nin 26.10.1998 tarihinden işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davacı Birleşen 2007/714 Esas sayılı davada: aynı vakıaları ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 61 ada 23 parseldeki inşaata harcadığı 35.000 TL’nin 26.10.1998 tarihinden işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsili talep etmiştir.
Davalı; davacı ile davaya konu parsellerde ortak olarak iki inşaat yaptıklarını, yer sahibinin dairelerini tapuda satış ile devrettikten sonra kalan 8 daire, 2 depo ve 6 dükkanı aralarında eşit olarak paylaştıklarını, bu bağlamda 4 adet daire, 2 depo ile 6 adet dükkanın 1/2 hissesini davacıya devrettiğini, daha sonra ortaklığa son vermek amacıyla 31.10.1997, 07.11.1997 ve 11.11.1997 tarihlerinde üç adet karşılıklı edim içeren sözleşmeleri imzaladıklarını, davacının alacağının olmadığını, aksine kendisinin alacaklı olduğunu, ortak olmaları nedeniyle ödemelerin yarı yarıya yapılması gerekirken davacının ödemeleri yapmadığını savunarak; davanın reddine karar verilmesini istemiş, birleşen 2007/740 Esas sayılı davada ise; imzaladıkları sözleşmeye istinaden davalıya devredilen iki adet dairenin tapu kaydının iptali ile adına tesciline mümkün olmadığı takdirde dairelerin rayiç değerini, dairelerin kira ve her türlü semerlerinin hesaplanarak ödeme gününe kadar işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; davanın adi ortaklık sözleşmesi ve bu sözleşmenin tasfiyesine ilişkin alacak davası olduğu, tarafların noterde düzenledikleri 31.10.1997 tarihli belgenin adi ortaklık sözleşmesine ilişkin olduğu, 07/11/1997 ve 11/11/1997 tarihli noterde düzenlenen belgelerin ise ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin olduğu, 11/11/1997 tarihli belgede bahsedilen çeklerin mahkemenin 1998/900 Esas sayılı dosyasında belirtilen 30/06/1998 tarihli 50.000 DM, 30/08/1998 tarihli 50.000 DM, 30/10/1998 tarihli 60.000 DM, 30/12/1998 tarihli 60.000 DM, 28/02/1999 tarihli 30.000 DM olarak düzenlenen çekler olduğunu, son çekin vadesi olan 28/02/1999 tarihi ile ortaklık sözleşmesinin feshedildiğini, taraflar arasında görülmüş ve kesinleşmiş olan 2005/374 Esas sayılı dosyanın bozmadan önce 1998/900 Esas sayılı dosya olduğu, bu dosya ile birleşen 1999/39 Esas, 1999/294 Esas ve 1998/1050 Esas sayılı dosyalar ile de ortaklığın tasfiyesine ilişkin taleplerde bulunulduğu, dosyaların kesinleştiği, tasfiyeye ilişkin verilen senetlerin vadesinin üzerinden de beş yıl geçmekle 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 126/4 maddesinde düzenlenen zamanaşımı süresi davanın açıldığı tarihte dolduğu gerekçesiyle, davaların zamanaşımı nedeniyle ayrı ayrı reddine karar verilmiş; karar, asıl ve birleşen dosya davacıları tarafından istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince asıl ve birleşen dosya davacılarının istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş, karar asıl ve birleşen 2007/714 Esas sayılı davada davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyize konu uyuşmazlık; taraflar arasında adi ortaklık ilişkisinin mevcut olup olmadığı ve davaya konu alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda; tarafların dava konusu parsellere inşaat yaptıkları, yer sahibinin dairelerini tapuda satış ile devrettikten sonra kalan taşınmazları eşit olarak paylaştırdıkları, bu durumda emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlenen taraflar arasında mahkemenin de kabul ettiği üzere adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu ve bu ortaklığın tasfiyesi anlamında karşılıklı edimler içeren 31.10.1997, 07.11.1997 ve 11.11.1997 tarihli düzenleme şeklinde borç ve taahhüt beyanı imzalandıkları, taraflar arasında görülen Kırklareli Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/374 Esas sayılı dosyasında ortaklığın tasfiyesine ilişkin taleplerde bulunulduğu, söz konusu davada 25.10.2005 tarihinde karar verildiği, kararın 27/11/2008 tarihinde Yargıtayca onandığı, 07.07.2009 tarihinde de karar düzeltme talebinin reddine karar verilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
İlk derece mahkemesince; tasfiyeye ilişkin verilen senetlerin vadesinin üzerinden beş yıl geçmesi nedeniyle zamanaşımı süresinin davanın açıldığı tarihte dolduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmiş ise de; Kırklareli Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/374 Esas sayılı davasında taraflar arasındaki uyuşmazlığın ortaklığın tasfiyesine ilişkin olduğu, davanın 07.07.2009 tarihinde kesinleştiği nazara alındığında temyize konu davanın açıldığı 05.02.2007 tarihinde henüz beş yıllık zamanaşımının dolmadığı anlaşılmıştır.O halde ilk derece mahkemesince; işin esasının incelenmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davaların reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK’nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davacı …’in diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birince bentte açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı … yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacı …’in diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 27/05/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.