Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2020/9695 E. 2021/825 K. 03.02.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/9695
KARAR NO : 2021/825
KARAR TARİHİ : 03.02.2021

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, davalı şirketin 01/12/2012 tarihinde yenilenen kira sözleşmesi ile kiracı olarak kullandığı iş yerinde 16/08/2012 tarihinde yangın çıktığını, bunun üzerine Karşıyaka 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/112 D.iş sayılı dosyası ile tespit yapıldığını, maddi zararlarının 1.750.000 TL olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile bu miktar alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 12/09/2012 tarihli ıslah dilekçesi ile alacağa hasar tarihinden itibaren faiz yürütülmesini istemiştir.
Davalı; davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile; 1.739.548.80 TL’nin 12/09/2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hükmün taraflarca temyiz edilmesi üzerine, anılan karar, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2015/ 8055 esas – 2016/ 3905 karar sayılı ve 12/05/2016 tarihli ilamı ile; “…Mahkemece, davalının itirazları da değerlendirilerek bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeniden uzman bilirkişi marifetiyle inceleme yapılması, belirlenecek duruma göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru değildir. Ayrıca davacı şirket yangın nedeniyle maddi zararının 1.000.000 TL’sını sigorta şirketinden tahsil ettiğine göre yapılan ödeme mahsup edilerek karar verilmesi gerekirken infazda değerlendirilmek üzere karar verilmesi de doğru değildir… ” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece; bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün taraflarca temyizi üzerine, Dairemizin 2018/1008 esas 2019/6960 karar sayılı ve 23/09/2019 tarihli kararı ile; diğer temyiz itirazları incelenmeksizin, mahkeme kararının gerekçe kısmı ile hüküm kısmı arasındaki çelişki olması ve yargılama giderleri ile vekalet ücreti konusunda karar verilmemiş olması gerekçeleri ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, davanın kısmen kabulü ile; 1.708.060 TL’nin 12/09/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama sırasında yapılan ödemelerin infazda dikkate alınmasına, davalı vekilinin teminatın iadesiyle ilgili talebinin reddine karar verilmiş, daha sonra davacı vekili için takdir edilen “75.191,80 TL” vekalet ücretinin “92.582,10 TL” olarak tavzihine karar verilmiş; hüküm ve tavzih kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Kural olarak bozma kararına uyulmakla bozma kararında belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usulü kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hâkimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
Somut olayda mahkemece; bozma kararına uyulduğu halde gerekleri yerine getirilmemiş, bozmaya uygun karar verilmemiştir. Şöyle ki;
Mahkemece uyma kararı verilen Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2015/8055 Esas – 2016/ 3905 Karar sayılı ve 12/05/2016 tarihli ilamı ile davacı şirket, yangın nedeniyle maddi zararının 1.000.000 TL’sını sigorta şirketinden tahsil ettiğine göre yapılan ödemenin mahsup edilerek karar verilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir.
Ne var ki mahkemece; bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de, davalı lehine oluşan usuli müktesep hakka aykırı olarak yargılama sırasında yapılan ödemelerin BK 100 maddesi gereğince öncelikle işlemiş faizlerden düşülmesi gerektiği belirtilerek yapılan ödemelerin infazda dikkate alınmasına karar verilmiştir. Bu şekilde; Dairemizin bozma ilamının gereği yerine getirilmeden hüküm kurulmuştur.
O halde mahkemece; sigorta şirketinden tahsil edilen 1.000.000,00 TL nin mahsup edilerek alacağa hükmedilmesi gerekirken, Dairemizin bozma ilamına aykırı hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3-) Davalı, hükmedilecek alacağın teminatı amacıyla 15/03/2013 tarihinde 1.750.000 TL’lik kesin ve süresiz teminat mektubu, 17/06/2014 tarihinde 758.500 TL’lik teminat mektubu ibraz etmiş, teminat mektubundan birinin tarafına iadesini talep etmiş, Mahkemece davanın kabul miktarına ve olay tarihinden bugüne kadar gerçekleşmiş faiz miktarına göre iade talebi reddedilmiştir.
Davacının maddi zararının 1.000.000 TL’sini sigorta şirketinden tahsil ettiği, kalan asıl borcun ferileri ile birlikte 1.750.000 TL’lik teminat mektubu ile karşılanabileceği anlaşıldığına göre 758.500,00 TL’lik teminat mektubunun davalıya iadesi gerekirken Mahkemece iade talebinin reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3-) Tavzih kararının temyizi talebine ilişkin olarak;
6100 sayılı …nun 305. maddesi gereğince; “Hüküm yeterince açık değil ise veya icrasında tereddüt uyandırıyor ise yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyor ise, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilirler. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez veya değiştirilemez.”
Bu madde hükmünde belirtildiği gibi açık olmayan veya çelişik fıkraları kapsayan hükümlerin açıklanması istenebilir. Yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça, verilen hükmün değiştirilmesi mümkün değildir. Hükümlerin tavzihi de bunun bir istisnası olarak kabul edilemez. Hâkim, burada hükmün başka türlü anlaşılmasını önlemek için gerçeği ortaya koymakla ödevlidir.
Tavzih, kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur. Hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir (Yargıtay HGK’nın 14.06.1967 gün ve 1967/9-462 E, 300 K, sayılı ilamı).
Tavzih yoluna başvurabilmek için hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek yoktur. Kesinleşmemiş olan kararlar hakkında da hükmün icrasına (yerine getirilmesine) kadar tavzih istenebilir. Fakat tavzih talebinde bulunulmakla temyiz süresi durmaz.
İlamın icraya konulmasından sonra da, ilam tamamen icra edilinceye kadar hükmün tavzihinin istenilmesi mümkündür. Hâkim, tavzih yolu ile hükümde unutmuş olduğu talepler hakkında karar verip bunu hükmüne ekleyemez. 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sy. HMK 305/A. maddesine göre taraflardan her biri nihai kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlarda ek karar verilmesini isteyebilirse de bu hüküm 28.07.2020 tarihi sonrası geçerlidir. Bu kanun değişikliği öncesindeki mevzuatımıza göre hüküm verirken unutmuş olduğu vekalet ücreti veya faiz hakkında tavzih yolu ile bir karar verip, bunu hükmüne dahil edemez. Aynı şekilde; kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilemez.
Somut olayda, mahkemece, kararda, davacı vekili için 75.191,80 TL vekalet ücretine hükmedildiği, ancak, daha sonra davacı vekilinin talebi doğrultusunda hüküm fıkrasındaki davacı için hükmedilen vekalet ücreti miktarının “92.582,10 TL” olarak tavzihine karar verildiği, bu hali ile hükmün davalı aleyhine değiştirildiği anlaşılmaktadır.
O halde; yukarıda açıklanan ilkeler nazara alınarak, 28.07.2020 tarihi öncesinde hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar dışında hüküm değiştirilemeyeceğinden ve tarafların yükümlendikleri miktarlar bakımından değişiklik yapılacak şekilde tavzih kararı verilemeyeceğinden tavzih karar tarihi itibarıyla tavzih talebinin reddi gerekirken, yazılı şekilde tavzih kararı verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün ve tavzih kararının HUMK’nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.