Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2020/5924 E. 2021/7579 K. 30.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/5924
KARAR NO : 2021/7579
KARAR TARİHİ : 30.06.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalının arsası üzerine inşa edilecek bina için yapı denetim sözleşmesi imzalandığını, alacağa toplam ücretin 67.771,58 TL olduğunu, ruhsata esas teşkil eden proje ve eklerinin incelenerek düzeltildiğini, davalı elemanlarına teslim edildiğini, ardından davalının mimarı tarafından onaylanmak üzere belediyeye bırakıldığını, idari süreci beklerken davalının belediyeyle anlaşarak yoldan bir miktar alanın arsaya katıldığını, yeni parsel numarasıyla başka bir denetim kuruluşu ile anlaştığını öğrendiğini, davalının feshi ihbarda bulunduğunu, sözleşme gereği edimlerini yerine getirdiğini, davalının ise edimlerini ifa etmediğini, sözleşme tarihinden itibaren kotasının kısıtlandığını, denetim alanı ile sınırlı kaldıklarını, sözleşme bedeli için başlatılan icra takibine haksız itiraz edildiğini belirterek; takibe vaki itirazın iptali ile davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
Davalı; sözleşmeye konu taşınmazın belediyece yeri, alanı ve tapu planı değiştiği için inşaat projesine ruhsat verilmediğini, bu nedenle proje üzerinde tasarruf imkanı kalmadığını, yeni bir tapu oluştuğunu, projeye ilişkin tüm belgelerin yok hükmünde olduğunu, hükümsüz kalması nedeniyle sözleşmenin 11. maddesindeki fesih esasları dahilinde tek taraflı feshedildiğine dair noterden ihtarname gönderildiğini, davacının hiçbir inşai faaliyette bulunmadığını, alacak talep edemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Asliye Ticaret Mahkemesince; davanın kabulüne dair verilen karar, davalı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen 28/09/2017 tarihli ve 2015/1696 E. 2017/8751 K. Sayılı kararla; “.. hizmet sözleşmesine ilişkin davaya bakmaya Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu” gerekçesiyle bozulmuş, görevsizlik kararının ardından mahkemece; bilirkişi ek raporu doğrultusunda, sözleşmenin süresinden önce davalı tarafından haksız feshedildiği, sözleşmede kararlaştırılan bedelin kar mahrumiyeti ve kazanç kaybı niteliği bulunduğu, davacının edimlerini ifa edebilseydi bu miktarı elde edebileceğini, bu nedenle davalıdan bedeli talep etme hakkı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile itirazın iptaline, asıl alacak üzerinden % 20 icra inkar tazminatına karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Uyuşmazlık; yapı denetim sözleşmesi kapsamında davacı iş görenin talep edebileceği alacak ve zarar miktarına ilişkindir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesine göre, borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Düzenleme kapsamına göre tazminat istenebilmesi için alacaklının zarara uğramış olması gerektiğinden, uğranılmış bir zarar karşılığı olmayan miktara tazminat olarak hükmedilemez. Burada zarar kapsamı net ve gerçek zarar olarak düzenlenmiştir. Net ve gerçek zarar, malvarlığındaki gerçek eksilmeyi ifade eder. Bu nedenle müspet zararın tazmini halinde malvarlığının ulaşacağı değerin, sözleşmenin ifası halinde malvarlığının ulaşacağı değeri geçmemesi gerektiği gözetilerek hesaplama yapılmalıdır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi, sözleşmelerde; borçlunun temerrüdü sonucu borç yerine getirilmemişse alacaklıya üç yetki tanımıştır: Bunlar; her zaman için ifa ve gecikme tazminatı isteğinde bulunma, derhal ifadan vazgeçip müspet zararının tazminini isteme ya da ifadan vazgeçip sözleşmeden dönerek menfi zararını isteyebilmedir.
“Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar: Borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki fark müspet zarardır. Diğer bir anlatımla müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur (Prof. Dr. H. Tandoğan Türk Mesuliyet Hukuku 1961 s. 426 vd.).
Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmemesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir.” (Örnek: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.07.2006 tarihli, 2006/13-499 Esas, 2006/507 Karar sayılı ilâmı).
Müspet zarar olan kâr kaybı, yukarıdaki hükümlerin de sonucu olarak kâr elde edememek nedeniyle malvarlığındaki gerçek eksilme esas alınarak belirlenmelidir. Gerçek eksilmenin belirlenmesi konusunda hizmet sözleşmeleriyle ilgili olarak TBK’da düzenlenen 408 ve 438. maddelerdeki kesinti yöntemi esas alınmalıdır. 408. maddede iş sahibinin temerrüdü nedeniyle istenebilecek ücret hesabı, 438. maddede ise iş sahibinin sözleşmeyi haksız feshetmesi nedeniyle istenebilecek zarar hesabı düzenlenmiştir. 408. madde işverenin engellemesi sebebiyle yapmaktan kurtulunulan giderler ile başka bir iş yaparak kazanılan veya kazanmaktan bilerek kaçınılan yararların indirilmesini, 438. madde ise sözleşmenin sona ermesi yüzünden tasarruf edilen miktar ile başka bir işten elde edilen veya bilerek elde etmekten kaçınılan gelirin indirileceğini düzenlemiştir. Her ikisi de indirim unsurları olarak benzer düzenleme içermekte olup, öğreti ve uygulamada bu hesaplama, kesinti yöntemi olarak adlandırılmaktadır. TBK’daki kesinti yöntemi hizmet sözleşmelerine ilişkin olmasına rağmen, diğer sözleşmelerin haksız feshi halinde de kıyasen uygulanması gerekir. Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2010 tarihli ve 2010/14-244 Esas -2010/260 Karar sayılı kararında da iki taraflı sözleşmelerin karşı tarafça haksız feshedildiği hallerde, kâr kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kıyasen Borçlar Kanunu’ndaki kesinti yönteminin uygulanması gerektiği kabul edilmiştir.
Kesinti yöntemine göre iş görenin fesih sebebiyle yapamadığı sözleşme konusu işlerin geri kalan kısmından dolayı mahrum kaldığı kâr kaybının, öncelikle yapılmayan işin sözleşmenin feshi tarihindeki bedelinin (hizmet tamamlanmış, borç ifa edilmiş olsaydı iş görenin eline geçecek bedel ile sözleşmesine göre yapılan iş sebebiyle ödenen ya da ödenecek bedel farkı) tespit edilmesi, bulunacak bu bedelden, işin fesih sonucu tamamlamaması sebebiyle sağladığı tasarruf (malzeme, işçilik, sigorta, vergi vs. masraflar) ile bu süre içinde başka bir iş yapıp çalışmışsa ya da başka bir iş yapmaktan kaçınmışsa, kazanabileceği miktarlar belirlenip, bulunacak bu miktarların ilk olarak bulunan yapılmayan iş bedelinden çıkartılarak hesaplanması gerekir (Yargıtay 15. H.D. 04/07/2019 tarihli ve 2018/3513 E. 2019/3182 K. sayılı ilamı).
Somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan yapı denetim sözleşmesi kapsamında, bilirkişi raporuna göre davacının % 10’luk kısma yönelik görevini yerine getirdiği, davalı tarafın 11/10/2020 tarihli ihbarıyla sözleşmeyi feshettiğini bildirdiği, feshin haklı olduğunun ispatlanamadığı, yargılama neticesinde sözleşmenin 4. maddesinde yer alan hizmet yılı bedeli 67.771,58 TL yönünden kar kaybı oluştuğu belirtilerek davanın tümden kabul edildiği, kar kaybına ilişkin kesinti yönetimine uygun inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Buna göre mahkemece; yapı denetim sözleşmesinin süresinden önce feshedilmesi nedeniyle dava konusu hizmet bedelinden, davacının yapmadığı ve varsa başka bir iş yaparak kazanılan veya kazanmaktan bilerek kaçınılan yararların indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde bedelin tümü üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün HUMK’nın 428. Maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.