YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/5849
KARAR NO : 2021/5687
KARAR TARİHİ : 31.05.2021
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : … 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi neticesinde davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen kararın süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan bölge adliye mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA, 3.535,00 TL bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 31/05/2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
Sayın; Çoğunluğun, Yerel Mahkeme kararının Onanması yönündeki kararına muhalefet şerhimin gerekçesidir.
Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girilebilmesini, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir.
Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı hukuki işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21) Diğer bir deyiş ile ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların hukuki işlem yapabilme/fiil ehliyeti yoktur. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile sözleşme yapma, senet düzenleme gibi hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz. Hukuki işlemleri ise Mutlak Butlanla batıl olup baştan itibaren yok hükmündedir. (4721 sayılı TMK m 14, 15). Nitekim aynı ilkelere istikrar kazanan Yargıtay Genel Kurulunun 07/05/2014 tarihli ve 2013/1-2382 E.-2014/617 K.sayılı kararı ile Dairemizin emsal 14.03.2013 tarih, 2013/1801 E. 2013/4354 K. ve 20.10.2014 tarih, 2014/6729 E. 2014/13523 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.
Bu şekilde taraflarından birisinin de davalının olduğu ve davalının ehliyetsizliği nedeniyle baştan itibaren geçersiz olan hukuki işlem mahiyetindeki tapuda yapılan resmi sözleşme baştan itibaren mutlak butlanla geçersiz olduğu için 6100 sayılı HMK 199 ve 200. maddelerine göre geçerli bir belge ve senet sayılmadığından bu geçersiz sözleşmede taraf olan ancak, başkaca delillerle sözleşme kapsamında karşı tarafa ödemede bulunduğunu kanıtlaması halinde ödediği bedeli sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebilir.
TMK 6.maddesi hükmü uyarınca da; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını 6100 sayılı HMK hükümlerine uygun olarak kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Somut olayda, tapuda düzenlenen resmi senet ile davalının davacıya taşınmazda hisse sattığı, satıcı tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasında da satışın yapıldığı sırada satıcının hukuki işlem / tasarruf ehliyetine sahip olmadığı anlaşıldığından, kesinleşen mahkeme kararı ile tapunun iptaline ve taşınmazın davacı/satıcı adına tesciline karar verildiği, bu kararın istinaf edilmediğinden 26/01/2018 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı yan, davalı tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasında açtığı karşı davada ise geçersiz sözleşme sırasında taşınmaz satışı için davalıya ödediğini iddia ettiği sözleşmedeki bedelin ve tapu masraflarının iadesini mutlak butlanla hükümsüz kabul edilen ve hukuki sonuç yaratması mümkün olmayan18.02.2014 tarihli tapudaki resmi senet hükümlerine dayanarak talep etmektedir. Dava dosyasında iptal edilen satış sözleşmesindeki satış bedelinin davalıya ödendiğine ilişkin iptal edilen sözleşme dışında iddiasını kanıtlayacak başkaca kesin bir delil ileri sürülmemiştir. Davacı, tapuda yapılan resmi taşınmaz satış sözleşmesi ne dayanmaktadır. Davalı satıcının bu belgenin düzenlendiği tarih itibariyle hukuki işlem /tasarruf ehliyeti bulunmadığına göre sözleşmeler mutlak butlanla baştan itibaren geçersizdir. Tapuda yapılan ve geçersizliği kesinleşen sözleşmenin resmi akit tablosunda belirtilen satış değerinin satıcı tarafından alındığını göstermeyeceğinden ehliyetsizlikten iptal edilen sözleşmelerdeki para ödemesine ilişkin beyanlara geçerlilik tanınması mümkün olmaz. Buna göre sözleşmedeki satış değeri de hukuki işlem ehliyeti bulunmayan davalıyı bağlamaz, onu borçlandırmaz.
Dava konusu edilen uyuşmazlık değeri 6100 Sayılı HMK 200. maddesindeki miktarın üzerinde olup, geçersiz sözleşmeye dayalı olarak yapıldığı iddia olunan ödemede bir hukuki işlem olup, ancak yazılı belge veya senetle kanıtlanabilir. Davalı tarafın açık muvafakatı bulunmadığından tanık delili ile de kanıtlanması mümkün değildir .
Mahkemenin, satıcının tapudaki işlem tarihi itibariyle hukuki işlem ehliyetinin bulunmaması nedeniyle daha önce verilen tapu iptal ve tescil kararının kesinleşmesi nedeniyle, davalı satıcının tapu işlem tarihi itibariyle hukuki işlem ehliyeti bulunmadığından dolayı mutlak butlanla geçersiz hale gelen tapudaki resmi satış sözleşmesindeki bedel kaydı üzerinden verilen kısmen kabul kararının BOZULMASI gerektiği görüşündeyim. 31/05/2021