Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2020/5487 E. 2021/6882 K. 21.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/5487
KARAR NO : 2021/6882
KARAR TARİHİ : 21.06.2021

MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tespit ve tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, davalıdan anahtar teslimi bir adet daire satın aldığını, teslim aldıktan bir süre sonra kalorifer ve asansörün arızalandığını, balkonda çökme yaşandığını, balkon ve pencerelerin tekniğe uygun yapılmadığını, tezgahlar, seramik ve dolaplarda sorun olduğunu, yaşanan bu ve buna benzer sorunlarla ilgili olarak ayıpları içerir site yönetiminin ihtar çektiğini, ihtara rağmen durumun düzelmediğini, ayrıca binanın 1. derece riskli alanda bulunduğunu, jet graute adlı sistemde binanın sağlamlaştırılması gerekirken, bu işlemin yapılmadığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, geç teslim, bağımsız bölüm ve ortak alanlardaki ayıpların onarım bedeli, bir kısım eksik ve ayıplı imalatların onarımının mümkün olmaması sebebi ile dairede meydana gelen değer kaybı ile tapu harç ve masraflar için ödenen bedellerde dahil olmak üzere zararın tespiti ile, şimdilik 10.000 TL’nin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacının, dava konusu daireyi dava dışı konut alıcısından satın aldığını, aynı dayanak karşısında iki farklı talebin karşılanma imkanının bulunmayacağını, davanın tespit ve fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak kısmi alacak davası olarak açıldığını, HMK hükümlerinin buna mani olduğunu savunarak, davanın öncelikle husumet yönünden, bunun kabul görmemesi halinde esastan reddini dilemiştir.
Mahkemece; alınan bilirkişi raporlarına göre, tespit talebinin kısmen kabulüyle, dava konusu bağımsız bölümde ve ortak alanlarda davacının talep edebileceği eksik ve ayıplı işler
bedelinin 14.506,96 TL olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin tespit talebinin reddine, davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak suretiyle 10.000 TL eksik ve ayıplı işler bedelinin 12/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, talep edilen ihtarname masrafının yargılama giderlerinde nazara alınmasına dair verilen karar tarafların temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen 18/09/2018 tarihli ve 2016/27006 esas 2018/8038 karar sayılı kararla; dava konusu konutun bulunduğu binanın deprem ve sıvılaşma riski olan bir zemin üzerine kurulduğu iddiasında olan davacının, sadece havuz ve sığınaklar değil tüm binada jet graute adlı sistemin kullanılması gerektiğini iddia ettiği, ancak bu hususta mahkemeye rapor tanzim eden bilirkişi heyetinde jeoloji mühendisinin bulunmadığı bahsedilen sistemin binada da uygulanması gerekip gerekmediği konusunda heyet raporu ile tespit raporları arasındaki çelişkileri de giderir şekilde içinde en az bir jeoloji mühendisininde bulunduğu konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle karar bozulmuştur.
Bozma ilamına uyan mahkemece; alınan rapor doğrultusunda, tespit talebinin kısmen kabulüyle dava konusu bağımsız bölümde ve ortak alanlarda davacının talep edebileceği eksik ve ayıplı işler bedelinin 15.501,64 TL olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin tespit talebinin reddine, davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak suretiyle 10.000 TL eksik ve ayıplı işler bedelinin temerrüde düşürüldüğü 12/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, talep edilen ihtarname masrafının yargılama giderlerinde nazara alınmasına, davacı yararına alacak ve tespit davaları için kabul edilen bedel üzerinden yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen 3.825,25 TL ve davalı yararına reddedilen tespit talebi üzerinden yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen 28.364,89 TL vekalet ücretine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Uyuşmazlık, davacının davalıdan satın aldığı dairede eksik ve ayıplı işler olduğu iddiasıyla zararın tespiti ile tazminat talebine ilişkindir. Medeni Usul Hukukunda davacının; mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir dava açılabilmesi için, bu davayı açmakta veya hukuki korunma istemekte haklı bir yararının bulunması gerekir. Bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir. Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca, açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin, hakkına ulaşmak için, mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, … 2011, s.297).
Bilindiği üzere mahkemeden istenen hukuki korunmaya göre davalar; eda davaları, tespit davaları belirsiz alacak ve tespit davaları ile inşai davalar olarak ayrılmaktadır.
Tespit davası, eda davasının öncüsü olup, işlevi bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitinden ibarettir. Tespit davasının konusu bir hukuki ilişki olmalı ve davacının, bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespit edilmesinde hukuken korunmaya değer güncel bir menfaati bulunmalıdır.
Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararın bulunduğunun kabulü için ise; davacının bir hakkı veya hukuki durumunun hali hazır bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt içinde bulunması, tespit davasının bekletilmesinin davacıya zarar vermesi ve tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak kabiliyette olması gerekir.
Bir davada hukuki yararın bulunup bulunmadığı dava şartıdır. Tespit davası açılabilmesi için henüz eda davası açma zamanının gelmemiş olması veya eda davası açılmasının mümkün olmaması ve böyle bir davanın açılmasında davacının hukuki yararının bulunması gerekir. Bunu hakim görevi gereği re’sen araştırmak durumundadır.
Eda davasında da yine davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması gerekir. Eda davasında davacının hukuki yararının bulunması için davalının davacının hakkını inkar etmiş olması şart değildir. Davalı davacının hakkını ikrar eder ve fakat yerine getirmezse, davacı icraya konulabilecek bir hüküm elde etmek için de davalıya karşı dava açabilir. Eda davasının konusu hem kişisel hem de ayni haklar olabilir. Burada davalının olumlu (yapmak, vermek) veya olumsuz (yapmamak, yapamamak) bir edaya (edime) mahkum edilmesi istenebilir.
Eda davası açılması mümkün olan hallerde de tespit davası açılmasında hukuki yarar mevcut değildir. Çünkü, eda davası sonunda verilen hüküm ile, aynı zamanda dava konusu hukuki ilişkinin var olup olmadığı da tespit edilir ve ondan sonra bu tespite dayalı olarak eda hükmü kurulur. Yargıtay’ın kararlı uygulamasına göre de, eda davası açmak mümkün ise, tespit davası açılamaz.
Eda davası açmak mümkün ise tespit davası açılamaz kuralının geçerli olabilmesi için, eda davası sonunda verilecek hükmün tespite ilişkin bölümü ile tespit davası sonunda alınacak tespit hükmü arasında, meydana getirdikleri kesin hüküm (m. 237) etkisi bakımından hiçbir fark bulunmaması gerekir. Diğer bir söyleyişle tespit davası ile istenen hukuki korunma, eda davası ile tamamen elde edilebilecekse, o zaman, davacının ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. II. 2001 baskı s. 1409-1448 ).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının eldeki davada ilk talebi, satın alınan konuttaki geç teslim, bağımsız bölüm ve ortak alanlardaki ayıpların onarım bedeli, bir kısım eksik ve ayıplı imalatların onarımının mümkün olmaması sebebi ile dairede meydana gelen değer kaybı ile tapu harç ve masraflar için ödenen bedeller de dahil olmak üzere zarar miktarının tespitine karar verilmesi, ikinci talebi ise; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000 TL’nin davalıdan faiziyle birlikte tahsili istemidir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davaya konu bağımsız bölümdeki ayıplı ve eksik imalatlar nedeniyle davacının davalıdan 15.501,64 TL talep edilebileceği tespit edilmiştir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporlarına göre, davanın tespit talebi yönünden kısmen, alacak talebi yönünden ise taleple bağlı kabulüne karar verilmiştir. Davacı, işbu davada aynı ayıp ve eksik ifaya dayanarak hem zarar miktarının tespitini, hem de zararın tazminini istemiş olup, eda davası (zararın tazmini) ile davalıdan hakkını talep edebilecekken, aynı zamanda zarar miktarının tespitinin talep edilmesinde meşru ve güncel bir hukuki yarar bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece, davacının, geç teslim, eksik ifa, ayıplı imalat, vs. Nedeniyle zarar miktarının tespiti isteminin hukuki yarar bulunmadığından tümden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre de; mahkemece, davalı yararına reddedilen tespit talebi üzerinden vekalet ücretine hükmedilmiş ise de, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/2 maddesine göre; hükmedilen ücretin, kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceği yönündeki hükmü gözetilmeyerek, davacı lehine kabul edilen miktarı aşacak şekilde davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle tarafların sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK’nın 428. maddesi uyarınca davalı yararına hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.