YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/502
KARAR NO : 2020/1223
KARAR TARİHİ : 13.02.2020
MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki kiracılık sıfatının tespiti istemine ilişkin asıl dava ve kiralananın tahliyesi istemine ilişkin birleşen davanın mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı/birleşen dosya davalısı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı-birleşen davanın davalısı asıl davada; taraflar arasında düzenlenen 20.04.2011 başlangıç tarihli ve 3 yıl süreli kira sözleşmesinin süresinin dolduğunu, sözleşmenin yenilenmeyerek kira süresinin uzatılmayacağı ve söz konusu kiralananın 2886 sayılı yasa ve ilgili yönetmelikler gereği tahliye edileceğinin davacı tarafından ihtaren bildirildiğini ancak taraflar arasındaki sözleşmenin 2886 sayılı yasa kapsamında olmadığını, bu nedenle bu yasa hükmünün uygulanamayacağını belirterek taraflar arasındaki kira ilişkisinin devam ettiğine karar verilerek muarazanın giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-birleşen davanın davacısı; dava konusu kiralananın 2886 sayılı Kanuna tabi olduğunu ileri sürerek davanın reddini dilemiş, birleşen davada ise; taraflar arasında 20.04.2011 başlangıç tarihli 3 yıl süreli kira sözleşmesi bulunduğunu ve kira sözleşmesinin 20.04.2014 tarihinde sona erdiğini, davalıya kiralanan taşınmazın kira süresi sonunda tahliyesi yönünde ihbarlar yapıldığını belirterek sözleşmenin uzamasına fiilen ve zımnen muvafakat edilmeyerek sözleşme süresinin uzatılmayacağı bildirildiğinden davalının kiralanan taşınmazdan tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, asıl davaya ilişkin yapılan önceki yargılamada davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 23.12.2015 tarih, 2015/3132 Esas, 2015/11384 Karar sayılı ilamı ile davalı Rektörlük hakkında 2886 sayılı Kanunun 75. maddesinin 3. ve 4. fıkrasının uygulanabilmesinin mümkün olmadığı, kiralananın galip vasfı tespit edilerek uygulanacak yasa hükmü belirlendikten sonra bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, asıl davaya ilişkin bozma ilamı üzerine, dosyanın Adana 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2014/662 E. sayılı dava dosyası ile birleştirilmek suretiyle yeniden yapılan yargılama sonucunda Mahkemece, kiralanan taşınmazın galip vasfının çatılı olduğu belirtilerek asıl davanın kabulü ile kiracılık sıfatının tespitine, birleşen davanın ise reddine dair verilen karar bu defa Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 31.05.2018 tarih, 2017/12577 Esas, 2018/6206 Karar sayılı ilamı ile, kiralanan taşınmazın galip vasfının çatısız olduğu anlaşıldığından, Mahkemece bu yönde bir değerlendirme yapılmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde; asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile kiralananın tahliyesine karar verilmiş, söz konusu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’ nun 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK’ nun 27.maddesinin 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda; asıl ve birleşen dava bulunmakta olup, Mahkeme tarafından oluşturulan gerekçe; aydınlatıcı ve yeterli değildir. Bozma kararından sonra bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunlu olup buna göre Mahkemece; asıl ve karşı davaya yönelik ayrı ayrı ve ayrıntılı gerekçe ile hüküm kurularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
2- ) Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alının temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.02.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.