Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2020/4343 E. 2021/2277 K. 04.03.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/4343
KARAR NO : 2021/2277
KARAR TARİHİ : 04.03.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; 01.01.2008 başlangıç tarihli 1 yıl süreli hizmet sözleşmesi ile 3.500 USD ücret karşılığında davalı şirkette pilot olarak çalışmayı taahhüt ettiğini, 02.03.2008 tarihinde line eğitimini tamamlayıp, 05.03.2008 tarihinde görev uçuşuna başladığını, bir süre sonra davalının görev çağrısı yapmaması üzerine 11.07.2008 tarihinde ihtar çektiğini, bunun üzerine davalının 24/07/2008 tarihli fesih ihtarını gönderdiğini, haksız fesih nedeniyle 2008 yılı Nisan-Ağustos aylarına kadar ücret alacağı, sözleşme sonuna kadar hak mahrumiyeti alacağı ve başka havayolu şirketi ile sözleşme yapma imkanını kaçırdığından uğradığı zarar olmak üzere şimdilik toplam 3.000,00 TL.nin fesih tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faizi ile ödetilmesine, fazla haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davacının ücretsiz izin talebi sonrası tekrar işe başlamadığını ve uçuşların iptal edilmesi ile davacının kullandığı tip uçakların satılması üzerine iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece; davacının ücrete ilişkin davasının talebi ile bağlı kalınarak, 1.000,00 TL ücret alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, zarar alacağı ve hak mahrumiyeti alacakları yönüyle sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiş, tarafların temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 24/11/2016 tarihli ve 2015/29663 esas, 2016/21853 karar sayılı ilamı ile “1)… davalının tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2)…ücret hesabı yapılırken davalının kabul ettiği miktar üzerinden hesaplama yapılmış, davacının iddiası üzerinde bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Öyle ki, davacının ileri sürdüğü şekilde garanti bankasına aylık ücret olarak dolar ve sterlin cinsinden ne miktar para yatırıldığı araştırılarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir. 3)…Davacı, fesih tarihinden sözleşmenin sona erdiği süreye kadar yoksun kaldığı kazancı isteyebilir. Bununla birlikte sözleşmenin yerine getirilmesinden kurtulması, davacının tamamıyla başka bir iş yapmaması sonucunu vermemektedir. Çalışma gücü serbest kalan davacı yeni bir iş bulmak yoluna gidecek ve o işten sağlayacağı kazancı, davalıdan alacağı ücretten indirecektir. Burada davacının bu dönem içerisinde kazanacağı para göz önüne alınarak pilotluk hizmetini yapmaması nedeniyle tasarruf ettiği giderler de ücretten indirilecektir. Ayrıca davacının kazanmaktan kasten kaçındığı paralar da mahsup işlemine tabi tutulacak, böylece davacının zararın artmasına yol açacak davranışları önlenmiş olacaktır. Hal böyle olunca mahkemece,
uzman bilirkişiden de rapor alınmak suretiyle davacının aynı veya pek yakın koşullarda ne kadar süre içerisinde iş bulabileceği ve ne oranda kazanç sağlayabileceğinin tespiti ile davacının isteyebileceği yoksun kaldığı kazanç miktarı belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir. 4)Kabule göre davacı 12.7.2013 tarihli dilekçe ile harcını yatırarak ıslah talebinde bulunduğu halde, mahkemece ıslah edilmiş miktar gözetilmeksizin ücret alacağı yönünden talebinin kısmen kabul edilmesi de usul ve yasaya aykırı” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; davacının ücret alacağına ilişkin olarak talebin 20.807,60 TL olduğunun tespiti ile ıslah dilekçelerindeki taleple bağlı kalınarak 1.000,00 TL’nin dava tarihinin bakiye 15.000,00 TL’nin ıslah tarihi olan 12/07/2013 tarihinden işleyecek yasal faizi ile, mahrum kaldığı ücretin 13.592,08 TL olduğunun tespiti ile ıslah dilekçelerindeki taleple bağlı kalınarak 1.000 TL’nin dava tarihinden 9.000,00 TL’nin ıslah tarihi olan 12/07/2013 tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş ve hüküm davalının temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 08/11/2018 tarihli ve 2018/4020 esas, 2018/10442 karar sayılı ilamı ile “1)…davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2)…davalı yararına zarar alacağı talebinin reddedilmesi kararının kesinleşmiş olması nedeniyle usuli kazanılmış hak oluşturmuştur. Temyize konu mahkemece verilen kararda eski hükmün reddedilen zarar alacağı yönünden aynen tekrarlanması ile bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması ve bozma gereklerinin de yerine getirilmesi suretiyle infazı kabil bir karar verilmesi gerekirken, bu alacak yönünden bozma kararı sonrası yerel mahkemece yeniden hüküm kurulmamış olması doğru görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir. 3)…davalı lehine, reddedilen miktar olan 1.000,00 TL üzerinden AAÜT 13/2. maddesi gereği 1.000,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, vekalet ücretine yönelik hüküm kurulmamış olması usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; davacının ücret alacağı ve mahrum kaldığı ücret alacağı yönünden mahkemenin 2017/100 esas 2018/205 karar sayılı ilamı ile verilen hüküm kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, zarar alacağı olan 1.000,00 TL nin dava tarihi olan 26/04/2010 tarihinden geçerli işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş ve hüküm süresi içinde davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davalı aleyhine hükmedilen zarar alacağına yönelik temyiz incelemesinde;
Gerek yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK’da gerekse yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’da “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kavram davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle de, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
Dava, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan maaş alacağı, sözleşmenin süresi dolmadan feshedilmesi nedeniyle elde edilemeyen ücret alacağı, sözleşmeye güvenerek başka havayolu şirketleri ile yapılamayan sözleşmelerden kaynaklanan zarar alacağı istemine ilişkindir. Yerel Mahkemece daha önce verilen karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin yukarıda özetlenen 24.11.2016 tarih, 2015/29663 esas, 2016/21853 karar sayılı ilamı ile bozularak, tarafların sair temyiz itirazları da reddedilmekle, davalı yararına zarar alacağı talebinin reddedilmesi kararının kesinleşmiş olması nedeniyle usulü kazanılmış hak oluşturmuştur. Uyulan bozma kararında vurgulandığı gibi, temyiz incelemesi sırasında bir kısım temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi ve bazı hususların bozma kararı dışında bırakılması halinde, temyiz istemi reddedilen hususlar yönünden kesin hüküm değil usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu durumda bozma ilamı sonrasında mahkemece verilecek kararda temyiz dışı bırakılıp usulü kazanılmış hak doğan hususlar bakımından kararın bütünlüğü ve infaz kabiliyeti yönünden eski hükmün aynen tekrarlanması ve bozma gereklerinin de yerine getirilmesi suretiyle infazı kabil bir karar verilmesine dikkat edilmelidir. Mahkemece; temyize konu zarar alacağı talebinin reddine dair eski hükmün aynen tekrarlanması ile bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması ve karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/2. maddesine göre davalı lehine, reddedilen miktar olan 1.000,00 TL üzerinden, 1.000,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 08/11/2018 tarihli ve 2018/4020 esas, 2018/10442 karar sayılı ilamına aykırı olarak, mahkemenin 18/04/2018 tarihli kararında davalı lehine tekrar vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması HUMK’un 438/7 maddesi gereğidir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hüküm kısmının 3., 4., 5., 6. Ve 7. fıkralarının çıkartılarak 3. fıkra yerine, “Davalının zarar alacağı talebinin reddine, bu konuda verilen hüküm kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına” ifadesinin ve 5. fıkra yerine, “Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. 13. maddesi gereğince 3.120,00 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verildiğinden, bu hususta yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davanın reddedilen kısmı üzerinden A.A.Ü.T.’nin 13/2. maddesi gereğince 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,”, 6. ve 7. fıkra yerine “davacı tarafından, bozma sonrası yapılan, yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, davalı tarafından bozma sonrası yapılan yargılama gideri 120TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine”, yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.