Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2020/3131 E. 2020/6041 K. 21.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/3131
KARAR NO : 2020/6041
KARAR TARİHİ : 21.10.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar vekili, müvekkillerinin murisleri adına 18/01/1994 tarih ve 2 sıra numarasında kayıtlı bulunan taşınmazın davalı … Belediyesi tarafından, kadastro çalışmaları öncesinde, belediye adına tahsis edildiğini ve ardından dava dışı Sabri Yurtseven adlı bir vatandaşa satıldığını, işlemin hukuka aykırı olduğunu, müvekkillerinin mülkiyet hakkını ortadan kaldırdığını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 8.000TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; 19.03.2013 tarihli dilekçesiyle talebini ıslahla 136.718,75 TL’ye yükseltmişlerdir.
Davalı vekili, tazminat isteminin zamanaşımına uğradığını, dava konusu edilen taşınmaz çıkmaz sokak iken bu yerin işlevini yitirmesi ve ekonomik hayata aktarılması açısından müvekkil kurum tarafından yoldan arsaya ihdas edildiğini, işlem esnasında taşınmazın tapu kaydının bulunmadığını savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkeme tarafından, kısa kararda “Davanın kabulü ile; davacılar … …, …, … için ayrı ayrı 15.625,00’er TL tazminatın, … ve … için ayrı ayrı 5.859,37’şer TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline”, gerekçeli kararda ise “Davanın kabulü ile; davacılar …, …, … …, …, … ve … için ayrı ayrı 15.625,00’er TL tazminatın, … ve … için ayrı ayrı 5.859,37’şer TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline” dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 11.05.2016 tarihli ve 2015/12886 E. 2016/7563 K. sayılı ilamıyla “…Kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkraları arasında (davacı … isminin yazılması açısından) çelişki bulunduğu…” gerekçesiyle bozma nedenine göre sair temyiz nedenleri incelenmeksizin bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne, davacılar …, …, …, …, …, …, … ve … için ayrı ayrı 15.625,00 TL’şer tazminatın, davacılar … ve … için ayrı ayrı 5.859,37 TL’şer tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 16/05/2019 tarihli ve 2017/14289 E. 2019/4610 K. sayılı ilamıyla “…yerel mahkemece; kararının gerekçesinde, hükmedilen sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmadığı, bu bakımdan; yasanın aradığı anlamda gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar bulunmaması…” gerekçesiyle bozma nedenine göre sair temyiz nedenleri incelenmeksizin bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; mahkemenin 2006/36 esas sayılı davacılar … ve arkadaşları tarafından davalı Sabri Yurtseven aleyhine açılan tapu iptal tescil davasında açılan davanın reddine karar verildiği, ilamın Yargıtay 7. Hukuk Dairesi Başkanlığınca onandığı, onanan dosyada yapılan keşif neticesinde davacının tapu kaydı kapsamının 25,18 metrekare olduğu ve bu tapu kaydının çıkmaz yol (boşluk) içerisinde kaldığı husususun da onama ilamıyla kesinleştiği, dava konusu taşınmazların tapu kaydının davacılar adına kayıtlı olmasına rağmen tapu kayıtlarının hukuken geçerliliğini yitirdiği, davacıların taşınmazdan yararlanma ve tasarruf etme imkanının kalmadığı ve mülkiyet hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle bahisle davanın kabulüne, davacılar …, …, …, …, …, …, … ve … için ayrı ayrı 15.625,00 TL’şer tazminatın, davacılar … ve … için ayrı ayrı 5.859,37 TL’şer tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm; davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden evvel, öncelikle yerel mahkemece davacıların taraf olduğu aynı mahkemede görülen bir başka davada verilen kararın somut olay yönünden kesinlik teşkil ettiği ifade edildiğinden konu ile ilgili “delil”, “kesin hüküm” ve “güçlü delil” kavramlarını kısaca açıklamakta yarar vardır.
Medeni usul hukukunda deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukukumuzda kesin deliller, ikrar [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) m. 188], senet (HMK m. 199 vd.), yemin (HMK m. 225 vd.) ve kesin hüküm (HMK m. 303) olmak üzere dört tanedir. Takdiri deliller ise tanık (HMK m. 240 vd.), bilirkişi (HMK m. 266 vd.), keşif (HMK m. 288 vd.) ve kanunda düzenlenmemiş diğer deliller (HMK m. 192) olarak sayılmaktadır. Takdiri deliller yönünden delil türlerinin sınırlı olarak sayılmadığı kabul edilmektedir (Alangoya, Y./Yıldırım, K./DerenYıldırım, N.: Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2004, s. 341, Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 389-390). Bu açıdan güçlü delil takdiri bir delil türü olarak nitelendirilebilir.
Kesin hükme gelince, kesin hüküm HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiş olup şekli ve maddi anlamda kesin hüküm olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır. Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Önemle vurgulanmadır ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.
Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.
Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci bir davada, birinci davada kesin hükme bağlanmış olan husus (HMK m. 303/1,2) kesin hüküm teşkil eder.
Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder.
Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın taraflarından biri tarafından başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez; çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada güçlü bir takdiri delil teşkil eder (Kılıç, H.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara 2011, s. 2341 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.1990 tarihli ve 1990/8-384 E., 1990/617 K.; 12.12.1990 tarihli ve 1990/4-429 E., 1990/634 K.; 15.12.2004 tarihli ve 2004/9-727 E., 2004/716 K. sayılı kararları).
Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2019 tarihli ve 2017/(18)8-2950 E., 2019/320 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2018/16-643 E., 2019/888 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.
Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmelerin tespiti yargılama için önem arz etmektedir.
Somut uyuşmazlıkta; davalı …, davacıların dayandığı ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen Mahkemenin 2006/36 Esas sayılı dosyasında taraf olarak yer almadığından o dosyada verilen karar, davalı … hakkında kesin hüküm teşkil etmediği gibi, o davada verilen kesin hüküm, bu davanın taraflarından biri tarafından davalı Belediyeye (üçüncü kişiye) karşı açılan ve dava sebebi (vakıalar) aynı olan bu davada kesin delil de oluşturmaz; zira iki davanın tarafları farklıdır. Ancak, o dosyada yapılan keşif neticesinde davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamının çıkmaz yol (boşluk) içerisinde kaldığının tespiti bu davada davacı yan için güçlü delil teşkil etmektedir.
Öte yandan, HMK.nun 266 ve devamı maddeleri uyarınca çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde hakim bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporunu hazırlarken, raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. HMK.’nun 278-279.maddesine göre, bilirkişi raporu; Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde bilgi ve belgelere dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak, bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hükme dayanak yapılabileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekir.
Somut olayda, mahkemece; onanan dosyada yapılan keşif neticesinde davacının dayandığı tapu kaydı kapsamının 25,18 metrekare olduğu ve bu tapu kaydının çıkmaz yol(boşluk) içerisinde kaldığı hususunun onama ilamıyla kesinleştiği kabul edilerek, görüşüne başvurulan inşaat bilirkişi ve mülk bilirkişisinin ortak raporu doğrultusunda yazılı şekilde karar verilmiş ise de; 20.11.2012 tarihinde yapılan keşfe fen bilirkişisi götürülmemiş, davalı yönünden dava konusu edilen yerin davacıların dayandığı 18/01/1994 tarih ve 2 sıra numaralı tapu kaydının kapsamında kalıp kalmadığı hususu araştırılmamıştır.
Hal böyle olunca mahkemece, yukarıda açıklandığı üzere mahkemenin 2006/36 Esas sayılı dosyasında tespit edilen vakıa ve hukuki tespitlerin bu dosyanın davalısı Belediye başkanlığı yönünden kesin hüküm ve kesin delil oluşturmayacağı, fakat güçlü delil teşkil edeceği gözetilerek dava konusu edilen yerin davacıların dayandığı 18/01/1994 tarih ve 2 sıra numaralı tapu kaydının kapsamında kalıp kalmadığı hususunda uzmanlığı bulunan fen bilirkişisinin de aralarında bulunduğu 3 kişilik bilirkişi heyeti refakatinde keşif yapılarak, dayanılan tapu kaydı zemine uygulanıp kapsamının belirlenmesi, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; bu husus göz ardı edilerek, yazılı şekilde eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı taraf yararına hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/10/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.