Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2020/3075 E. 2020/5402 K. 06.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/3075
KARAR NO : 2020/5402
KARAR TARİHİ : 06.10.2020

Davacılar … ve diğerleri ile davalı … Genel Müdürlüğü aralarındaki itirazın iptali davasına dair … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 17/04/2014 tarihli ve 2008/182 Esas 2014/240 Karar sayılı kararın düzeltilerek onanması hakkında Dairece verilen 05/03/2020 tarihli ve 2020/1271 Esas 2020/2091 Karar sayılı kararın düzeltilmesi davacılar vekili tarafından istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar; paydaşı oldukları taşınmazın, ortaklığın giderilmesi davası sonucunda verilen karar uyarınca satıldığını, ancak taşınmazın tapu kaydı üzerine konulan vakıf şerhi nedeniyle satış bedelinden 158.000 TL’nin taviz bedeli olarak davalı kuruma ödendiğini, 02/02/2004 tarihli ve 1/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra tapu kaydına vakıf şerhinin konulamayacağının kabul edildiğini, bu nedenle ödenen bedelden paylarına düşen 98.539,93 TL’nin tahsili için başlattıkları takibe davalı kurum tarafından haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptali ile davalı kurumun icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmişlerdir.
Davalı; Kadastro Kanununda yapılan değişiklik ile vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağının hüküm altına alındığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; aynı taşınmazla ilgili olarak diğer paydaşlar tarafından açılan ve … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2010/22 esas sayılı dosyada Yargıtay 3. Hukuk Dairesince verilen 2009/4962 Esas 2009/6889 Karar sayılı bozma ilamında; 5737 sayılı Yasanın geçici 5 inci maddesi gereğince vakıf şerhleri ile ilgili devam etmekte olan davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere ilişkin hükümlerin uygulanmayacağına, bu ibareden taviz bedelinin alınmasına dayanak oluşturan vakıf şerhinin hukuka aykırı şekilde konulduğunun ve ödenen taviz bedelinin istirdadı davalarını da kapsadığının anlaşılması gerektiğine, bu sebeple kök tapu kaydı ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak vakfiye örneğinin değerlendirilip vakfın sahih vakıflardan olup olmadığının saptanması gerektiğine işaret edildiği, anılan dosyada Doç.Dr….’dan alınan bilirkişi raporunda; dava konusu vakfın sahih vakıflardan olduğunun ve … Genel Müdürlüğünce yönetildiğinin, bu bakımdan taviz bedelinin alınmasının yerinde olduğunun, bu bedelin ortaklığın giderilmesi yönünde yapılan satış bedelinin esas alınarak belirlenmesi gerektiğinin bildirildiği, her ne kadar dava konusu taşınmazın daha önceki kayıtlarında vakıf şerhi konulmamış ise de bu durumun kök tapu kayıtlarında konulan vakıf şerhinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmayacağı, 5737 sayılı yasanın geçici 5 inci maddesi kapsamında davada zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin uygulanmasının mümkün olmadığı, bu anlamda sahih vakıflardan olan … Vakfı yönünden konulan vakıf şerhinin hukuk ve yasaya uygun olması nedeniyle satış bedelinden davalı kuruma yapılan taviz bedeli ödemesinin geri istenmesinin hukuksal dayanağı olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; karar, davacı tarafın temyizi üzerine Dairece;
(…1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacıların sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2) Davacıların vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Davaya konu taşınmaza ilişkin davacılar dışındaki hissedarlar tarafından … 2. Asliye Hukuk Mahkemesine 2007/432 (bozmadan sonra: 2015/217) Esas sayı ile açılan taviz bedelinin iadesi davasının yargılaması esnasında hazırlanan bilirkişi raporunun hükme esas alındığı ve bu davada alınan 02.01.2014 tarihli bilirkişi raporunda; davaya konu taşınmazın tapulama tespitinin 1946 yılında kesinleştiği, vakıf şerhinin ise 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra … idaresinin tek taraflı talebiyle konulduğu, … idaresinin böyle şerh koymasının Kadastro Kanununun 12/3. maddesine aykırı olduğu ancak 20.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 sayılı … Kanunu ile 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağının belirtildiği görülmüş ve iş bu davanın 29.11.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Yani söz konusu yasa yürürlüğe girmeden önce temyize konu dava açılmıştır.
İşbu temyize konu davada, kanun değişikliği nedeniyle 10 yıllık hak düşürücü süre kaldırıldığından davanın esası incelenerek vakfın türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre vakfın bir hakkının kalıp kalmadığı, taviz bedeli ödenip ödenmeyeceğinin tespiti için kesinleşen … 2. Asliye Hukuk Mahkemesine 2007/432 (bozmadan sonra: 2015/217) Esas sayılı dosyada bulunan bilirkişi raporu doğrultusunda dava konusu taşınmazın tapu kaydında … Vakfı şerhinin bulunduğu ve … Vakfının sahih vakıf olduğu gerekçesiyle davanın esastan reddine karar verildiği anlaşılmış ise de, davacıların dava açtığı tarihte yargılama sırasında yürürlüğe giren yasa değişikliği nedeniyle haklılıkları ortadan kaldırıldığından davalı lehine nispi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Bu durumda, mahkemece, yargılama esnasındaki yasa değişikliği nazara alınarak davacılar aleyhine nispi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücreti verilmesi gerekirken, davacılar aleyhine nispi vekalet ücretine karar verilmesi doğru değil ise de, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması HMUK’un 438/7 maddesi gereğidir…)
Gerekçesiyle vekalet ücreti yönünden düzeltilerek onanmıştır.
Düzelterek onama kararına karşı, davacılar vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1- Temyiz ilamında belirtilen gerektirici nedenler karşısında ve özellikle emsal davada alınan iki ayrı bilirkişi raporu arasındaki çelişkiye işaret eden Yargıtay bozma kararı sonrasında yeniden oluşturulan bilirkişi heyetinden alınan rapor ile taşınmazın sahih olarak vakfedildiğinin belirlenmiş olmasına rağmen, kararın gerekçe bölümünde zuhulen bozma kararında işaret edilen bilirkişi raporlarından birine atıf yapıldığının anlaşılmasına göre, HUMK’nın 440. maddesindeki yazılı hallerden hiç birisine uymayan davacı tarafın sair karar düzeltme isteminin reddi gerekir.
2- Yargılama harç ve giderleri, kural olarak davada haksız çıkan tarafa, eş söyleyişle aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir (HMK m.326/1). Bu cümleden olarak, davayı kazanan taraf, davayı bir vekil aracılığı ile takip etmişse, haksız çıkan taraf, yargılama gideri olarak vekalet ücreti ödemeye de mahkum edilir (HMK m.323/ğ).
Bir tarafın, dava açıldığı andaki mevzuata veya içtihat durumuna göre davasında veya savunmasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davada haksız çıkmış olması halinde, yargılama giderlerine mahkum edilemeyeceği kuşkusuzdur.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, bir kimseye diğer tarafın dava giderlerinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına haksız olarak sebebiyet vermiş olmasıdır. İşte bu nedenledir ki, dava açıldığı anda haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında meydana gelen mevzuat değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden, dolayısıyla karşı tarafın vekalet ücretinden sorumlu tutulması olanaklı değildir (HGK’nın 18/11/2009 tarihli ve 2009/18-421 E. 2009/526 K. sayılı kararı da aynı yöndedir).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların, davanın açıldığı andaki mevzuat ve içtihat durumuna göre dava açmakta haklı oldukları, yargılama sırasında yürürlüğe giren yasa nedeniyle haksız duruma düştükleri ortadadır. Eş söyleyişle, davanın açıldığı sırada haksız bulunan davalı kurum yararına vekalet ücretine hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırıdır.
Ne var ki, usul ve yasaya aykırı olan bu yanlışlığın, davalı kurum lehine hükmedilen vekalet ücretinin karardan çıkartılması suretiyle düzeltilerek onanması gerekirken, Dairece zuhulen yazılı şekilde düzeltilerek onandığı bu defa yapılan inceleme ile belirlendiğinden, davacı tarafın bu yöne ilişen karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın sair karar düzeltme isteminin REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenle davacı tarafın karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairece verilen 05/03/2020 tarihli ve 2020/1271 Esas 2020/2091 Karar sayılı düzelterek onama kararının kaldırılmasına, hüküm fıkrasının (4) nolu bendinde yer alan “4-Davalı yararına dava değeri üzerinden takdir edilen 10.283,19 TL nisbi vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine” ifadesinin çıkartılarak yerine “4- Davanın açıldığı sırada haksız bulunan ancak yargılama sırasında yürürlüğe giren yasa nedeniyle dava lehine sonuçlanan davalı kurum yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına” ifadesinin yazılmasına, kararın düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde düzeltme isteyene iadesine, 06/10/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.