Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2020/2669 E. 2020/3610 K. 29.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/2669
KARAR NO : 2020/3610
KARAR TARİHİ : 29.06.2020

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, dava dilekçesinde özetle; davalıların maliki olduğu 283 ada, 17 parseldeki binayı 01/08/2012 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile kiraladığını, kira sözleşmesinin kurulmasından sonra kiralananda tadilat yaptığını ve yaklaşık 6 ay kiralananı kullandığını, bu sürenin sonunda binanın tarihi eser olduğu gerekçesi ile polis tarafından mühürlendiğini, davalı maliklerin binanın “korunması gereken kültür varlığı” niteliğinde olduğunu sakladıklarını, oysaki Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan ve … Kültür ve Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan defalarca tescilin iptalini talep ettiklerini ve bu taleplerinin her defasında reddedildiğini, davalıların kusurlu davranışları nedeniyle zarara uğradığını belirterek yaptığı 94.400,00 TL masraf ve ödediği altı aylık kira bedeli olan 21.000,00 TL olmak üzere toplamda 115.400,00 TL nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …, cevap dilekçesinde özetle; davacının yapmış olduğu masraflardan haberdar olmadıklarını, binanın 1980li yıllarda ilgili kurum tarafından korunması gereken kültür varlığı niteliğine sahip olduğunun tespit edildiğini ancak 1999 yılında binanın tamamen yıkıldığını, kira sözleşmesini de diğer davalı …’in yaptığını, sözleşmede imzası bulunmadığını, bu nedenle kusuru ve sorumluluğu olmadığını, davacının bahsettiği polis mühürlemesi gibi bi olayın olmadığını, ayrıca kiralananın tarihi eser niteliğinin kiralanmasına ya da kullanılmasına engel olmadığını, yalnızca yapılacak tadilatların ilgili kurum izninde ve denetiminde yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı tarafından süresi içinde cevap dilekçesi sunulmamıştır.
Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda; dava konusu yerin korunması gereken kültür varlığı niteliğinde olduğunun davacılar tarafından bilinmesine rağmen davalıya kiralandığı, davalının sözleşmesinin geçerli olduğu kanatiyle mecura masraflar yaptığı ve sözleşmeden beklenen menfaatin elde edilemediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 17.897 TL tutarında masrafın dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm; taraflarca temyiz edilmiştir.
1-) 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme hükmünde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s. 472). Hâkim, tarafların sunduğu maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Anayasanın 141. maddesi gereğince de bütün mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olmalıdır. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut uyuşmazlık; davacının kiralanana yaptığı masraf ve ödediği kira bedelinin iadesi talebine ilişkin olup mahkeme gerekçesinde kira bedelinin iadesi talebi yönünden bir değerlendirmede bulunulmadığı gibi, talep hakkında açıkça olumlu ya da olumsuz bir hüküm de kurulmamıştır. Bu yönüyle karar yukarıda açıklanan ilkelere aykırı olup , Yargıtay denetimine elverişli olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.
2-) Bozma nedenine göre, tarafların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/06/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.