YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/11591
KARAR NO : 2021/1982
KARAR TARİHİ : 01.03.2021
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tazminat davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar; murisleri ….’ın, 21/04/2009 tarihinde dava dışı …’a ait evin dış boyasını yaptığı sırada, elindeki metal saplı rulonun davalı şirkete ait enerji nakil hattına temas etmesi sonucunda elektrik çarpması nedeniyle vefat ettiğini ileri sürerek; 2.500’er TL maddi (ıslah ile toplam 164,382 TL) tazminat ile birleşen davada 25.000’er TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmişlerdir.
Davalı; enerji nakil hattı ile davacıların murisinin çalıştığı ev arasında mevzuatta öngörülen güvenlik mesafesinin bulunduğunu, olayda kusurunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davalıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı, davacının ağır kusurunun illiyet bağını kesecek nitelikte olduğu gerekçesiyle, davanın reddine yönelik olarak verilen karar; tarafların temyizi üzerine, Dairece verilen 23/02/2016 tarihli ve 2015/4107 E. 2016/2346 K. sayılı ilamla; “… mahkemece; mahallinde yeniden keşif yapılarak dava konusu binaya yakın geçen tellerin miktarını ve enerjisini (kw) belirledikten sonra Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğinin 44. maddesinde açıklanan “çizelge 5”’e göre yatay mesafenin uygun olup olmadığı, olayda yapı maliki olan davalının kusursuz sorumluluğu araştırılarak, illiyet bağını kesen sebeplerin bulunup bulunmadığı ve davalının kusurlu olup olmadığı ile ilgili konusunda uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan önceki raporlardaki çelişkinin giderilerek hüküm kurmaya yeterli ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği…” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile davacı … için 65.176,83 TL maddi ve 10.000 TL manevi, davacı … için 6.135,55 TL maddi ve 5.000 TL manevi, davacı … için 12.475,20 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davalı tarafın tüm, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 50 nci (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 inci) maddesine göre; “Birden fazla kişiler birlikte bir zarara neden olmuşlarsa, sorumluluk derecelerine bakılmaksızın ve eylemlerinin türü yönünden bir ayrım yapılmaksızın, zarar görene karşı, her biri ayrı ayrı zararın tamamından ortaklaşa ve zincirleme sorumlu olurlar.”
Aynı Kanun’un 51 inci (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 inci) maddesine göre; “Birden çok kimseler değişik nedenlerle aynı zarardan sorumlu olurlarsa, zarar görene karşı ortaklaşa zincirleme sorumlu olurlar.”
Zarar gören, bu iki hükme dayanarak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 142 nci (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 163 üncü) maddesine göre; zararının tümünü zincirleme sorumlulardan birine karşı açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsine karşı açacağı tek dava ile de isteyebilir. Borçlulardan birinin yaptığı ödeme, ödenen miktar oranın da diğerini veya diğerlerini borçtan kurtarır ve daha sonra, ödeme yapanın diğerlerine karşı rücu hakkı doğabilir.
Somut olayda; bozma ilamı sonrasında alınan kusur raporunda, davalı şirketin % 30, dava dışı belediyenin % 30, davacıların desteğinin ise % 40 oranında kusurlu oldukları belirlenmiş, akabinde hesap bilirkişisinden alınan 20/01/2019 tarihli ek bilirkişi raporunda ise; davalı şirketin (davacıların desteğinin kusuru oranında indirim yapılarak) müteselsil sorumlu olduğu ve davalı TEDAŞ’ın %30 kusurlu olduğu kabul edilerek ayrı ayrı hesaplama yapılmış olup, mahkemece davalı şirketin yapı maliki sıfatıyla kusursuz ve müteselsil sorumlu olduğu, dolayısıyla davacıların desteğinin bölüşük kusuru oranında indirim yapılarak belirlenen tazminat tutarlarının müteselsil sorumlu olan davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davalının %30 kusurlu olduğu kabul edilerek belirlenen tazminat tutarlarının tahsiline karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırıdır.
Bundan ayrı, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47 nci (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56 ncı) maddesi hükmüne göre; hakimin, özel halleri gözönünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Somut olayda; olayın gelişim biçimi, olay tarihi, tarafların kusur durumları ve yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde; davacılar yararına takdir edilen manevi tazminat tutarları azdır. Davacılar yararına, daha üst düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere karar bozulmalıdır.
Buna göre, mahkemece yapılacak iş; davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talepleri yönünden (taleple bağlılık ilkesi de gözetilerek), hükme esas alınan hesap bilirkişisi raporunda davalı şirketin müteselsil sorumluluğuna göre belirlenen tazminat tutarları üzerinden, manevi tazminat talepleri yönünden ise, daha üst düzeyde tazminata hükmetmek olmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın tüm, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı taraf yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı tarafa iadesine, 5.317,50 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalı tarafa yükletilmesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.