Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2020/10955 E. 2021/961 K. 04.02.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/10955
KARAR NO : 2021/961
KARAR TARİHİ : 04.02.2021

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalı şirket ile imzaladıkları 28.05.2006 tarihli ortaklık sözleşmesi ile … İli … İlçesinde başlatmış olduğu inşaatların tamamlanması ve yapılan işten elde edilen kârın paylaşılması hususunda anlaştıklarını, sözleşme kapsamında davalı tarafından 7 adet villa teslim alınıp, üçüncü şahıslara satılmasına rağmen alınan bedelin kendisine verilmediğini, davalının sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmediğini ileri sürerek; söz konusu sözleşmenin haklı feshine, sözleşme konusu 7 adet villanın dava tarihindeki satış bedelinden şimdilik 10.000 TL’lik kısmının tahsiline, taşınmazların bedelinin esas alınması suretiyle sözleşmedeki %15 tazminat (ceza) bedelinin davalıdan alınmasına karar verilmesini talep etmiş, 09.10.2012 tarihli dilekçesi ile talebinin 28.05.2006 tarihli ortaklık sözleşmesinin haklı feshinin tespiti ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL’nin davalıdan tahsiline, diğer hukuki ve cezai hakların saklı tutulmasına ilişkin olduğunu açıklamıştır.
Davalı; 28.05.2006 tarihli ortaklık sözleşmesi ile 7 adet villanın satımı ve kârın paylaşımının amaçlandığını, sözleşmenin imzalanmasından kısa bir süre sonra tarafların anlaşması ile sözleşme konusu villaların satım işini başka bir taşeron firmaya verilmesine karar verildiğini, bu şekilde sözleşmenin hükümsüz kaldığını, daha sonra aynı bölgeden 7 adet villanın satımıyla ilgili ve tapusu dava dışı … isimli kişiye ait gayrimenkulleri satmak için anlaşma yapıldığını, dava konusu uyuşmazlık ile ilgisinin bulunmadığını, karşılıklı edimler ifa edilmediğinden sözleşmenin fiili olarak münfesih olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile davalının sözleşme gereğince satış bedelinden davacıya ortaklık payını vermediğinden ve bu şekilde sözleşme hükümlerine aykırı davrandığından bahisle feshin haklı olduğunun tespitine, davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL’nin davalıdan tahsiline dair verilen karar, davalı tarafın temyizi üzerine; Dairece verilen 29.09.2015 tarihli ve 2015/13064 Esas, 2015/14622 Karar sayılı ilamıyla; taraflar arasında düzenlenen iş ortaklığı sözleşmesi ile geçerli bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu ve tasfiye edilmediği davacının talebi uyarınca adi ortaklık ilişkisinin tasfiyesinin
gerektiği ancak adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin araştırma yapılmadan eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; taraflar arasındaki adi ortaklığın karşılıklı edimler yerine getirilmediği için sona erdiği, davacı tarafın davalının taşınmazların devrinin gerçekleşmediğine dair beyanlarına karşı ispatlı bir durum ortaya koyamadığı gibi 7 adet villanın yapım ve satışa hazır hale gelmesinde katkısı ve dahlinin olduğunu ispatlayamadığı, bilirkişilerce gerek taraf kayıtlarında gerek taraflarca sunulan belgeler ve dosya kapsamı itibari ile yapılan incelemelerde de bu durumun tespit edilemediği, dolayısıyla davacı tarafın ileri sürdüğü iddialarını ispatlayamadığı, bozma ilamı doğrultusunda taraflar arasındaki adi ortaklık için tasfiye konusu olacak alacak-borç durumu tespit edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Kural olarak bozma kararına uyulmakla bozma kararında belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
Somut olayda, mahkemece; bozma kararına uyulduğu halde gerekleri yerine getirilmemiş, bozmaya uygun karar verilmemiştir. Şöyle ki; mahkemece uyma kararı verilen bozma ilamıyla; taraflar arasında adi ortaklık kurulduğu ve bunun tasfiye edilmediği, davacının bu davadaki taleplerinin adi ortaklığın fesih ve tasfiye talebini içerdiği, buna göre, bütün hesapların görülüp ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan dolayı olan ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılması gerektiği, ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin bu sözleşmedeki hükümlere göre, hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin BK’nın 539. (TBK’nın 643.) maddesindeki sıra takip edilerek yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Her ne kadar mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle, tasfiyeye konu edilecek alacak ve borç durumu durumunun tespit edilemediği belirtilmiş ise de dosyada mevcut 09.08.2007 tarih ve 11970 yevmiye numaralı resmi senet ile Hikmetiye Köyü 1151 nolu parselin 1/60 ‘şar arsa paylı A Blok Z+1. kat 1 nolu dubleks, C Blok Z+1. kat 1 nolu dubleks, C Blok Z+1. kat 3 nolu dubleks, B Blok Z+1. kat 2 nolu dubleks, B Blok Z+1. kat 4 nolu dubleks, B Blok Z+1. kat 10 nolu dubleks, B Blok Z+1. kat 18 nolu dubleks olarak bağımsız bölümler halinde bulunduğu ve bu bağımsız bölümlerin davacı şirket tarafından satın alındığı, ancak mahkemece söz konusu bu bağımsız bölümlerin güncel tapu kayıtları dosyaya celp edilmediğinden, davacıya ait taşınmazların devrinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilemediği anlaşılmıştır.
O halde, mahkemece; adi ortaklık sözleşmesi kapsamında davacının iddiasını ispat ve tasfiye işlemlerine esas olmak üzere davalı tarafından davacı şirkete ait 7 adet villanın tapu kayıtlarında teslim alınıp alınmadığı, üçüncü şahıslara satılıp satılmadığı hususunda; dosyada mevcut bulunan 09.08.2007 tarihli resmi senette özellikleri belirtilen bağımsız bölümlerin tüm tedavül kayıtlarının (resmi akitler ve bu akitlere esas alınan vekaletname vs.) okunaklı suretleriyle dayanağı tüm belgelerin ilgili merciiden istenilerek dosyaya kazandırılması, akabinde davacının iddialarının 29.09.2015 tarihli bozma ilamımız doğrultusunda incelenip varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.