YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/10006
KARAR NO : 2021/9220
KARAR TARİHİ : 29.09.2021
MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, bozmaya uyularak davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalının eski eşi olduğunu, anlaşmalı olarak eşinden boşandığını, taraflar arasında düzenlenen protokol gereği … Mahallesi, …. Cadde No:122/5 – …/Ankara adresindeki 1/2 hissesine sahip olduğu dairenin, diğer taraf üzerinde bulunan 1/2 hissenin de tapuda adına intikal ettirildiğini, boşanma ek protokolünün 3. maddesinde “dava konusu daire tahrip edilmeden 01/05/2011 tarihine kadar tahliye edilecektir” hükmüne rağmen taşınmazın davalı tarafça tahrip edilerek ve ek boşanma protokolüne uyulmayarak tahliye edildiğini, boşanma ek protokolünün 3. maddesinde yer alan “01/05/2011 tarihinde daire tahliye edilmediği takdirde tahliye edilmeyen her ay için …,…’e 1.500,00 TL ödeyecektir.” hükmüne göre tahliye taahhüdünde bulunulduğunu ileri sürerek, boşanma protokolüne göre taşınmazın teslimine, boşanma ek protokolü gereği hasar bedeli olarak şimdilik 2.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline, boşanma ek protokolün 3. maddesi gereğince evi süresinde teslim etmediğinden şimdilik 1.500,00 TL cezai şart alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında verilen ıslah dilekçesi ile de 4.498,00 TL hasar bedeli ile 79.500,00 TL geç teslimden kaynaklanan ceza şart alacağının tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
İlk derece Mahkemesince, görevsizlik kararı verilmiş; hüküm, Yargıtay 2.H.D.’nin 2012/16805 E. 2012/20546 K. sayılı kararı ile bozulmuş; bozma üzerine Mahkemece tekrar görevsizlik kararı verilmiş, hüküm, Yargıtay 1.H.D.’nin 2014/20767 E. 2014/19785 K. sayılı kararı ile bozulmuş; bozma üzerine Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, Yargıtay 13.H.D.’nin 2019/2168 E. 2019/6688 K. sayılı kararı ile bozulmuş; Mahkemece bozma üzerine davanın kabulüne karar verilmiş olup, bu kez taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, taraflar vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davalı tarafın temyiz dilekçesinin incelenemesinde;
Eldeki dava, protokol hükümlerine aykırı olarak dava konusu taşınmazın geç tahliye edilmesinden doğan alacak ve ceza-i şartın tahsili davasıdır. Taraflar arasında yapılan bila tarihli anlaşmalı boşanma ek protokolünün 3. maddesinde “dava konusu daire tahrip edilmeden 01/05/2011 tarihine kadar tahliye edilecektir… 01/05/2011 tarihinde daire tahliye edilmediği takdirde tahliye edilmeyen her ay için …, …’e 1.500,00 TL ödeyecektir.” hükmü bulunmakta olup, bu hususta anlaşmazlık yoktur. Dava konusu dairenin, 01/05/2011 tarihinde tahliye edilmemesi ve tahrip edilmesinden bahisle eldeki dava 01/06/2011 tarihinde açılmıştır. Davalı yan taşınmazı tahliye ettiğini, ancak anahtarı davacıya ulaştıramadığını, bu nedenle 28/06/2011 tarihinde 23366 yevmiye nolu emanet makbuzu ile anahtarı notere tevdii ettiğini, ancak buna ilişkin ihtarnamenin davacıya tebliğ edilemediğini bildirmiştir. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesine göre, 4.498 TL tahribat bedeli (zarar) ile meskenin anahtar teslim tarihi mahkemece yapılan keşif tarihi olan 07/10/2015 tarihi olarak dikkate alınıp 54 ay& 1.500 TL=81.000 TL cezai şart bedeli olarak hesaplanmıştır. Her ne kadar anahtarın notere tevdiinden en geç davacı keşif tarihinde haberdar olmuş gibi kabul edilerek hesaplama yapılmışsa da davalı yan 14/11/2011 tarihli duruşma zaptında “davalı vekilinin cevap dilekçesinin bir sureti davacı vekiline tebliğ olundu” şeklinde belirtildiği üzere, cevap dilekçesinde anahtarın notere tevdii edildiği hususu açıklanarak, ekine de emanet zaptı ve ihtarnamenin eklendiği ve davacı vekiline tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, 14/11/2011 duruşma tarihi itibariyle, davacı anahtarın notere tevdii edildiğini öğrendiğinden, bu tarih itibariyle taşınmazın tahliye edildiği kabul edilerek, sonucuna göre cezai şarta karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
3-Davacı, davalı ile aralarındaki ek protokol gereği ıslahla 79.500,00 TL cezai şart talep etmiş ve mahkemece kabul kararı (ıslahtan önceki talebi gereği 1.500 TL) verilmiş ise de; BK 161/son maddesine göre hakim aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir. Bu durumda, davalı tacir de olmadığından, mahkemece, cezai şartın fahiş olup olmadığı hususunda resen araştırma yapılarak bir değerlendirme yapılması, fahiş olduğu takdirde cezai şartta indirim yapılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
4-Davacı tarafın temyiz dilekçesinin incelenmesinde;
Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Taraflar ihmal, unutma, yetersiz bilgi ve benzeri sebeplerle eksik ya da hatalı şekilde iddia ve savunmada bulunmuş olabilirler. Yine, yargılama sırasında meydana gelen gelişmeler neticesinde taraflar yargılamanın başında sundukları iddia ve savunmalarında değişiklik yapma ihtiyacı duyabilirler. Teksif ilkesinin sert bir biçimde uygulanması ve belli bir zaman kesitinden sonra taraflara iddia ve savunmada değişiklik yapma imkânının tanınmaması halinde, şekilcilik esası engeller hale gelir ve yargılamanın adaletli bir karar ile sonuçlanmama tehlikesi doğabilir. Bu noktada ıslah, iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı başladıktan sonra tarafların kendi usul işlemlerini kısmen ya da tamamen değiştirmelerine imkân tanımak suretiyle, Medeni Usul Hukukunun katı şekilciliğini yumuşatan ve adaletli bir yargılamanın tesis edilmesini sağlayan bir kurum olarak Hukukumuzda ön plana çıkmaktadır. Kanundaki koşullara riayet edilmesi durumunda ıslahın sonuç doğurması için tek taraflı irade beyanı yeterli olacak, mahkemenin veya karşı tarafın rızası aranmayacaktır. HMK’da ıslah ile ilgili öngörülen koşullardan biri de zamanla ilgilidir. HMK’nın 177/1.maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslaha başvurulabileceği düzenlenmiştir. Islahın zaman bakımından sınırı, bozmadan sonra ıslahın yapılıp yapılamayacağı meselesi ile doğrudan alakalıdır. Bu noktada yargılamanın hangi aşamasına kadar ıslahın mümkün olacağını daha net ortaya koymak için tahkikat kavramının ve tahkikatın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğinin üzerinde durmak uygun olacaktır.
Tahkikat, yazılı yargılama usulünde de basit yargılama usulünde de ön inceleme aşamasının sona ermesi üzerine başlamaktadır. HMK’nın 147. maddesinde ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tarafların tahkikat için duruşmaya davet edileceği düzenlenmiştir. Tarafların duruşmaya çağrılmasıyla tahkikat başlayacaktır.
Tahkikat evresi, taraflar arasındaki ihtilaflı vakıaların incelenip hakikatin ortaya çıkarılması için yapılan işlemlerin zaman itibariyle işgal ettiği yargılama aşamasıdır. Mahkeme bu aşamada tarafların talep sonucunu dayandırdıkları, davanın halli bakımından önem taşıyan ve ön inceleme tutanağında çekişmeli olarak belirtilen vakıaların, yine kural olarak tarafların sunduğu deliller çerçevesinde doğruluğunu araştırır. Taraflarca getirilen delillerin değerlendirilmesi ve ispat faaliyeti neticesinde uyuşmazlığın aydınlanmasıyla birlikte, Hâkimin davayı sonlandıracak kararı vermesi mümkün hale gelmektedir. Bu yönüyle tahkikat, davanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Tahkikat aşamasından sonra taraflara yargılamayla ilgili son sözlerinin sorulacağı sözlü yargılama aşamasına geçilecek ve ardından mahkeme nihai kararını verecektir. HMK’nın “Tahkikatın Sona Ermesi” başlığı altındaki 184. ve 185. maddelerinde, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında Mahkemenin, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği düzenlenmiştir. Tahkikat aşamasının bitimi bu tefhim ile birlikte gerçekleşecektir.
Bu bağlamda, 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2.maddesinde; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” düzenlemesine yer verilerek bozmadan sonra ıslah konusuna yasal açıklık getirilmiştir.
Bu noktada aydınlatılması gereken diğer bir husus da usulü kazanılmış hak kavramıdır. Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’da (ayrıca mülga 1086 sayılı HUMK içeriğinde) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrarı sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Usulü müktesep hak, anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa’nın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Örneğin Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (…nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Zira usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)
Somut olayda, ilk derece Mahkemesinin 2015/852 E 2016/1042 K sayılı ilamı ile davanın kabulüne, ıslahla artırılan şekilde 4.498 TL zarar bedelinin ve 79.500 TL cezai şartın davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair verilen hükmün davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2019/2168 E 2019/6688 K sayılı ilamı ile bozmadan sonra ıslah olamayacağı gerekçesiyle, bozulmasına karar verilmiş olup; bozma ilamına uyularak, açılan davanın kabulü ile, (ıslahtan önceki talebi gereği) davaya konu olan taşınmazda oluşan zararlar ve eksikliklerin giderilmesi için 2.000,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsiline, taşınmazın geç tesliminden kaynaklanan 1.500,00 TL cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Buna göre, 28.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek, yukarıda açıklandığı üzere usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki yasa değişikliği uyarınca karar verilmesi gerektiğinden, mahkemece davacı tarafın bozma sonrası ıslahına değer verilip tekrar değerlendirilerek hüküm tesis edilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya ayakırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle, tarafların sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına, dördüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına HUMK’nın 428 nci maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.