Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2019/6222 E. 2020/6135 K. 27.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/6222
KARAR NO : 2020/6135
KARAR TARİHİ : 27.10.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki adi ortaklığın tasfiyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 27/10/2020 tarihinde davacı vekili Av…. geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı ile 23/10/2010 tarihinde bir ortaklık anlaşması imzaladığını, buna göre davalı adına kayıtlı olan arsanın %50’lik hissesinin kendisine ait olacağının, söz konusu arsaya bir villa inşaa edileceğinin, bu villanın inşası ve anahtar teslimi konusunda davalının gerekecek tüm yükümlülükleri üstleneceğinin, kendisinin de masraflara yarı oranında katılacağının, taşınmazın tarafların yazılı izni olmadan satılamayacağının, ipotek gösterilemeyeceği ve devredilemeyeceğinin kararlaştırıldığını, davacının arsayı satın almak için davalıya 25.000 USD ödeme yaptığını, villa inşaa edildikten sonra davalının kendisine haber vermeden 3. kişiye sattığını ileri sürerek; davalının villa satışından elde ettiği bedelden %50 ortaklık payı gereği şimdilik 1.000 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiş, 04/03/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 499.162,50 TL’ye yükseltilmiştir.
Davalı; protokolün taşınmazın satışını da öngördüğünden resmi şekle tabi olduğunu, ayrıca sözleşmenin İngilizce hazırlandığından geçersiz olduğunu, sözleşmenin geçerliliğini kabul etmemekle birlikte tercüme sözleşmeye göre davacının da masraflara yarı oranında katılması gerekirken hiçbir masrafa katılmadığını, villayı kredi ile tamamladığını ve sattığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacı tarafça bina masrafına katkı yapılmadığı, dolayısıyla kâr payı istenemeyeceği, ancak arsa bedelinin yarısının istenebileceği, onun da 200.000 TL olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, 1.000 TL’nin davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, 199.000 TL’nin ıslah tarihi olan 04.03.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine dair verilen karar davacı tarafın temyizi üzerine Dairece verilen 23/12/2015 tarihli ve 2015/1390 E.-2015/20893 K. sayılı kararla; ortaklığa konu villanın karar tarihine en yakın tarih itibariyle değeri belirlendikten sonra tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre tasfiye işleminin sonlandırması ve bu doğrultuda hüküm kurulması gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Bozma ilamına uyan mahkemece; taşınmazın satış tarihi olan 24/02/2011 tarihinde 1 doların TL karşılığı esas alınmak suretiyle davanın kısmen kabulü ile 1.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalının tacir olmaması nedeniyle 366.486,56 TL’nin ıslah tarihi olan 04/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş olup, karar davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle usuli kazanılmış hak kavramına kısaca değinilmesinde fayda vardır.
Gerek yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK’da gerekse yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’da “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kavram davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle de, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; dava, adi ortaklıktan kaynaklanan kar payı alacağı talebine ilişkindir. Mahkemece; verilen ilk karar davacı tarafın temyizi üzerine, Dairece, ortaklığa konu villanın karar tarihine (ilk kararın verildiği 23/05/2014 tarihine) en yakın tarih itibariyle değeri belirlendikten sonra tasfiye işleminin sonlandırması gerektiğinden bahisle bozulmuştur. Dolayısıyla, bu hususun davacı lehine usuli kazanılmış hak oluşturacağı aşikardır.
Ancak, davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 04/03/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile (alacağının ıslah tarihi itibari ile Türk Lirasına çevrilmesi ile elde edilen rakam olan) 499.162,50 TL’nin davalıdan tahsili talep edilmiştir. Bu nedenle, mahkemece; ıslah dilekçesinde belirtilen tarihin ve alacağın TL’ye çevrilmiş miktarının esas alınması suretiyle karar verilmesi gerekirken, taşınmazın üçüncü kişiye satıldığı 24/02/2011 tarihi itibari ile değeri belirlenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, 2.540 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27/10/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.