Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2019/5497 E. 2020/1571 K. 24.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/5497
KARAR NO : 2020/1571
KARAR TARİHİ : 24.02.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı nezdinde tarımsal sulama abonesi olduğunu, davalının borç döküm belgesinde yer alan ödenmemiş fatura borçları nedeniyle aleyhinde icra takibi başlatıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek, Kilis İcra Müdürlüğü’nün 2012/294 esas sayılı dosyasına vaki itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar; davacı kurum tarafından düzenlenen borç listesinde yer alan tahakkukların sebebinin anlaşılamadığını, örneğin 01/09/2005 tarihli ödemenin otomatik dönem tahakkuku ve tahakkuk tutarının 8.949 TL, güncel borç tutarının ise 24.444,40 TL olduğunu ayrıca borcun alacak tutarından çok faizden oluştuğu, takipte faize faiz işletilmiş olduğunu savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulü ile, borçlu davalılar tarafından Kilis İcra Müdürlüğü’nün 2012/294 esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptali ile icra takibinin devamına, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hükmün davalılar tarafından temyizi üzerine Dairemizin 20.03.2017 gün, 2015/16146 Esas, 2017/3301 Karar sayılı ilamı ile “……. yargılama sırasında görüşüne başvurulan bilirkişinin konunun uzmanı olmadığı, ayrıca davacı kurumun davalı abone hakkında düzenlediği, olağan tüketim faturaları ile kaçak ve endeks esaslı ek tüketim faturalarındaki tahakkukların hangi sebepten kaynaklandığının ve yapılan bu tahakkukların (hesaplamaların) yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun olup olmadığının irdelenmediği gerekçeleri ile” bozma kararı verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; mahkemece bozma sonrası alınan bilirkişi heyet raporu doğrutusunda , abone hakkında 12/08/2005 tarih ve 388 seri nolu kaçak tutanağının tutulduğu, davalının tutanağı imzalamaktan imtina ettiği, kaçak elektrik tutanaklarının aksi ispat edilinceye kadar resmi belge hükmünde olduğu Elektrik Enerjisi
Kullanımına İlişkin Usul ve Esasları Açıklayan yönetmeliğin 21. maddesi gereğince, sayacın olduğu yerde okuma yapılarak faturalandırıldığı, faturanın sayacın bulunduğu yere bırakılarak tebligat yapıldığı, 9 dönem faturası ve 1 adet kaçak faturası olmak üzere fatura bedellerinin toplam 20.546,90 TL, Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 24.maddesi gereğince KDV dahil gecikme cezalarının 20.038,70 TL olduğu anlaşıldığından, borçlu davalının Kilis İcra Müdürlüğü’nün 2012/294 Esas sayılı dosyasında yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, davacının icra inkar tazminatı talebinin alacak likit olmadığından reddine karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava; abone aleyhinde ödenmeyen dönem faturaları ile 1 adet kaçak faturasına ilişkin elektrik borçları nedeniyle davalı taraf aleyhinde başlatılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkin olup, davalıların dava konusu borcun 487,56 TL’sini icra takibi sonrasında ve eldeki dava öncesinde 31/12/2012 tarihinde ödedikleri davacı tarafın da kabulündedir.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında davalıların davacı şirkete olan borçları bilirkişi marifetiyle tespit edilmiş ve tespit edilen borç tutarının tamamı yönünden hüküm kurulmuştur.
Bu aşamada çözümü gereken husus; borç miktarının takip tarihindeki duruma göre mi, yoksa itirazın iptali davasının açıldığı tarihteki durum itibariyle mi belirlenmesi gerektiği; bir başka ifadeyle mahkemece, icra takibinden sonra ve davadan önce yapılan ödemelerin borçtan düşülmesinin gerekip, gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18/04/2007 gün, 2007/19-159 Esas, 2007/220 karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi “… itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda davasıdır.
Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi; davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki mahkeme itirazın iptali davasında; tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere; itirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan (İİK.m.67/1); alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Burada borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür. Bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü de yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamışken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali
davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre; gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda; ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından da itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur.
Şu da eklenmelidir ki; takip konusu alacak için borçlunun icra dairesi dışında yaptığı ödemeler, takip konusu alacaktan İcra Müdürlüğünce kendiliğinden mahsup edilemeyeceğinden; eş söyleyişle, harici ödemelerin İcra Müdürlüğünce kabulü için, alacaklının muvafakati gerektiğinden; itirazın iptali davasında mahkemece kısmi ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğuna dair bir karar verilmesi gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.”
Somut uyuşmazlıkta icra takibinden sonra ve itirazın iptali davasından önce davalı tarafın icra dairesi dışında 487,56 TL kısmi ödemede bulunduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından kısmi ödeme yapılmış olması halinde mahkemece, kısmi ödemeler düşülerek, dava tarihine göre belirlenecek bakiye alacak tutarı üzerinden karar verilmesi gerekir.
Bu itibarla; mahkemece dava tarihinden önce borçlu tarafından yapılan kısmi ödeme tutarı düşülmek suretiyle, dava tarihine göre belirlenecek bakiye alacak tutarı üzerinden karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde borcun tamamı üzerinden hüküm kurulması doğru olmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı taraf yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı tarafa iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.