Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/7830 E. 2019/326 K. 21.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/7830
KARAR NO : 2019/326
KARAR TARİHİ : 21.01.2019

MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tedbir (önlem) nafakası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içerisinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya içerisindeki kağıtlar okunup, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı ile 1985 tarihinden beri evli olduklarını, bu evliliklerinden müşterek üç çocuklarının bulunduğunu, davalının müşterek haneyi terk ettiğini, üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini, çocuklarının ve evin ihtiyaçlarını karşılamadığını, davalının işçi emeklisi olduğunu ve aynı zamanda çalışmaya devam ettiğini, aylık gelirinin 3.000,00 TL olduğunu ileri sürerek, aylık 1.000,00 TL nafakaya hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile, davacı için aylık 1000,00 TL tedbir nafakasının hükmün kesinleşme tarihinden itibaren davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; tedbir ( önlem) nafakası istemine ilişkindir.
Medeni yargılama hukukunda egemen olan taraflarca getirme ilkesine göre, davanın sebebini oluşturan vakıaların getirilmesi taraflara yüklenmiş bir ödevdir. Buna karşılık bu vakıaları mümkün olan bütün hukuki görüş açılarından inceleme ve hukuku uygulama görevi ise hâkime yüklenmiştir. Hâkim, tarafların hukuki sebepleri hiç belirtmemiş ya da yanlış belirtmiş olması ile bağlı tutulmamıştır. Bu sayede, tarafların hukuku bilgisizliklerinden zarar görmeleri engellenmiştir.
Nitekim, 6100 sayılı HMK’nun 33. maddesi ve 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı YİBK’na göre, olayları izah taraflara, kanunları resen uygulamak ve dolayısıyla hukuki nitelendirmede bulunmak hakime ait bir görevdir. Hakimin hukuki nitelendirmede bulunma görevine ilişkin muhtelif kararlar mevcuttur. (YHGK 11.4.2007, E. 2007/12-179, K. 2007/198), (YHGK 19.1.1974; YHGK 1.5.1991)
Olayları açıklamak taraflara, uygulanacak yasa maddelerini tesbit ise hakime aittir.
Davacı, dava dilekçesinde; müşterek evi terkeden davalıdan nafaka talep etmiştir. Davanın açıldığı 05.08.2011 tarihi itibariyle de taraflar evli bulunduğundan davacının talebinin ayrı yaşamada haklılık nedenine dayalı tedbir nafakası olarak nitelendirilmesi gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta davacı; dilekçesinde türünü belirtmeksizin talebini nafaka olarak ifade etmiş, mahkemece duruşma sırasında tefhim edilen kısa kararda davacı için aylık 1.000,00 TL yoksulluk nafakasının hükmün kesinleşme tarihinden itibaren davalıdan tahsiline dair hüküm kurulmuş, gerekçeli kararda ise; gerekçe kısmında tedbir nafakasına ilişkin açıklamalara yer verilerek “yoksulluk nafakası” ibaresi yerine “tedbir nafakası” ibaresi yazılmıştır.
1-)Temyizen incelenmesi istenen eldeki davada talep edilen nafaka, dava dilekçesinin içeriğine göre ve dosya kapsamındaki diğer delillere göre, tedbir nafakasıdır. Bu haliyle mahkemece; kısa kararda davanın nitelendirmesinde hataya düşülerek karar verilmiştir. mahkemece gerekçeli kararın yazımı sırasında davanın tedbir nafakası olarak nitelendirilmesinde bir isabetsizlik yok ise de, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşmuştur.
Adil yargılanma hakkı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinde ve Anayasamızın 36/1. maddesinde düzenlenmiştir. Kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK’nun 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
Gerekçeli karar ile hüküm fıkrasının çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemeyeceğinden kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırı olacaktır.
Yukarıda açıklanan kurallar ve ilkeler çerçevesinde somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; mahkemece tefhim edilen kararda davacı lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmiş, gerekçeli karada ise tedbir nafakası olarak hüküm kurulmuş olmakla kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır. Bu durumda HMK’nun 298/2. maddesine uygun bir kararın varlığından söz edilemez.
Bu itibarla; mahkemece, kısa kararla bağlı olmaksızın ve dosya münderecatına göre, açıklanan hususlar gözönünde tutularak vicdani kanaate göre karar verilmelidir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
2-)Bozma nedenine göre, davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.