Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/7640 E. 2019/168 K. 16.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/7640
KARAR NO : 2019/168
KARAR TARİHİ : 16.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı Belediye’nin 22/12/2010 tarihinde … Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak kendisi hakkında 79.500TL zimmet iddiası ile ihbarda bulunması üzerine hakkında soruşturma başlatıldığını, bu soruşturma aşamasında iddia edilen zimmet açığını Belediye hesaplarına yatırdığını, ne var ki soruşturma neticesinde kendisi hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin karar verildiğini, bunun üzerine davalı hesabına yatırdığı bedelin iadesi amacıyla takip başlattığını ileri sürerek, borçlunun icra takibine karşı yapmış olduğu itirazın iptaline ve takip konusu alacağın %20’sinden fazla olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; davacının bir zararı var ise bunu idareden talep etmesi gerektiğini, davacının Belediye hesaplarında sebep olduğu zararın giderilmesi için ödeme yaptığını açılan davanın haksız ve hukuki dayanağının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, idari yargının görevli olduğu gözetilerek davanın usülden reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan karar Dairemizin 2016/7232 Esas- 2017/15515 Karar sayılı ve 08.11.2017 tarihli kararı ile “Dava konusu uyuşmazlık, davalı Belediye’nin davacı hakkında zimmet suçundan şikayetçi olması sonucu savcılık tarafından yapılan soruşturma sırasında, davacı tarafından ödenen şikayete konu bedelin, soruşturma neticesinde davacı hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi istemine ilişkindir. İdarenin bir tasarrufundan dolayı idare mahkemesine iptal davası açılabilmesi için, idarenin hukuk düzeninde değişiklik yaratan
kesin ve yürütülmesi zorunlu olan bir işleminin bulunması gerekir. Somut olayda, davalı idare tarafından alınmış böylesi bir idari karar ya da tasarruf bulunmamaktadır. Bu durumda idarece alınmış bir karar bulunmadığı anlaşıldığından (ve ortada iptale konu bir idari işlem olmadığından) davaya adli yargı yerinde bakılması gerekirken, mahkemece yazılı gerekçelerle yargı yolu gözetilerek davanın usulden reddedilmiş olması doğru görülmemiştir. ” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra verilen 10.05.2018 tarihli son kararda; davacı … tarafından soruşturma aşamasında yapılan ödemenin, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma maksatlı olduğu, 79.500 TL’yi 02/11/2012 tarihli bilirkişi raporuna göre teslimi yapılan otobüs biletlerinin karşılığı olarak … Belediye Başkanlığı hesaplarına kendi isteği ile yatırdığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, ceza soruşturmasında davacı tarafından ödenen şikayete konu bedelin, soruşturma neticesinde davacı hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle, davacı tarafça davalı kurum hesabına otobüs biletleri karşılığı olarak yatırılan 79.500 TL’nin tahsili amacıyla yapılan takibe vaki itirazın iptaline ilişkindir.
Bilindiği üzere, ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda Türk Borçlar Kanunu’nun 74.maddesinde düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesine göre; “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
Görüldüğü üzere TBK’nın 74. maddeleri uyarınca hukuk hakiminin ceza hukuku kuralları ile bağlı olmadığı, ceza mahkemesi kararları karşısında hukuk hakiminin bağımsızlığı hükme bağlanmış bulunmaktadır. Her ne kadar kanun maddesinde, yalnızca kusur unsuruna değinilmiş ise de bağımsızlık etkisinin uygun illiyet bağı ve hatta fiil yönünden de geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Aynı durum, madde metninde zikredilmeyen mahkumiyet kararları için de geçerlidir. Hukuk hakimi, ceza kararlarını ve orada yer alan değerlendirmeleri serbestçe gözönünde tutarak ondan yararlanabilir.
Hukuk hakiminin bağımsızlık ilkesi, ceza hukukuyla medeni hukukun amaçlarının, haksız fiile suçun unsurlarının kabul ve oluşumunun, her iki hukuk dalında yargılama usulü ile delillerin takdirinin farklı olmasına dayanmaktadır. Haksız fiil unsurlarının her iki hukuk dalında ifade ettikleri anlam birbirinden farklıdır.
Hukuk hakimi, ceza kararları karşısında kusurun varlığı ve derecesi, zarar miktarının tayini yönünden bağımsızdır. Maddi fiilin tespitinde hukuk hakimi dilerse, kendi açısından yeni bir tespit ve araştırma yapabilir.
Ne var ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Hukuk hâkiminin, aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda tamamen bağlı olacağı gerek öğreti gerekse de yargısal uygulamada istikrarla kabul edilmektedir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/11-413 Esas ve 2012/901 Karar sayılı ilamı) Hal böyle olunca, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK, 10.01.975 gün ve 1971/406 E., 1975/1 K.; HGK, 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E., 1985/21 K. sayılı ilamları).
Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında somut olayda; davacı hakkında zimmet suçunun işlendiği iddiasıyla başlatılan ceza soruşturmasında alınan bilirkişi raporunda, bilet zimmet ve kayıt defterleri ile banka kayıtlarının uyumsuz olduğu bu nedenle yapılan incelemede zimmetin tespit edilemediği belirtilmiş, … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, iddialara yönelik somut olgulara dayanan delil elde edilemediği, yeterli suç şüphesinin bulunamadığı gerekçesiyle şüpheli … hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, hukuk hakiminin ceza kararları ve oradaki değerlendirmeler ile bağlı olmadığı, kusurun varlığı ve derecesi, zarar miktarının tayini yönünden bağımsız olduğu ve bu nedenlerle maddi fiilin tespitinde dilerse, kendi açısından yeni bir tespit ve araştırma yapabileceği düşünülerek, davacının zimmet eylemi nedeni ile sorumluluğunun tespiti açısından konusunda uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yukarıdaki gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’ un 440 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.