Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/7194 E. 2019/6457 K. 10.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/7194
KARAR NO : 2019/6457
KARAR TARİHİ : 10.09.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 10/09/2019 tarihinde taraflardan kimsenin gelmemiş olması nedeniyle işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; … İlçesi … Mahallesi … Ada 2 parsel üzerinde villa inşa etmekte olan davalı ile protokol imzalayarak kar payı ortaklığı kurduğunu; bu bağlamda (protokol ve anlaşma gereği) taşınmazda ortak olduğu 1 adet villa için 105.000 TL harcama yaptığını; ancak davalı ile ihtilafa düştüklerini ve anlaşmanın bozulduğunu; bu nedenle, ihtarname keşide ederek, harcadığı 105.000 TL’nin iadesini istediğini, davalının ise iadeye yanaşmadığını ileri sürerek; 105.000 TL alacağın faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı …; davacının, protokolde belirtildiği gibi 1029 parseldeki ¼ hissedeki ortaklığına karşılık kendisinin yapacağı bina ve ortak giderleri bizzat karşılayacağını taahhüt etmesine rağmen, taahhüdünü yerine getirmediğini; bu adi sözleşmeye diğer ortak …in uyduğunu ve gerekli katkıları yaptığını; ancak, daha sonra da davacının herhangi bir katkı yapmadığını görünce, …’in ödediği paraları kendisinden talep ettiğini ve aralarında yazılı anlaşma ve ödeme planı yapılarak 120.000 TL ödediğini; davacının, hiçbir katkı yapmadan, sanki para yatırmış gibi, hak talep etmesinin haksız kazanç olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacının, davalıya inşaat yapımına ilişkin olarak katkı yaptığını ispat edemediği gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen hüküm, davacı tarafın temyizi üzerine, Dairemizin 18/06/2013 tarihli ve 2013/6119 E. 2013/10462 K. sayılı ilamıyla; davada, taraflar ile dava dışı ortak … arasında kurulan adi ortaklığın fesih ve tasfiyesinin istenildiği, bu nedenle öncelikle dava dışı ortak …’in davaya dahil edilmesinin sağlanması, sonrasında ise 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1 inci maddesi atfıyla Türk Borçlar Kanunu’nun 642 nci maddesi ve devamı hükümlerine göre adi ortaklığın tasfiye işleminin gerçekleştirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Bozma ilamı uyarınca davaya dahil edilen davalı … ; davalı … ile taşınmazı birlikte satın aldığını, taşınmazın alımı sırasında davalı …’e verilmek üzere 125.000 TL’yi davacıya teslim ettiğini, ancak davacının sadece 105.000 TL’yi teslim ettiğini öğrendiğini, bu nedenle 25/07/2010 tarihli adi yazılı belge ile davacının arsasını sattığında 18.125 TL’yi geri ödeyeceğini taahhüt ettiğini, 2010 yılında davacının taşınmazda yapılan 1 adet villa için kendisi ile ortak olmak istediğini, bu isteğin kendisi ve davalı … tarafından kabul edildiğini, davacının harcamalara payı oranında katılmasının şifahen kararlaştırıldığını, ancak davacının giderlere katılmadığını, anlaşmaya uyulmaması nedeniyle zorda kaldığını ve davalı …’e ortaklığı devam ettiremeyeceğini bildirdiğini, davalı …’in toplam 120.000 TL bedelli 3 adet senedi kendisine verdiğini, akabinde banka aracılığı ile senetleri ödediğini, davacının 25/07/2010 tarihli belge ile taahhüt ettiği borcunu ödememesi üzerine hakkında icra takibi başlattığını, davacının takibe itiraz ettiğini, inşaatla ilgili tüm giderlerin davalı … tarafından yapıldığını savunarak, davanın reddini istemiş, önceki vekilin azli üzerine yeni vekili tarafından verilen 16/09/2014 tarihli dilekçede ise; davacıya para vermediğini, sadece 18.825 TL alacağının olduğunu, adi ortaklıktan ayrıldığını ve koyduğu katılım payını davalı …’ten geri aldığını, ancak ortaklığın kazandığı kardan bir pay almadığını, bu nedenle ortaklık karından payına düşeni talep ettiğini bildirmiştir.
Mahkemece; davacının ödediğini iddia ettiği 105.000 TL katılım payının aslında diğer davalı … ‘e ait ödeme olduğu, davalı …’in daha sonra davalı … ‘e 120.000 TL ödeyerek payını satın aldığı, davacının katılım payı koyma borcunu yerine getirmediği, 10/05/2018 tarihli tasfiye memuru raporunda da bu hususun açıkça ortaya konduğu, katılım payı koyma borcunu yerine getirmeyen davacının adi ortaklığın tasfiyesinden kaynaklı bir alacağı olamayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, davalı …’in maliki bulunduğu … Ada 2 parsel üzerinde inşa edilmekte olan dört adet villadan bir tanesinin yapımı hususunda, taraflar ile bozma ilamı uyarınca davaya dahil edilen … arasında kurulan adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile katkı payının tahsili istemine ilişkindir.
Adi ortaklık sözleşmesi; karşılıklı borçları kapsayan bir sözleşme olmayıp, herkesin belli bir amaca ermek için bir takım borçlar altına girdiği bir sözleşmedir. Bu sözleşmeden doğan borçlar, hukuk bakımından birbirinin karşılığı sayılmaz.
Ortaklık sözleşmesinde, karşılıklı borç yükleyen (satış veya kira gibi) sözleşmelerde olduğu gibi BK’nın 81 inci (TBK’nın 97 nci) maddesi uyarınca, bir akidin borcunu yerine getirmemesi halinde öbürünün de borcunu yerine getirmekten kaçınması söz konusu edilemez. Bir tarafın katılım payı koyma borcunu yerine getirmekten kaçınması diğer tarafa ancak, BK’nın 535 inci maddesinin yedinci fıkrası (TBK’nın 639 uncu maddesinin yedinci fıkrası) uyarınca ortaklığın haklı sebeple feshini isteme hakkını verir ve ortaklık mahkeme kararı ile ortadan kalkar. Ortaklığın feshi, diğer tarafça istenmemiş ise ortaklık sözleşmesi yürürlükte kalır. Buna bağlı olarak, bir tarafın katılım payı koyma borcunu yerine getirmemesi, ortaklığın tasfiyesi durumunda onun hiç pay alamamasına değil, aksine sadece tasfiyede katılım payını taahhüt ettiği oranda alamamasına neden olur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı, katılım payı koyma borcunu ifa ettiğini yasal delillerle kanıtlayamamıştır. Esasen, bu husus mahkemenin de kabulündedir. Bu durumda, davacının katılım payını taahhüt ettiği oranda alamayacağı gözetilerek, ortaklığın tasfiye payından, davacının koyduğunu ileri sürdüğü katılım payı tutarı olan 105.000 TL’nin davalı … yararına değerlendirilmesi suretiyle tasfiyenin yapılması gerekir.
Bundan ayrı, taraflar arasındaki ortaklık, (bir adet) villa yapımına ilişkindir. Ortaklığın mahiyeti ve halen devam ettiği gözetildiğinde, hesap işlerinden anlayan (mali müşavir) tasfiye memurunun ortaklığın mal varlığını belirlemede uzman olmadığı kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, mahkemece; inşaat ortaklığı hususunda yönetici ortak olan davalı … tarafından verilen hesap listesi üzerinde uyuşmazlık olduğu gözetilerek, atanacak uzman tasfiye memurları aracılığı hesap listesinin inşaatta yapılan imalatlarla uyumlu olup olmadığının belirlenerek denetiminin sağlanması, villa inşaatının maliyetinin karar (tasfiye) tarihine en yakın tarihteki olağan rayice göre tesbit edilmesi, ortaklığa dair tüm gelir gider hesabının çıkarılması suretiyle ortaklık malvarlığının belirlenmesi, davacının ortaklığa koyması gereken katılım payı tutarı olan 105.000 TL’nin davalı … yararına değerlendirilmesi, ayrıca davalı …’in ortaklık için yapmış olduğu masraflar ve vermiş olduğu katılım payının iade edilmesi suretiyle tasfiyenin gerçekleştirilmesi gerekirken, uyulan bozma ilamının gereği tam olarak getirilmeden yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nın 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacı tarafa iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/09/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.