Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/6651 E. 2018/13013 K. 19.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/6651
KARAR NO : 2018/13013
KARAR TARİHİ : 19.12.2018

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekeçesinde; Müvekkili …’ in … adlı iş yerinin olduğunu, sözkonusu işyerini 01/01/2011 tarihinde …-… isimli şahıslardan beş yıllığına kiraladığını ve beş yıllık kira bedelini peşin olarak ödediğini, söz konusu dükkanın kafeterya olarak işletileceğinin bu kira sözleşmesinde belirtildiğini, davalı borçlu …’in müvekkili … ile ortak olmak istediğini ve müvekkili …’in kiralamış olduğu mecuru mal sahibi ile ek kira sözleşmesi imzalayarak 21.11.2011 tarihinde … isimli İşyerinin ortak işletilmesi noktasında anlaştıklarını, 05/12/2011 tarihinde davalı borçlu … ile Müvekkili … arasında yapılan protokol ile müvekkilinin … deki hissesinin yarısını davalı borçluya sattığını, davalı borçlunun söz konusu satış bedelini müvekkiline ödemediğini, bunun üzerine müvekkilinin 29/08/2012 tarihinde … Noterliği’nin 3922 yevmiye nolu ihtarnamesini davalı borçluya gönderildiğini, ihtarnamede 20.000,00-TL lik devir hakkının, 1 yıllık işletme gelirinin 10.000,00-TL’si ve işletme de bulunan …, buzdolabı, … marka TV, masa sandalye, çay ocağı kazanları, puflar, çatal, kaşık, bardak gibi malzemelerin fatura bedellerinin ödenmesinin istendiğini, davalı borçlunun ihtarnameye herhangi bir yanıt vermediğini ve ödemede yapmadığını, davalı hakkında … İcra Müdürlüğü’nün 2013/526 Esas sayılı takip dosyası ile icra takibine geçildiğini, söz konusu ödeme emrinin davalı borçluya tebliğ edildiğini, borçlunun bu takibe 12/04/2013 tarihinde itiraz ettiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı tarafından haksız ve kötüniyetli olarak yapılan itirazın iptaline, takibin devamına ve 31.470,00-TL alacağın tahsiline karar verilmesini, takip tarihinden itibaren geçerli olmak üzere alacakları için % 9 oranında yasal faiz uygulanmasına, davalı itirazında haksız ve kötü niyetli olduğundan ve alacakda likit olduğundan aleyhine %20 oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili; Müvekkilinden alacaklı olduğunu iddia eden davacı …’e müvekkili davalının herhangi bir borcu olmadığını, tarafların … isimli işyerini ortak işletmek üzere 05.12.2011 tarihinde bir protokol ve anlaşma yaptıklarını ancak davacı …’in kendi üzerine düşen hiçbir yükümlülüğü yerine getirmeyip, işyerinin bütün masraflarının müvekkili tarafından karşılandığını, müvekkilinin bizzat kendisinin bilfiil işyerinde çalıştığını ve eşi …’ in de cafede müzik yapmak suretiyle çalıştığını, hatta cafede çalışan müvekkili …Bağ Kur priminin de ortak ödeneceğini ve cafeden kendisine bir maaş bağlanacağını , ancak davacı … un bunların hiçbirini yerine getirmediğini, müvekkilinin işyerine kendi cebinden toplam 14.176,75.TL masraf yaptığını, 31.470,00 TL’lik alacağı kabul etmenin mümkün olmadığını, asıl kendilerinin alacaklı olduklarını, davacı tarafın müvekkil aleyhinde açtığı haksız ve mesnetsiz itirazın kaldırılması ve alacağın % 20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini beyanla, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; hisse devir bedeli olan 20.000,00TL nin davacıya ödenmiş olması, işyerinin kâr ettiğinin davacı tarafından ispatlanamaması, davacı tarafından ortaklığa konulan malzemelerin olduğu şekliyle değil ancak tasfiye sonucunda tarafların yaptıkları tüm masrafların karşılanmasından sonra kalan miktarın taraflar arasında paylaşılabileceği, tanık beyanları ile dosya kapsamından taraflar arasında sözleşme imzalanmasından sonra davalının ortaklığa emek ve eşya olarak daha fazla katkıda bulunduğu ve bu bedellerin davacı tarafından ödenmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Temyiz incelemesi yapan dairemizin 2015/17816 esas, 2017/3695 karar sayılı ilamı ile “Davacı ile davalı arasında imzalanan 05.12.2011 tarihli sözleşme ile adi ortaklığın kurulduğu, bu doğrultuda ortaklığa konu …nin işletime açıldığı, sonrasında ise tarafların aralarında anlaşmazlığa düştükleri davacının bu doğrultuda çektiği ihtarname ve açtığı takip dosyasıyla işletme devir bedeli, kâr payı ve işletmeye aldığı eşyaların bedelinden doğan alacağa yönelik icra takibi başlattığı bu suretle bir anlamda fesih ve tasfiyeyi istediği , mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınarak 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması gerektiği,mahkemece, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği ”belirtilerek bozulmuştur.Mahkemece, bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde, tasfiye memurunun sunmuş olduğu 20/02/2017 tarihli bilirkişi raporuna göre ortaklığın 2011 yılında 300 TL, 2012 yılında 1.902,01 TL, 2013 yılında 1.860,84 TL, 2014 yılında 7.015,14 TL zarar ettiği anlaşılmış, tarafların almış olduklarını iddia ettikleri klima, …, TV, masa ve elektronik cihazların ise işletme defterinde kayıtlı olmadığı gibi fiilen de mevcut olmadığı belirlendiğini,gelinen aşama itibariyle Yargıtay bozma ilamındaki birinci aşama sonrasında ortaklığın kar etmediği, aksine zarar ettiği anlaşıldığı gibi ortaklık adına kayıtlı ve işletme defterine kayıtlı bir malvarlığı da bulunmadığı da anlaşılmakla,ikinci aşamaya geçilmesi mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine , karar verilmiş,hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Mahkemece bozma kararına uyulmuştur. Kural olarak bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Somut olayda, mahkemece; bozmaya uyma kararı verilmiş ise de, bozma kararının gerekleri tam olarak yerine getirilmemiş, bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılmamış, bozmaya uygun karar verilmemiştir.Şöyle ki; mahkemece bozma ilamı doğrultusunda, yeni bir bilirkişi raporu alınmış ise de; bilirkişi raporunun hükme esas alınacak yeterlilikte olmadığı anlaşılmaktadır. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.Bu durumda mahkemece, yapılacak ilk iş, bilirkişi heyetinden benzer nitelikte bir cafede olması gereken eşyaların tespiti istenerek,ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli,akabinde yönetici ortak olan davalıdan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.Bütün bu açıklamalar ışığında; uyuşmazlığın, yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek , mahkemece öncelikle dosyanın önceki bilirkişi dışında bir bilirkişiye verilerek, bilirkişiden davacının davalı taraftan isteyebileceği bedelin hesaplanması konusunda taraf ve Yargıtay denetime elverişli bir rapor alınması, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu benimsenerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.12.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.