Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/6122 E. 2018/12639 K. 11.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/6122
KARAR NO : 2018/12639
KARAR TARİHİ : 11.12.2018

MAHKEMESİ:SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 11.12.2018 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; taraflardan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve işin evra üzerinden incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili; davacı ile davalılardan … ile … ve davalılardan …, …, …, … ve … arasında 15.10.2011 tarihli, 5 yıl süreli iki ayrı kira sözleşmesi bulunduğunu, sözleşmelerle adı geçen davalılardan 2 adet dükkan kiralandığını, her iki dükkana dekorasyon yapıldığını, kira ilişkisi devam ederken kiraya verenler dışındaki bir kısım kat maliklerinin ana yapının riskli olup olmadığına ilişkin 6306 sayılı Yasa gereği tespit yaptırdıklarını, neticede binanın riskli olduğuna karar verilip, apartman yönetim kurulu toplantısında binanın yıktırılmasına karar verildiğini ve davacının taşınmazı 29.08.2013 tarihinde tahliye ettiğini; davacı tarafından delil tespiti yaptırılıp, bilirkişilerce 167.877 TL dekorasyon bedeli belirlendiğini; kiraya verenlerin sözleşme boyunca mecuru kullanıma uygun bulundurmadıklarından ve bina gizli ayıplı olduğundan mecurların metrekareleri oranında dekorasyon bedelinden sorumlu olduklarını; kiraya verenler dışındaki davalılar olan kat maliklerinin de bina yıkılıp yeniden yapıldığından değeri artacağından komşuluk ve fedekarlığın denkleştirilmesi ilkesi gereğince sorumlu olduklarını ileri sürerek; şimdilik, 50.000 TL tazminatın kiraya verenlerden, 50.000 TL tazminatın ise kat maliklerinden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı kiraya verenler; her iki sözleşmede de kiracının dekorasyonları kendisinin yapacağına ilişkin hüküm bulunduğunu ve tahliye sırasında sözleşmeler gereğince dekorasyon bedeli talep edilemeyeceğini; ayrıca, söz konusu yasanın kiraya verme aşamasında yürürlükte bulunmadığını, sözleşmenin hukuki ve fiili imkansızlık nedeni ile sona erdiğini, binanın riskli olduğuna ilişkin yapılan tespite itiraz ettiklerini, apartman yönetim kurulu toplantısında binanın yıkılması için oy vermediklerini, durumu kiracıya bildirdiklerini, bina yeniden yapıldıktan sonra tekrar davacıya kiraya verebileceklerini belirterek; davanın reddini istemişlerdir.Diğer davalı kat malikleri de davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece; kiraya verenin kusurlu davranışları sonucu oluşan imkansızlık hallerinde, kiracının, bu yüzden uğradığı zararın tazminini isteyebileceği, kira sözleşmesi yapıldıktan sonra yürürlüğe giren bir yasa olan 6306 sayılı Yasadan kaynaklı olarak binanın yıkıldığı tüm bu işlemlerde kira sözleşmesinin tarafı olan ve binadaki kat maliki olan davalıların kusurları bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; 6. Hukuk Dairesinin 25.01.2016 tarihli ve 2015/7677 E.-2016/346 K. sayılı ilamı ile “… Davacı ile davalı kiraya verenler arasında 15.10.2011 tarihli ve 5’şer yıl müddetli kira sözleşmeleri düzenlendiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı her iki dükkanın ara duvarlarını kaldırarak birlikte kullanmış ve dükkanlara sözleşmenin 5 yıl süreli olması nedeniyle bir kısım dekorasyon harcamaları yapmıştır. TBK’nun 301. maddesinde ”Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür ” düzenlemesi; aynı yasanın 308. maddesinde de ”Kiraya veren, kusuru olmadığını ispat etmedikçe, kiralananın ayıplı olmasından doğan zararları kiracıya ödemekle yükümlüdür” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu durumda, kiraya verenin sorumluluktan kurtulması için kusuru olmadığını ispat etmesi gerekmekte olup yasa değişikliği kusuru ortadan kaldırmaz. O halde, davalı kiraya verenler bakımından işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir….” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davalıların taşınmazın ilk kiraya verildiği tarihte kiralananın riskli yapı olduğundan haberdar olduğuna ve kiralananı mevcut haliyle bilerek kiralayıp, riskli yapı kararının sırf kiracıyı tahliye etmek amacı ile çıkartıldığına ilişkin dosyada bir delil de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Yargıtay’ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme, uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi; hükmün bozma kararı kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bozmaya uyulmakla, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğar.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup; Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz. (Aynı yönde …nun 26.2.1986 gün ve 1986/1-50 E.-174 K.; 11.5.1994 gün ve 1994/8-252 E.-314 K.; 1.12.1999 gün ve 1999/18-1041 E.-1006 K.; 11.5.2005 gün ve 2005/2-315 E.-333 K.; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E.-573 K. sayılı ilamları).Bu ilkeler ışığında somut olayda; yerel mahkeme bozma kararına uymakla birlikte bozma gereğini yerine getirmemiştir. Zira; bozma ilamında, TBK’nun 301. maddesinde ”Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür ” düzenlemesi, aynı yasanın 308. Maddesinde de ”Kiraya veren, kusuru olmadığını ispat etmedikçe, kiralananın ayıplı olmasından doğan zararları kiracıya ödemekle yükümlüdür” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu durumda kiraya verenin sorumluluktan kurtulması için kusuru olmadığını ispat etmesi gerekmekte olup yasa değişikliği kusuru ortadan kaldırmaz. O halde davalı kiraya verenler bakımından işin esasının incelenmesi yani tazminat miktarının hesaplanması gerektiği belirtildiği halde, mahkemece; yeniden davalıların kusurlu olmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir. TBK.nun 301. maddesinde de belirtildiği gibi, kiraya verenlerin sözleşme süresince kiralananı, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür ve bu yükümlüğün ihlali durumunda oluşan zararlardan da sorumludurlar. Bu nedenle; davacı tarafından yapılan imalat kalemlerinin imalat tarihi itibariyle yıpranma payı düşülmüş bedellerinin, sözleşme hükümleri uyarınca 5 yıllık sözleşme süresinden tahliyeden sonraki kalan kira süresi ile orantılı olarak tespiti ve sökülüp götürülebilecek imalatların istenemeyeceğinin de nazara alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı taraf yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.