Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/5684 E. 2018/12147 K. 28.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/5684
KARAR NO : 2018/12147
KARAR TARİHİ : 28.11.2018

MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki ziynet alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, davalılar tarafından verilen çeyiz senedine göre altın ve eşyalar dışında ayrıca 24.800 Alman Markın verilmesinin kararlaştırıldığını, talep etmesine rağmen bedelin ödenmediğini belirterek; fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla 25.000,00 TL’nin ( 24.800 Alman Markı karşılığı) dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, çeyiz senedine ait yükümlülüklerinin yerine getirildiğini, çeyiz senedinde yazılı dava konusu bedelin eşyalara karşılık yazıldığını, eşyalarında yurt dışında alındığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan karar Dairemizin 2016/19727 Esas-2017/8661 Karar sayılı ve 31.05.2017 tarihli karar düzeltme kararı ile “Dosyanın incelenmesinde; tarafların 28/04/2000 tarihinde evlendikleri, evlendiklerinde davalı koca ve babası tarafından borçlu sıfatıyla çeyiz senedi imzalandığı, çeyiz senedine göre bir kısım eşya ve altın miktarları yazıldıktan sonra, not kısmında “toplam borcu …’a 24.800 Alman Markı borçlanmıştır” şeklinde ifadenin eklendiği görülmektedir. Senette yazılı eşya bedellerinin toplamının 17.900 Alman Markı olduğu dikkate alındığında toplam borç ile eşya bedellerinin çeliştiği anlaşılmaktadır. Mahkemece; uyuşmazlıkta ispat külfetinin davalı tarafta olduğu gözetilmeksizin, çeyiz senedinde belirtilen bedelin eşyalara karşılık yazıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. O halde, mahkemece; dava konusu çeyiz senedinde yazılı “toplam borcu …’a 24.800 Alman Markı borçlanmıştır” ifadesi konusunda eşyalara karşılık yazıldığına ilişkin iddiasının ispat külfetinin davalılarda olduğu kabul edilerek, sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir. ” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra verilen 05.06.2018 tarihli son kararında; davacının davasının kabulüne, 29.545 TL’nin 25.000 TL’sinin dava tarihinden itibaren geriye kalan 4.545 TL’sinin ise ıslah tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, çeyiz senedinden kaynaklı alacak talebine ilişkindir.
Bozma kararından sonra yapılan yargılama sırasında, davacı davasını ıslah etmiş ve mahkeme de bu ıslahı dikkate alarak hüküm kurmuştur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 177. maddesinde belirtildiği üzere, ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Mahkemece, tahkikat aşamasının tamamlanmasının ve karar verilmesinin ardından verilen bozma kararından sonraki yargılama aşamasında ıslah yapılması mümkün değildir.
Uyuşmazlığın açıklanan bu niteliği karşısında, medeni usul hukukunda ıslah kurumu hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Islah kurumu, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 83’üncü ve ardından gelen maddelerinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun ise 176’ncı ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Islah, davacı veya davalının, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamındaki usul işlemlerini, karşı tarafın iznine ve hâkimin onayına bağlı olmaksızın belli kurallar çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmesini sağlayan bir usul hukuku kurumudur.
Islahın yapılması bakımından kanunda bir sınırlama yapılmıştır. HMK’nın 176’ncı maddesinde (HUMK m. 83), davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; HMK’nın 177’nci maddesinde (HUMK m. 84, 85) ıslahın tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir.
Yargıtayın bozma kararı üzerine, davanın yeniden ilk derece mahkemesinde görülmesi aşamasında ıslah yapılıp yapılmayacağı konusunda ise kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu konuda 1086 sayılı HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde ıslah, tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay’ca hüküm bozulduktan sonra tarafların bu yoldan faydalanması mümkün değildir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 84’üncü maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğü ve temyiz faslında da bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla 84’üncü madde ile getirilen bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hâllerde işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O hâlde ıslahla ilgili kuralların yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanarak bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 06.05.2016 gün ve 2015/1 E.- 2016/1 K. sayılı kararında 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına benzer gerekçelerle “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ise, Dairemizin 31.05.2017 tarihli karar düzeltme ilamı sonrasında mahkemece yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporu sonrasında davacı tarafça 13.05.2018 havale tarihli ıslah dilekçesinin sunulduğu, mahkemece söz konusu ıslah dilekçesi dikkate alınmak suretiyle hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki,yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da nazara alındığında bozmadan sonra ıslah yapılamayacağından mahkemece bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/11/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.