Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/5261 E. 2019/449 K. 23.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/5261
KARAR NO : 2019/449
KARAR TARİHİ : 23.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; … 3.Noterliğinin 13/06/2008 gün ve 4361 yevmiye no.su ile davalılardan … ile adi ortaklık sözleşmesi imzaladığını, sözleşmenin konusunun … Saray Otelinin işletilmesi olduğunu, davalı … ile davalı …Ş. arasında bu adi ortaklık sözleşmesine dayalı olarak 14/02/2008 tarihinde kira sözleşmesi imzalandığını, kendisinin söz konusu kira sözleşmesine kefil sıfatı ile imza attığını, davalı …’in 05/06/2008 tarihinde otel ve restoran kafeterya işletmeciliği sicilini aldığını, kendisinin davalı … ile adi ortaklık sözleşmesi yapmadan evvel otelin sahibi olan … A.Ş. ve diğer davalı … ile otelde yapılacak tadilatlar hususunda mutabakat sağladığını ve otele yönelik tadilat masraflarının kira bedelinden düşüleceği yönünde uzlaşıldığını, ancak davalı …’in bu harcamalar yapılırken maddi anlamda herhangi bir katkısı olmadığını, kendisinin sözleşme gereği yükümlülükleri tek başına yerine getirdiğini ancak otelin faaliyete hazır hale getirip çalıştırmaya başladıktan sonra davalı …’in vergi levhasını kendisinden habersiz bir biçimde diğer davalı …’in adına geçirdiğini ve kendisine otel üzerinde herhangi bir hakkının olmadığını belirterek otelden ayrılmasını, ortaklıktan çekilmesini sağladığını ileri sürerek yapmış olduğu 10.000 TL masrafın, sebepsiz zenginleşme hükümleri doğrultusunda davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …; davanın zamanaşımı süresinin geçtiğini, … Saray otelini 14/02/2008 tarihinde kiraladıktan sonra kira sözleşmesinin kefili olan davacının teklifi ile otelin biran önce işletmeye açılıp işletilmesi hususunda … 3.Noterliğinde 13/06/2008 gün ve 3461 yevmiye nolu adi ortaklık sözleşmesi yapıldığını, eksiklikler
olmasın rağmen bazı tadilatlar, masrafları davacı ile birlikte kurdukları adi ortaklıkça yapılıp oteli işletmeye açtıklarında, elde ettikleri gelir ile tadilat için yapılan harcamaları karşılamak bir yana, otelin zaruri işletme giderlerini dahi karşılayamadıklarını, davacının da onayı ile kira sözleşmesinin feshedildiğini, davacı ile yapmış bulunduğu adi ortaklık hükümlerine göre karın da zararın da ortak olduğunu, yapılan masrafların da esasen birlikte karşılandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalılar … Boru San.ve Tic.A.Ş ile …; davacı ile davalılar arasında herhangi bir hukuksal ilişki bulunmadığını, davalıların sebepsiz bir zenginleşmesi olmadığnı, davanın zamanaşımı süresinin geçtiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece özetle; davalıların herhangi bir sebepsiz zenginleşmeleri olmadığı gerekçesi ile tüm davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının diğer davalılara ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacının davalılardan …’e ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Tüm dosya kapsamından; davacı ile davalı …’in … 3.Noterliğinin 13/06/2008 gün ve 4361 yevmiye no.su ile imzaladıkları sözleşme ile davaya konu otelin işletilmesi konusunda aralarında bir adi ortaklık kurdukları, ortaklığın; davalı … adına olan otel işletmeciğinin diğer davalı …’in kendi adına aldığı 27.04.2010 tarihinde fiilen sona erdiği anlaşılmaktadır.
Davacı eldeki dava ile, ortaklığın devamı sırasında ortaklık adına yaptığı masrafların davalının payına düşen kısmını talep etmekte olduğundan, fiilen sona eren adi ortaklıkta davacının talebinin adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin olduğu kabul edilip, tasfiyenin mahkemece bizzat yapılması gerekmektedir.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
Tasfiye usulünü düzenleyen TBK’nın 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oy birliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.
Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.)
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.
Hal böyle olunca mahkemece; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK’nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
O halde, mahkemece; bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis edilmesi gerekirken,bu şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bendde açıklanan nedenle temyiz eden davacının sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bendde açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davacının yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.