Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/4880 E. 2018/11537 K. 14.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4880
KARAR NO : 2018/11537
KARAR TARİHİ : 14.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali tescil – alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı ;davalı adına kayıtlı 338 ada 190 parsel sayılı taşınmazın 2.Normal Katındaki 2 No’lu meskenin arsa payını 1999 yılı sonunda 2.500,00 TL’ye satın aldığını; davalı ile aralarındaki anlaşmaya göre, dava konusu taşınmazın kat irtifakı projesinde 2.Normal Kat 2 No, olarak gözüken bağımsız bölümün inşaa edilip adına tapuda tescil yapılacağının kararlaştırıldığını; 2002 yılında tüm malzeme, işçilik bedelleri dahil toplamda ortalama 25.000,00 TL para harcayarak inşaatı tamamladığını buna rağmen, davalının taşınmazın tapusunu vermediğini ileri sürerek; dava konusu bağımsız bölümün tapusunun iptali ile adına tesciline; mümkün olmadığı takdirde, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, belirsiz alacak olarak yapılacak keşifte belirlenecek dairenin rayiç bedelinin, dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, 70.650 TL daire bedelinin yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 14.04.2015 gün, 2014/13633 Esas, 2015/6300 Karar sayılı ilamı ile ” …Dosyadaki yazılara göre, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerektiği, … davacının, kullanımda olması nedeniyle iade etmesi koşuluyla yaptığı binanın bedelini isteme hakkı bulunduğu gözetilerek; bu yöne ilişkin davanın henüz sebepsiz zenginleşme olgusu gerçekleşmediğinden dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, …geçersiz satış sözleşmesi nedeni ile ödenen bedelin davacıya iadesine karar verilmesi yönündeki değerlendirmede bir isabetsizlik yok ise de, satış bedeli olarak davalıya yapılan
ödemenin ifanın imkansız hale geldiği tarihteki güncellenmiş değerine hükmedilmesi gerektiği, ayrıca davacının satın aldığı taşınmazı iade etmeden, ödediği satış bedeli için faiz de talep edemeyeceği, bu nedenle , dava tarihinden itibaren bu talep yönünden faiziyle birlikte tahsile karar verilmiş olmasının da doğru olmadığı” gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacının tapu iptal ve tescil davasının reddine, alacak davasının kısmen kabulü ile, 27.782,46 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ve faize dair talebin reddine karar verilmiş, hüküm tararlarca temyiz edilmiştir.
Dava; davacının harici satım sözleşmesine dayalı olarak açtığı tapu iptali tescil mümkün olmadığı takdirde ödenen arsa bedelinin ve taşınmazın( bağımsız bölümün ) inşası için harcanan bedelin taşınmaz rayiç değerine göre belirlenerek ödenmesi istemlerine ilişkindir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki ikinci ve üçüncü bentler kapsamındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacının dava konusu bağımsız bölümün inşası için ödediği bedelin iadesi istemine ilişkin temyizi yönünden ;
Her ne kadar mahkemece Dairemiz bozma kararına uyulmuş ise de, bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.
Dairemiz bozma ilamında; “… Dosya kapsamından; mahallinde yapılan keşifte düzenlenen keşif tutanağında, davacının; davalıdan satın aldığı taşınmaz üzerine 1999 yılında evi yapmaya başlayıp 2002 yılında bitirdiğini, halen bu evi yaptırdığı andan itibaren kendisinin kullandığını beyan ettiği görülmektedir.
Bu durumda, gerek davacının keşif tutanağına geçirilen beyanları, gerekse davalının savunması doğrultusunda; taşınmazın, halen, davacının kullanımında olduğu anlaşıldığından; davacının, kullanımda olması nedeniyle iade etmesi koşuluyla yaptığı binanın bedelini isteme hakkı bulunduğu gözetilerek; bu yöne ilişkin davanın henüz sebepsiz zenginleşme olgusu gerçekleşmediğinden dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği… ” belirtilmiş, mahkemece bozma ilamına uyulduğu belirtilerek yargılama yapılarak karar verilmiş ise de; bu istem yönünden kurulan hükmün usulen verilen bir red kararı şeklinde değil fazlaya ilişkin istemin reddine denerek esastan red şeklinde kurulduğu anlaşılmıştır.
Dairemiz bozma ilamında da işaret edildiği üzere; dava, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre açılmış olup, sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak iade isteminde bulunulabilmesi için, bir tarafın malvarlığının diğer tarafın malvarlığı aleyhine çoğalması gerekir. Buna göre sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Zenginleşen, başkasının malvarlığından veya emeğinden haklı bir sebep olmaksızın elde ettiği zenginleşmeyi geri vermek zorundadır. (TBK m.77/1)
Bunun için de, öncelikle iade borcunun kapsamı belirlenmeli, fakirleşme ve zenginleşme zamanı tesbit edilmelidir.
Temyiz incelemesine konu eldeki dava ile benzer konulu davadaki 22.02.1991 gün 1990/1-1991/1 sayılı İBK kararı gereği “ Paydaşlardan birinin taşınmaz mal üzerinde yaptığı masraflar nedeni ile diğer paydaşın mamelekindeki artış, bu masrafın yapıldığı tarihte değil, şuy’un giderilmesi yoluyla satışın yapıldığı ve taşınmazın satış bedelinden payın alındığı tarihte gerçekleşir.”
Bu bağlamda, davacının, taşınmaza yaptığını iddia ettiği iyileştirme giderlerini sebepsiz iktisap hükümleri uyarınca davalıdan isteyebilmesi için yaptığı giderlerin mal varlığından çıkmış ve davalı tarafın mal varlığına geçmiş olması şarttır.
Somut olayda; davacı dava tarihi itibariyle dava konusu taşınmazda oturmakta olup, davacının taşınmazı yargılama sırasında terk ettiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece; her dava açıldığı zaman ki koşullara göre değerlendirileceği genel prensibi nedeniyle, temyize konu davanın açıldığı tarih itibariyle, davacının davaya konu taşınmazı kullanmaya devam ettiği bu şartlar altında davacı aleyhine davalının sebepsiz zenginleşmediği nazara alınarak, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığından bahisle, hukuki yarar yokluğundan HMK’nun 114/1-h bendi uyarınca ; davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde esastan red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bozulması gerekmiştir.
3- Davacının davalı taraf lehine hükmedilen vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazları yönünden;
Davacı dava dilekçesinde arsa satış bedeli ile bina imalatı için yaptığı harcamaları talep etmiş olup, 25.000 TL dava değeri üzerinden belirsiz alacak davası açmıştır. Mahkemece, arsa satım bedeli yönünden satım bedeli 2.000 TL olarak kabul edilerek bilirkişi marifetiyle denkleştirici adalet ilkesi gereğince tespit edilen 27.782,46 TL bedel üzerinden kısmen kabul kararı verilmiştir. Davacı arsa satım bedeli talebini 2500 TL olarak ileri sürmüş, bu talebin yanısıra taşınmaz inşa bedeli karşılığı olarak bedel isteminde de bulunmuştur. Talebinin tamamını yargılama sırasında 75.650 TL’ye yükseltmiş, mahkemece yükseltilen talep miktarından arsa satım bedeli olarak davacı lehine hükmedilen 27.782,46 TL düşülmek suretiyle reddedilen kısım belirlenerek bu bedel üzerinden vekalet ücretine hükmedilmiştir.
Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 30 Aralık 2017 tarihli AAÜT’nin 13. maddesinin birinci fıkrasına göre “Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.”
Aynı tarifenin 7. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca da ; “Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur. ”
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda 2.500 TL’nin denkleştirici adalet ilkesine göre ulaşacağı değerin 34.728,07 olacağı 2.000 TL olarak kabulü halinde ise, 27.782,46 TL olacağı tespitine yer verilmiştir. Davada; davacı arsa satım bedeli ödediğini idda etmiştir. Bu nedenle isteme yönelik reddedilen miktar ( 34.728,07 — 27.782,46 TL ) 6.945,61 TL olacağından bu tutar üzerinden nispi vekalet ücreti hesabı yapılması gerekmektedir. Oysa mahkemece ıslahla arttırılan miktar toplamı olan 75.650 TL’den mahkemece hükmedilen 27.782,46 TL düşülerek davalı lehine nispi vekalet ücretine hükmedildiği anlaşılmıştır.
Davacı taleplerini ayırmaksızın ıslah ile talep miktarını 75.650 TL’ye yükseltmiş olup, yükseltilen bu tutar içerisinde biina inşa bedelinin de bulunduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. davacının bina inşa bedeli talebi yönünden; ikinci bentte açıklandığı üzere, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği düşünülerek maktu vekalet ücreti hesabı yapılması gerekmekte olup, mahkemece bu istem yönünden de esas üzerinden verilen karar nedeniyle nispi vekalet ücreti hesabı yapılarak davalı lehine hükmedilen vekalet ücretinde hataya düşüldüğü açıktır.
Bu itibarla; mahkemece davalı taraf lehine hükmedilecek vekalet ücreti hesabında; arsa satım bedeli istemine yönelik reddedilen miktarın 6.945,61 TL olduğu ve bu tutar üzerinden nispi vekalet ücreti hesabı yapılması gerektiği, bina inşa bedeline ilişkin istem yönünden ise, redde dair kararın dava şartı yokluğu nedenine dayalı olarak verilmesi gerektiği düşünülerek bu kısma ilişkin doğrudan maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, ıslah ile arttırılan dava değerinin tamamından arsa satım bedeli yönünden kabul edilen tutar düşülerek yapılan nispi vekalet ücreti hesabına göre, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenle davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu davalı yönünden açık olmak üzere, 14.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.