Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/2295 E. 2018/10609 K. 25.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2295
KARAR NO : 2018/10609
KARAR TARİHİ : 25.10.2018

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı ;davacının murisi ile, davalıların murisi arasında minibüs işletilmesi konusunda adi ortaklık yapıldığını; önceleri bir sıkıntı yok iken, sonradan taraf murislerinin ölmesi sonucu, davalıların minibüsü çalıştırmaya devam etmelerini istediğini, daha sonra davalıların, ortaklığın varlığını inkar edip, 11.03.2009 tarihinden itibaren kazanç paylarını ödememeye başladıklarını ileri sürerek; taraflar arasındaki … plakalı minibüs ve bu minibüse ait hat üzerinde adi ortaklıklarının bulunduğunun tespiti ile, minibüs ve hattın 1/2 payının adına kayıt ve tesciline olmadığı takdirde rayiç değerinin faizi ile birlikte, ayrıca ½ paya isabet eden kazanç miktarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 12/08/2013 tarihli ıslah dilekçesiyle; tanık beyanları sonrası adi ortaklığın murisleri ile davalıların annesi(murisin kız kardeşi) arasında kurulduğunu, minibüsün derneğe kayıtlı davalı adına zorunlu olarak yapıldığını beyan etmiştir. Davalı taraf dilekçesinde; murislerinin 1995 yılında vefat ettiğini, taraflar arasında bir adi ortaklık ilişkisinin bulunmadığını, çok eskiye dayanan olaylar hakkında 34 yıl sonra 2009 yılında bir ortaklığın varlığının iddia edilmesinin akla ve mantığa uymayacağını, iddialara ilişkin hiçbir kayıt ve belgenin bulunmadığını, buna göre iddiaların uydurma olduğunu ve davanın zamanaşımına uğradığını savunarak; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davanın ispat edilemediği, böylelikle de taraflar arasında adi ortaklık sözleşmesinin kurulmadığı gerekçesi ile; davanın redine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 2014/18465 esas 2015/4852 karar sayılı 24/03/2015 tarihli ilamıyla;
“…. Dava konusu uyuşmazlık, taraflar arasında adi ortaklık ilişkisinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Her ne kadar, davacı taraf; yargılama sırasında dosyaya sunduğu ıslah dilekçesi ile, adi ortaklığın, davacının murisi ile, davalıların murisinin eşi Gülbahar arasında olduğunu beyan etseler de; davacı tarafından ıslah harcının yatırılmadığı, dolayısıyla da ortada geçerli bir ıslahın bulunmadığı kabul edilerek, davacının dava dilekçesinde bildirdiği iddiaları ile bağlı bulunup, bu iddialarını ispat etmesi gerekecektir.Adi ortaklık sözleşmesi geçerlilik yönünden herhangi bir şekle tabi olmayıp, sözlü yapılan adi ortaklık sözleşmesi geçerli ise de; inkarı halinde, bu ortaklığın varolduğunu ileri süren kişinin, bu ortaklığı, uygulanması gerekli HUMK’nun 287-288 ve 290 maddeleri (HMK madde 200) gereğince ispatı gerekir.Medeni Kanun madde 6 gereğince, “Kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.”Somut olayda; davalı taraf, davacı ile aralarındaki ortaklık ilişkisini reddettiğine göre; ispat yükü, bunu ileri süren davacı tarafa ait olacaktır.Davacı, adi ortaklığın varlığının ispatına yönelik olarak, yargılama sırasında tanıklarını dinletmiş, davacı tanıkları, adi ortaklığın varlığına ilişkin birbirini teyit eden beyanlarda bulunmuşlardır.Bu durumda, mahkeme yapılacak iş; davacı tanıklarının beyanları yeniden değerlendirilip, yeterli görülmemesi durumunda da davacının dilekçesinde “yemin ” deliline dayandığının anlaşılması karşısında; davacı tarafa, davalıya yönelik olarak yemin teklif etme hakkının bulunduğunun hatırlatılması olmalıdır.Hal böyle olunca, öncelikle, taraflar arasında adi ortaklık ilişkisinin bulunup bulunmadığının, yukarıda açıklanan ilkeler gereği araştırılıp saptanması gerekmektedir. Taraflar arasında adi ortaklık ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması durumunda ise, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanunu’nun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.Söz konusu bozma ilamı uyarınca mahkemece; adi ortaklıklığın bulunduğu belirtilmekle; davanın kabulü ile dava konusu 77 M 165 plaka sayılı minibüse ilişkin adi ortaklığın tespiti ile muarazının men’ine, 77 M 165 plaka ve hattın 1/2 payının davacı adına kayıt ve tesciline, TBK 642 ve devamı maddelerine göre tasfiyesine ve tasfiye memuru olarak …’nın atanmasına, tasfiye memuru ücreti olarak 1.000,00 TL ücret takdirine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davalıların sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.Tasfiye usulünü düzenleyen TBK’nun 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.) Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.Hal böyle olunca mahkemece; öncelikle ortaklık sözleşmesinde tasfiye hususunda hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK.nun 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Dosyanın incelenmesinde; adi ortaklığın tespit edildiği, davacı tarafın taleplerinin adi ortaklığın fesih ve tasfiyesini kapsadığı, ortaklığa konu aracın güncel tescil kayıtlarının dosyada yer almadığı, tasfiye aşamalarının uygulanmadığı, tasfiye bilançosunun tam olarak belirlenmediği, tarafların hak ve yükümlülüklerinin saptanmadığı görülmektedir.
O halde mahkemece; bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde 77 M 165 plaka ve hattın 1/2 payının davacı adına kayıt ve tesciline, TBK 642 ve devamı maddelerine göre tasfiyesine ve tasfiye memuru olarak …’nın atanmasına, tasfiye memuru ücreti olarak 1.000,00 TL ücret takdirine karar verilmesi ile yetinilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.