Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2018/2252 E. 2019/7170 K. 26.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2252
KARAR NO : 2019/7170
KARAR TARİHİ : 26.09.2019

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; … ,Mahallesi … Mevkiinde kain … ada 39 pafta ve 14 parselde kayıtlı taşınmazın kiracısı olduğunu, kira sözleşmesinde ilk 4 yıl için aylık kira bedelinin 4.010.000.000 TL, 5. yıl kira bedelinin aylık 16.040.000.000 TL, 6. Yıldan itibaren 15. yıla kadar (15 yıl dahil) kira bedelinin ise 5. yıl için belirlenen kira bedeline Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yıllık kira artışının eklenmesi ile bulunacak bedel olduğunun düzenlendiğini; bu düzenleme doğrultusunda 6. yıldan itibaren davalı idarenin ÜFE oranları üzerinden artış yaparak her yıl kira bedelini belirlemekte olduğunu, ancak 2013 yılı kira bedelinin davalı idare tarafından hiç bir gerekçe gösterilmeksizin ve ÜFE oranı dikkate alınmaksızın %10 olarak belirlenerek aylık kira bedelinin 25.138,00 TL olarak talep edildiğini, 08.05.2013 tarihi itibariyle tahakkuk eden 61.621,38 TL kira bedelinin davalı idare hesabına ihtirazi kayıtla ödendiğini, 2013 yılı kira artışının ÜFE oranı dikkate alınmaksızın %10 olarak belirlenmesinin fahiş olduğunu beyanla taşınmazın 2013 yılı kira bedelinin tespiti ile davalı idare hesabına ihtirazi kayıtla ödenen 61.621,38 TL’den tespit edilecek bedel düşüldükten sonra bakiyenin şimdilik 500 TL’sinin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; kiralanan taşınmazın 18/02/2013-17/02/2014 arası dönem kira parasının sözleşmenin 25. maddesine istinaden davacının bir önceki dönem aylık kirası olan 22.852 TL’ye %10 artış uygulanarak 25.138 TL olarak belirlendiğini, artışın emsal ve rayice göre makul olduğunu belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davanın yerinde olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 02/03/2016 tarih ve 2015/6169 Esas 2016/1569 Karar sayılı ilamı ile “…İşbu sözleşmedeki artış şartı belli ve muayyen değildir. Ancak davacı kiracı ÜFE oranında artışı kabul ettiğine göre ÜFE oranında arttırım yapılmak suretiyle kira bedelinin belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece; bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulü ile; davaya konu … ilçesi, … mah. …mevkii … Ada, 14 nolu parseldeki mecurun 2013 yılı kira bedelinin 23.931,00 TL olarak tespitine, 5.779,40 TL fazla ödenen kira bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-)Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 02/03/2016 tarih ve 2015/6169 Esas 2016/1569 Karar sayılı bozma kararından sonra yapılan yargılama sırasında, davacı davasını ıslah etmiş ve mahkeme de bu ıslahı dikkate alarak hüküm kurmuştur.
Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. HMK’nın 176. maddesinde ıslah; “taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir” olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanun’un müteakip 177.maddesinde ise, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörülmüş olduğundan ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmek ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim, 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; ‘ıslah’ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 84. maddesinin (HMK.177.m) açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği, Yargıtay’ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmış, yine; Yargıtay İçtihadı Birleştime Genel Kurulunun 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E.-2016/1 K.sayılı ilamı ile “Her ne sebeple verilirse verilsin, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine gerek olmadığına” karar verilmiştir.
Yargıtay Kanunu’nun 45/5. maddesi “İçtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, Dairelerine ve Adliye Mahkemelerini bağlayacağı” hükmünü içermektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ise, Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 02/03/2016 tarihli bozma ilamı sonrasında mahkemece yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporu sonrasında davacı vekilince 08.03.2017 tarihli ıslah dilekçesinin sunulduğu, mahkemece de davacı vekilinin söz konusu ıslah dilekçesi dikkate alınmak suretiyle hüküm
tesis edildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da nazara alındığında bozmadan sonra ıslah yapılamayacağından mahkemece bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.09.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.