Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/7350 E. 2019/3303 K. 11.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/7350
KARAR NO : 2019/3303
KARAR TARİHİ : 11.04.2019

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalıdan kiraladığı taşınmazı 2014 yılı ocak ayında tahliye ederek anahtarı teslim ettiğini; kira bedellerinin davalıya elden ödendiğini, davalıya kira borcunun bulunmadığını belirterek; davalının kendisi aleyhine kira alacağının tahsili amacıyla başlattığı …İcra Müdürlüğünün Esas: 2014/1907 sayılı dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile %20 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davacının mecuru boşaltacağını önceden bildirmeden tahliye ettiğini; birikmiş kira borçlarını ödemediğini, elden ödendiği iddiasını kabul etmediğini; kira sözleşmesi ile ödenmeyen kira bedellerine %10 gecikme zammı uygulanmasını kararlaştırdıklarını, mahkemece bu oran yeni yasal düzenleme karşısında kabul edilmezse yasal faizin uygulanmasını kabul ettiğini beyan ederek; davanın reddine ve kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; iddianın ispat edilememesi nedeni ile davanın esastan reddine, karar verilmiş; hüküm, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, icra takibine ilişkin olarak davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
4721 sayılı TMK’nın 6. maddesi uyarınca kural olarak bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran; iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur. İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran taraf o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu, ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin varlığını kanıtlamak durumundadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18/02/2015 tarih, 2013/19 – 1362 E-2015/826 K. sayılı, 20/04/2016 tarih, 2014/13-856 E-2016/523 K.)
Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların yükümlülüğünde ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın, talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur.

Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır (Pekcanıtez Hakan, Atalay Oğuz, Özekes Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 2011, 11.Bası, s. 248 vd).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir . (Y. HGK. , 2014/22-83 E., 2016/27 K. ve 20.01.2016 T. sayılı kararı)
Dava konusu icra dosyasının incelenmesinde; davalı tarafından davacı aleyhine 3.850 TL diğer asıl alacak, 2.669,37 TL diğer faiz alacağı, 350 TL kontrat asıl alacağı, 452,67 TL kontrat faiz alacağı olmak üzere toplam 7.322,04 TL üzerinden 24.02.2014 tarihinde icra takibi başlatıldığı, 3.850 TL diğer asıl alacağın 15.03.2013- 15.12.2013 tarihleri arasındaki aylık 350 TL tutarındaki kira alacağına ilişkin olduğu açıklanmakla birlikte 350 TL kontrat asıl alacağı, 452,67 TL kontrat faiz alacağının neye ilişkin olduğu açıklanmadığı gibi 2.669,37 TL diğer faiz alacağına ilişkin olarak da hesaplamanın doğru yapılıp yapılmadığı incelenmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece; öncelikle, 6100 sayılı HMK ‘nın 31. maddesi gereği hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü kapsamında, davalının dava konusu icra takip dosyası ile istenen kontrat asıl alacağı ve kontrat faiz alacak kalemlerinin neye ilişkin olduğu tek tek açıklatılarak, iddianın açıklığa kavuşturulması, diğer faiz alacağı olarak istenen bedelin ise doğru hesaplanıp hesaplanmadığı konusunda inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile HUMK’nın 428.maddesi uyarınca hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 11.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.