Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/5855 E. 2019/2884 K. 03.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/5855
KARAR NO : 2019/2884
KARAR TARİHİ : 03.04.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davaya konu, birahane olarak kullanılan işyerini 01.03.2006 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile davalılardan 5 yıllığına kiraladığını, taraflar arasında imzalanan protokole göre; birahanenin çalışması için gerekli olan mesul müdürlüğün ruhsat sahibi olan davalılardan … tarafından kendisine kira müddetince verileceğini, askerlik hizmeti sırasında gerekli olduğu taktirde dava dışı babası …’ye verileceğini, yine aynı protokole göre; ruhsat iptali … veya mal sahiplerince yapılması halinde 60.000 TL ve masrafları ödeyeceklerini kabul ettiklerini, …’ın başvurusu ile önce kendisine sonra askerliği nedeni ile …’ye mesul müdürlük belgesi verildiğini, ancak daha sonra yine … tarafından haklı bir sebep olmadan mesul müdürlüğün feshedildiğini ardından da işyerinin çalışma ruhsatını iptal ettirdiğini ileri sürerek, bu durum karşısında işyeri mühürlendiğni ve mecurdan beklenen faydanın sağlanamadığı gibi taraflar arasında imzalanan kira sözleşmesi gereğince aylık kira bedellerinin ödenmeye devam edildiğini ileri sürerek 06.04.2006 tarihli protokolde öngörülen 60.000 TL bedel ile 15.07.2010 tarihinden dava tarihine kadar toplam 20.000TL kazanç kaybının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar; davacı ile davaya konu birahanenin kiralanması için 01.03.2006 tarihli bir kira akdi yapıldığını, kira akdi tanziminde işyerinde bulunan demirbaşlar için 60.000 TL kararlaştırıldığını ancak bedelin tamamının ödenmediğini, dava konusu yapılan 06.04.2006 tarihli Protokolün 4.maddesinde vergi ve sigortanın davacı adına yaptırılacağının, ancak ruhsat ile vergi ve sigorta kayıtlarının farklı olması sebebi ile ruhsatın iptali vuku bulursa …’ın mesuliyeti kabul etmeyeceğini kararlaştırdıklarını, taraflarca davacıya mesul

müdürlük verilmesi, … adına açılacak gelir vergisi, sosyal sigortalar, elektrik, su, doğalgaz ve çevre temizlik vergisinin davacı tarafından ödenmesi konusunda anlaşıldığını ancak birahanenin vergi, sigorta, doğalgaz, elektrik, su, çevre temizlik vergilerinin gününde ödenmesi için davacıya defalarca ricada bulunulmuş ise de bu vergi ve mükellefiyetler için ödeme yapılmadığını, zamanında ödenmediği için … adına büyük borçlar tahakkuk ettirildiğini ve cezalar kesildiğini, bunların ödenmemesi sebebi ile mesul müdürün sözleşmesini feshettiğini, işyerinin bu mükellefiyetler yerine getirilmediğinden kapandığını, kira akdinden kaynaklanan bir kapatma olmadığını, davacının halen kiracı olduğunu, ancak 2010 senesinin 6. ayından beri kiraların ödenmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; mesul müdürlük belgesinin davalının müracaatı üzerine Belediye tarafından iptal edilmesi ve yine davalının müracaatı ile işletme açma ve çalıştırma ruhsatının iptal edilmesi ve işyerinin mühürlenmesinin mesul müdürlük belgesinin verilmemesi sonucuna bağlı olarak gerçekleşmiş olup davalılardan işletme ruhsatı sahibinin bu davranışlarının protokolün 1.maddesine aykırı olduğu, davalıların aynı protokolün 5.maddesi gereğince 60.000,00 TL’yi davacıya ödemeleri gerektiği, davacının vergi dairesinden gelen yazılı tespitlere göre dört aylık kazanç kaybının 2.850,68 TL olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile toplam 62.850,68 TL’nin davalılardan dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm; davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Taraflar arasında düzenlenen 06.04.2006 tarihli protokolün 5. maddesinde; “Ruhsat iptalinin … veya mal sahiplerince yapılması halinde 60.000 TL ve …’nin yaptığı masrafları ödemeyi kabul ve taahhüt ederler. Mal Sahipleri bunu kabul ederler” şeklinde bir hükmün kararlaştırıldığı görülmektedir.
Davacının bu maddeye göre talep ettiği tazminat BK. 158 vd. (TBK’nun 179 vd.) maddelerinde düzenlenen cezai şart niteliğindedir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık ilkesi (Ahde Vefa- Pacta Sunta Servanda) yanında sözleşme serbestisi ilkeleri kabul edilmiştir. Bu kurala göre sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalı ve hükümlerine riayet edilmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi hukuki güvenlik, doğruluk ve dürüstlük kuralının bir gereği olarak, sözleşme hukukunun temel ilkelerinden biridir. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde, edimler arasında mevcut olan denge şartlarının sözleşmenin tümü, birlikte yorumlanarak değerlendirilmelidir. Borçlar Kanunundaki genel kural; tarafların bu sözleşme ile gerçek ve ortak amacın varlığını ortaya koyabilecek şekilde bir düzenleme ve yorum, tüm sözleşmede belirlenen amaç da gözönüne alınarak yapılmalıdır.
Cezai şartı düzenleyen BK.nun 158/1 (TBK.nun 179/1) maddesi; “Akdin icra edilmemesi veya natamam olarak icrası halinde tediye edilmek üzere cezai şart kabul edilmiş ise, hilafına mukavele olmadıkça, alacaklı ancak ya akdin icrasını veya cezanın tediyesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.

Aynı kanunun BK.nun 161/1. (TBK’nun 182/1.) maddesinde; “Akitler, cezanın miktarını tayinde serbesttirler” denilmekte ise de bu serbestlik sınırsız değildir. Maddenin son fıkrasında yer alan; “Hakim, fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir.” hükmü gereğince, hakim taraflarca kararlaştırılan cezai şart miktarının fahiş olup olmadığını re’sen incelemek, fahiş ise ceza miktarını tenkis etmekle (indirmekle) görevlidir.
Bir davada, cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı; tarafların ekonomik durumları, özel olarak borçlunun ödeme gücü, sözleşmenin süresi, alacaklının asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul (adil) ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı esas alınarak belirlenmelidir. Hakimin, bu kuralı uygularken kullanacağı takdir hakkının, Yargıtay denetimine elverişli esaslara dayanması da zorunludur.
Cezai şartın indirilmesini gerektiren hallerde, hakim her şeyden önce alacaklının menfaatini gözönünde tutmalı, menfaatlerin ne dereceye kadar ihlal edildiğini araştırmalı, davalının kusurunun ağırlığını ve tarafların içinde bulunduğu durum gözönünde tutmalıdır. Ceza, alacaklının uğradığı zarar ile ihlal edilen menfaatlerle makul bir surette mütenasip olmalıdır.
Esasen TTK’nun 22. Maddesi gereğince tacir sıfatını haiz borçlu cezai şartın indirilmesini isteyemez ise de, kararlaştırılan ceza tutarı borçlunun iktisaden sarsılmasını, çöküntüye uğramasını mucip olacak ise indirim isteyebileceği uygulamada kabul edilmektedir.
O halde; mahkemece; davalıların sözleşmede belirlenen cezai şartı ödemekle yükümlü olduğu belirlenmekle, borca batıklık ve öz varlığının bulunmamasının cezai şarttan indirim nedeni kabul edilerek hüküm kurulması gerekirken, bu husus düşünülmeden yukarıdaki gibi karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ; Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının reddine; ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalılar yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.