Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/484 E. 2018/11743 K. 19.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/484
KARAR NO : 2018/11743
KARAR TARİHİ : 19.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki ziynet alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı ; davalı ile 2001 yılında evlendiklerini, evlendikten sonra yurt dışında davalının ailesi ile birlikte kalmaya zorlandığını, bu nedenle şiddete maruz kaldığını, davalının kendisini başka bir kişiyle aldattığını, izne geliyoruz diye kandırılıp, pasaportu alındıktan sonra Türkiye ‘ye baba evine yollandığını, düğünde takılan takıların kendisine verileceği söylenmesine rağmen hala verilmediğini, adet ve nitelikleri belirtilen ziynet eşyalarının aynen iadesine, bu mümkün olmadığı taktirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik bedeli 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ıslah dilekçesi ile talebini 138.968,50 TL’ye yükseltmiştir.
Davalılar; davalı …’nın anne ve babası olan diğer davalılara husumet yöneltilemeyeceğini, dava dilekçesinde delil ve tanıklar bildirilmediğinden usule uygun olmadığını ayrıca fazlaya dair hakların saklı tutulması talebinin hukuka uygun olmadığını, davacının davalı …’dan ayrılırken tüm şahsi eşyalarını, ziynet eşyalarını yanında götürdüğünü savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece; davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; ziynet eşyalarının aynen iadesi, bunun mümkün olmaması halinde bedelinin davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. Bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Somut olayda; davacı, ziynet eşyalarının tamamının davalılar uhdesinde kaldığını iddia etmiş davalılar ise, davalı … dışında diğer davalılara husumet yöneltilemeyeceğini, davalı … yönünden de, davacının evden ayrılırken ziynetleri yanında götürüldüğünü savunmuşlardır. Mahkemece; davacının ziynet eşyalarının davalılarda kaldığı vakıasını ispat için tanık deliline dayandığı, dinlenen davacı tanıklarının, dava konusu ziynet eşyalarının davacının elinden zorla alındığı, götürülmesine engel olunduğu yada davalılarda kaldığı hususunda kesin, açık ve görgüye dayalı bilgilerinin bulunmadığı, yemin deliline de açıkça dayanmadığı bu haliyle dava ispat olunamadığından reddine karar verildiği görülmüştür.
Dosya kapsamındaki deliller değerlendirilmiştir.
Davacı tanıkları; davacının kayın validesi ve kayın pederi davalılar ile birlikte kardeşinin düğünü için Belçika’dan Türkiyeye geldiğini, elbiseleri ile baba evine bırakıldığını, yanında valiz ve başkaca eşyalarının olmadığını, davalıların düğüne davet edilmelerine rağmen katılmadıklarını, davacıyı düğün için getirmiş olmalarına rağmen bıraktıktan sonra, arayıp sormadıklarını beyan ettikleri, bu beyanlara ek olarak tanıklardan … beyanında; davalıların davacının altınlarını ve pasaportunu elinden aldıklarını, sonradan akrabaları vasıtası ile pasaportu teslim ettiklerini, ancak ziynetleri vereceklerini söylemelerine rağmen iade etmediklerini ifade etmiştir.
Davalı tanıkları ise; davalı … ile davacının Belçika’da ayrıldıklarını, davacı ile davalılar … ve …’nin Türkiye’ye geldiklerini, hava alanına birlikte gittiklerini beyan ettikleri, davalı tanıklarından …’nın bu beyanın yanı sıra havaalanında X- REY cihazından birlikte geçerken görevlilerin uyarısı üzerine davacının valizinin açtırıldığını, valizin içinden çok sayıda altın çıktığını, altınları ne yapacağını sorduklarını, abisinin düğününde takacağını söylediğini, beyan ettiği diğer tanık …’nın ise; diğer tanıkla uyumlu beyanlarının yanı sıra X- REY cihazından geçerken durdurulmadıklarını, davacının Belçikada valizini hazırlarken altınları valizine doldurduğunu gördüğünü davacının kendisine bu altınları ağabeyinin düğününde takacağını söylediğini, Türkiye’de düğünden sonra taraflar arasında tartışma çıktığını Hülya’nın babasının evine gittiğini ve Belçika’ya dönmediğini ifade ettiği mahkemece davalı tanıklarının beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeniden tanık …’nın beyanının alındığı X- REY cihazından geçerken valizin açıldığı beyanında ısrar ettiği anlaşılmıştır.
Bu haliyle; davalı tanıklarının beyanlarının çelişkili olduğu bu nedenle davalı taraf lehine olan “davacının ziynetleri yanında götürdüğüne dair” ifadelere itibar edilemeyeceği ancak, davacının Türkiye’ye ağabeyinin düğünü için geldiği, asıl niyetinin baba evine dönmek olmadığına dair beyanlarının davalı tanıklarının beyanları ile de doğrulandığı, davacının evden ayrılış şekli ve sonrasında yaşanan olaylar birlikte değerlendirildiğinde ziynetlerin davalıların uhdesinde kaldığının davacı tarafından ispatlanmış olduğunun kabulü gerekir.
Bu itibarla; davacının, davalı …’ın anne ve babası olan diğer davalılarla hep birlikte yaşadığı, Türkiye ‘ye davalı … olmaksızın ağabeyinin düğünü için onlarla döndüğü ve baba evine üzerindeki kıyafetler dışında başkaca bir eşyası olmaksızın ve tamamen kalması niyetinden habersizce bırakıldığına dair iddaları dosya kapsamı ve tanık beyanları ile doğrulanmıştır. Dolayısıyla davacı, ziynet eşyalarının davalılar yedinde kaldığını ispatlamış olup, aksi ise davalılarca kanıtlanamamıştır.
Hal böyle olunca; mahkemece, davacı kadına ait ziynet eşyalarının belirlenen miktar ve nitelikleri ile dava tarihi itibariyle değerleri nazara alınrak, davacıya aynen ya da bedellerinin iadesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.