Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/4750 E. 2018/10575 K. 24.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/4750
KARAR NO : 2018/10575
KARAR TARİHİ : 24.10.2018

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının Mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve dahili davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı … ile aralarında 01.06.1999 başlangıç tarihli kira sözleşmesi bulunduğunu, kiralananın arsa niteliğinde olduğunu ve oto yıkama yeri olarak kullanıldığını, kira sözleşmesi devam ederken dava konusu taşınmazın kiraya veren tarafından 02.06.2000 başlangıç tarihli iki yıl süreli sözleşme ile dava dışı …’a kiralandığını öğrendiğini, 12.07.2001 tarihli ihtarname ile işyeri teslimi ve zarar giderimi hususu davalıya bildirildiği halde işyeri tesliminin sağlanmadığını ve zararın her geçen gün arttığını belirterek işyerinin bir başkasına kiraya verilmesi sebebiyle uğradığı zararlardan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.000.-TL tazminatın 12.07.2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 25.12.2012 tarihinde talebini 60.000.-TL ‘ye çıkararak davasını ıslah etmiştir.Davalı …’in yargılama devam ederken 01.04.2005 tarihinde vefat ettiği, davalının mirasçıları davaya dahil edilmek suretiyle yargılamaya devam edildiği anlaşılmış, davaya dahil edilen mirasçılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen hükmün davacı tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 25.03.2010 tarih 2009/13398 Esas ve 2010/4058 Karar sayılı ilamı ile, “…. Dava konusu ihtilafta uygulanacak zaman aşımı süresi sözleşme ilişkilerindeki zaman aşımı süresi olup 13.08.2004 tarihinde açılan dava tarihi itibariyle zaman aşımı süresi dolmadığından davanın esasına girilip taraf delilleri toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği ” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiş, bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne 01.06.2000- 13.08.2004 dönemleri için bilirkişi kurulu tarafından hesaplanan 9.000.09.-TL ecrimisil bedelinin her dönem için dönem sonundan işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı ve dahili davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Davacının ve dahili davalıların bilirkişi deliline yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 96. (TBK.112) maddesinde alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerektiği, düzenlenmiştir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar; Borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır: kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır.Kâr kaybı, kârdan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kârdan yoksun kalan tarafın malvarlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik yoktur. Burada kârdan yoksun kalan kusurlu fesih yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalır. Kâr kaybı zararının müspet zarar kapsamında bulunduğu şüphesizdir. Elde edilecek fark miktara da net kâr denilir. Bu yönteme uygun kâr kaybı zararı hesaplanırken davacının davalıya ödemesi gereken kira paraları da elbette davacının yapması zorunlu giderler içindedir.Davacı ile kiraya veren … arasındaki 01.06.1999 başlangıç tarihli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kiralanan (oto yıkama yeri), niteliği itibariyle Türk Borçlar Kanunu’nun adi kira hükümlerine tabi olup 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 327. (mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 263. ) maddesi gereğince sözleşmede açık ya da örtülü biçimde bir süre belirlenmiş ise, kira sözleşmesi bu sürenin sonunda kendiliğinden sona erer. Taraflar bu durumda açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Dosyada mevcut belgelerden taraflarca sözleşmenin feshine ya da devamına ilişkin bir ihtar olmadığına göre kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşmüştür. Somut olayda; Davalı kiraya verenin, dava konusu taşınmazı 02.06.2000 tarihli kira sözleşmesi ile dava dışı …’a kiraya verdiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kiraya verenin kira süresince kiralananı kiracının yararlanmasına hazır halde bulundurma yükümlülüğüne aykırı davrandığı, bir 3. şahsın el atmasıyla kiracı kiralanandan yararlanamadığından kiraya veren kiracının zararını ödemekle mükellef olduğu tartışmasızdır. O halde; sözleşmeden dönmeyen kiracı, kusurlu fesih nedeniyle kiraya veren davalıdan kâr kaybı zararı adı altında bir miktar paranın kendisine ödenmesini isteyebilecektir. Davacı yargılama sırasında dava dışı … tarafından kiralanana girilmesine engel olduğunu bildirmiş ancak dosya kapsamından davacının kiralanana girilmesine engel olunan tarih net olarak anlaşılamamaktadır. Mahkemece, belirtilen husus taraflardan sorularak tahliye tarihinin saptanması, bundan sonra davalının tazminat sorumluluğu, davacı kiracının aynı şart ve koşullarda kiracı olarak faaliyetini yürütebileceği başka bir oto yıkama yerini yeniden kiralayabileceği süre ile sınırlı olduğu gözetilerek inceleme yapılması gerekmektedir. Öte yandan, kar mahrumiyeti bedeli belirlenirken hükme esas alınan bilirkişi raporunun da denetime elverişli ve ayrıntılı düzenlenmediği anlaşılmaktadır.Bu durumda mahkemece yapılacak iş; öncelikle davacı kiracının aynı nitelikte ve aynı şartlarla bir işyeri kiralaması için gereken makul sürenin tespit edilmesi, aynı özelliklere sahip benzer işletmelerin gelir–gider durumlarının vergi dairesi, esnaf odası, ticaret odası ve benzeri resmi kurumlardan araştırılarak sözleşme ifa ile bitse idi zarar görenin elde etmesi muhtemel bütün gelirlerin ayrıntılı ve denetime elverişli bir şekilde belirlenmesi, belirlenen davacı gelirlerinden davacının işyerini kullansa idi yapması gereken bilcümle zorunlu harcama kalemleri ile sözleşme süresinden evvel feshedildiğinden süresinden evvel fesih nedeniyle sağladığı yani tasarruf ettiği haklar ve yine bu süre içerisinde başka işten sağlayacağı veya kasten sağlamaktan kaçındığı kazanç miktarları ve davacının davalıya ödemesi gereken kira paraları toplamının mahsubunun gerektiği gözetilip bu konuda ayrıntılı ve denetime elverişli bir şekilde bilirkişilerden ek rapor alınarak davacının benzer işyerini yeniden kiralamak için geçecek makul süre kadar kâr kaybının hesaplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ve incelemeyle yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.
2-) Bozma nedenine göre davacı ve dahili davalıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davacı ve dahili davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK. nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.