Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/3325 E. 2018/11416 K. 13.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/3325
KARAR NO : 2018/11416
KARAR TARİHİ : 13.11.2018

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 13.11.2018 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davacı vekili Av…. geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, taraflar arasında 08/10/2012 tarihli kira sözleşmesi düzenlendiğini ve bir yıllık kira bedeli 25.000 TL’nin davalıya ödendiğini, kira sözleşmesinin imzalanmasından sonra tesisin bir an önce faaliyete geçmesi için gerekli işlemlere başlanıldığını, işyeri açma ve çalışma ruhsatı almak için başvuru yaptığını ancak talebinin eksiklikler olduğu için kabul edilmediğini,… İl Özel İdaresinin, kiralananın halen tapuda tarla olarak gözüktüğü, proje ve mevcut inşaatların uyuşmadığı, bu haliyle ruhsat verilemeyeceğini bildirdiğini, 02/01/2013 tarihli başvurusuna, idarece mülkiyet sahibinin müracaat etmesi gerektiği belirtildiği halde davalının kendisinin müracaat etmediği gibi gerekli vekaletnameyi de vermediğini, davalının işletme ruhsatı alınması için gerekli tüm eksiklikleri bilmesine rağmen bu durumu müvekkilinden gizlediğini, tesisin faaliyete geçmesi için elinden gelen tüm imkanları kullanmasına rağmen tesisi faaliyete geçiremediğini, tesisin faaliyete geçirilememesinde bir kusuru bulunmadığını, dava konusu taşınmazın kiralanmasından sonra tesise 25.370 TL yatırım yapıldığını, davalının işçisinin tesise girmelerine ve imalatların sökülmesine izin vermediğini, bu olayla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını ve soruşturmanın devam ettiğini, davalının kusuru nedeniyle tesisin faaliyete geçirilememesi nedeniyle aylık 10.000 TL gelir kaybına uğradığını, davalıya peşin olarak verdiği 25.000 TL’nin iade edilmediğini, tesise yapılan 25.370 TL bedelli yatırımın sökülmesine davalı tarafından izin verilmediği gibi bedelinin de ödenmediğini, ayrıca işinden ayrılması nedeniyle aylık 2.968 TL gelirden mahrum kaldığını belirterek tüm bu zarar kalemlerine karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 51.500 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, kira sözleşmesi düzenlendikten sonra ruhsat için başvuru ve sair elindeki tüm belgeleri davacıya verdiğini, kiralananı teslim ettiğini, kira sözleşmesinin 8. maddesine göre TSE ve lisansların alınması, çalışma izni ve işyeri açma ruhsatının alınmasının kiracıya ait olduğunu, ruhsatın alınacağına ilişkin bir taahhüdü olmadığını, davacının istasyonda sadece bir tank değiştirdiğini, tank değişim ücreti 5.000 TL’yi kendisinin karşıladığını, çıkartılan tankın istasyonun yanındaki arazide durduğunu, davacının yerleştirdiği tankı her zaman alıp gitmesinin mümkün olduğunu, sözleşmede gereği masraf talep etme hakkı bulunmadığını, davacının tesise sokulmadığı iddiasının doğru olmadığını beyanla davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının işyeri açma iznini ve işyeri çalışma ruhsatını almamasında davalının kusurunun olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında 08/10/2012 tarihli, beş yıl süreli kira sözleşmesi konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kiralananın vasfı sözleşmede petrol istasyonu olarak belirtilmiş olup kira sözleşmesinin 8. maddesinde “Kiracı, kiralanan istasyonu, otomasyon ve kurumsal kimliğe kavuşturacak, ayrıca pompalar ve yazarkasalar kiracı tarafından güncel bir şekilde tamir ve bakımlarının yapılması sağlanacaktır.”, 11. maddesinde ise “Kiracı TSE ve lisansları en kısa zamanda çıkarmakla mükelleftir. ” hükümleri yer almaktadır. Davacı kiracı tarafından keşide edilen 08/01/2013 tarihli ihtarnamede, gerekli cins tahsisinin yaptırılması, tüm aksaklıklar giderilerek işyeri açma ruhsatı alınması önündeki engellerin giderilmesi, gerekli vaziyet planının onaylatılması ve yapı ruhsatları ile fiili durumdaki yapıların birbirine uydurulması, ihtarnamenin tebliğinden itibaren 1 ay içinde ayıpların giderilmesi kiraya verene ihtar edilmiş, akabinde 17/07/2013 keşide tarihli ihtarname ile kira sözleşmesi feshedilmiştir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 301.maddesi hükmü gereği kiraya veren kiralananı kararlaştırılan tarihte sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Kira, sürekli bir akit olduğundan hem sözleşmenin kurulmasından önce var olan, hem de akdin devamı süresince kiracının bir kusuru olmaksızın ortaya çıkan ayıplar kiralayanın tekeffülü altındadır. Diğer bir anlatımla kiraya veren sözleşme süresince kiralananın kullanmaya elverişli halde bulunması için gerekli önlemleri almak durumundadır.
Davacı kiracının, 17/12/2012 tarihinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı almak için başvuru yaptığı görülmektedir. Yine Türk Standartları Enstitüsü tarafından Mahkemeye verilen cevapta davacı adına hizmet yeterlilik belgesi müracaat avansı yatırıldığı ancak TSE HYB belgelendirmeye ilişkin müracaatta bulunulmadığı ve diğer belgelerin ibraz edilmediği bildirilmiştir. Davacının, ruhsat almak için girişimde bulunduğu ancak işyerine ruhsat alınmadığı anlaşılmaktadır. Ancak ruhsat alınamamasının nedeninin kiralanandan kaynaklanan ayıp nedeniyle mi yoksa kiracının gerekli işlemleri yapmamasından mı kaynaklandığını dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
Nitekim, dava tarinden sonra davalı kiraya veren adına akıryakıt ve LPG satış istasyonu için işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlendiği görülmektedir.
6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi” başlıklı 31/1. maddesi “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiş ve bunun hakimin görevi olduğu açıkça vurgulanmıştır. Maddede, hakimin maddi anlamda davayı sevk yetkisi düzenlenmektedir. Bu yetkisiyle hakim, olayın ve hukuki uyuşmazlığın olgusal ve hukuki boyutlarını gerekli olduğu ölçüde taraflara birlikte ele alabilecek, tarafların zamanında uyuşmazlığın çözümü için önemli vakıaların tamamı hakkında açıklama yapmalarını, özellikle ileri sürülen vakıalardaki eksiklikleri tamamlamalarını, delilleri ikame etmelerini ve gerekli talepleri ileri sürmelerini sağlayabilecektir.
HMK’nın 194. maddesinde de somutlaştırma yüküne yer verilmiştir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Genel geçer ifadelerle, somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen sonuçlarına katlanacaktır.
Somut olayda davacı ruhsat alınamamasının kendisinden kusurundan kaynaklanmadığını, ruhsat başvurusunun eksiklikler olduğu gerekçesi ile kabul edilmediğini ve kiraya verenin üzerine düşen edimleri yerine getirmediğini beyan etmiş olup kiralananda ruhsat alınmasına engel eksiklikler bulunup bulunmadığı var ise bu hususlarda kiraya verene düşen bir sorumlulukluk olup olmadığı konularının aydınlatılmadığı görülmektedir. Bu durumda Mahkemece, belirtilen hususlarda tarafların gerekli açıklamaları alınıp, tüm delilleri toplanılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Öte yandan, Mahkemelerin her türlü kararlarının, gerekçeli olması T.C. Anayasası’nın 141/3. maddesi gereğidir. Zira; bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların, mahkemece nasıl nitelendirildiğini, hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar ve maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir.
Tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.
Hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler gösterilmelidir.(HMK m. 297/1-c)
Mahkemece, ruhsat alınamamasında davalının kusuru olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de Mahkemece kararının gerekçesinde, davacının tazminat talepleri, her bir kalem yönünden ayrı ayrı tartışılmamış, hükmedilen sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmaksızın bu taleplerin tümden reddine karar verilmiştir. Davacının, fesih tarihinden önce kiralanana girilmesine izin verilmediği yönündeki iddiasının, bu halde kira ilişkisinin fiilen sona erip ermeyeceğinin, bu durumun tazminat taleplerine etkisi olup olmayacağının, kiracı tarafından kiralanana masraf yapılıp yapılmadığının, yapıldığı ise zorunlu veya faydalı masraf olup olmadığının, kiraya veren tarafından benimsenip benimsenmediğinin gerekçede değerlendirilmediği görülmektedir. Bu durumda, hükmün HMK’nın 297. maddesinde gösterilen şartları taşımadığı açıktır. Yukarıda da belirtildiği üzere, davacının tüm talepleri değerlendirilmeli, her bir talep için ayrı ayrı hüküm kurulmalıdır. Usul ve yasaya aykırı biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacı taraf yararına BOZULMASINA, 1.630 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.