Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/16226 E. 2019/405 K. 22.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/16226
KARAR NO : 2019/405
KARAR TARİHİ : 22.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 22.01.2019 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; Açık duruşmaya başlandı ve taraflardan kimsenin gelmediği anlaşılmakla işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalıdan elektrik aldığını, almış olduğu hizmet bedelini ödediğini bazen ise ödemeyemediğini bu nedenle icra takibine muhatap olduğunu, davalı tarafından … 7. İcra Müdürlüğünün 2000/2148, 2000/2142, 2004/1272 sayılı dosyaları ve … İcra Müdürlüğünün 2006/1920, 2006/1921, 2006/1750, 2006/1676, 2007/1647 sayılı dosyaları ile hakkında icra takibi başlatıldığını, icra dosyalarında belirlenen oranda borç ve faiz istenilmesinin yasal bir dayanağının bulunmadığını, yoğun şekilde ödeme yapmasına rağmen, ana paranın nereden ve ne şekilde belirlendiği, belirlemede ölçünün ne olduğu, önceki ödemelerin nereye gittiğinin veya mahsup edildiğinin belli olmadığını, davalı tarafın yasallığı tartışılan sebepsiz zenginleşmeye yol açan mükerrer bir alacak talebinde bulunduğu, gecikme cezasının ne olduğu ve böyle bir cezayı doğrudan talep etme hakkının varlığının ispatının davalıya ait olduğunu, yıllık faiz oranlarının gerekçesinin belli olmadığını, kendisi ile yapılan bir sözleşme olmadığı için mutat bedelin üzerinde bir talebin yasal gerekçesinin davalı tarafından ispat edilmesi gerektiğini, icra takipleri ile talep edilen bedelleri kabul etmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla haksız ve kötün niyetli bölümlerin iptali ile iptal edilen miktar kadar borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …; davanın haksız olduğunu, davacı tarafın daha önce de … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/351 esas sayılı dosya ile menfi tespit davası açtığını, açılan davanın halen derdest olduğunu, söz konusu dosya kapsamındaki bilirkişi raporlarının iddialarını destekler nitelikte olduğunu, icra takipleri ile ilgili borç dökümlerinin bu borçların hangi dönemlere ait oldukları ve ana paranın ne kadar olduğunun davacı tarafa daha önceki tarihlerde ödeme emri ve fatura şeklinde bildirildiğini, davacının borcunu ödememeyi alışkanlık haline getirdiğini, davacının enerji borcuna son ödeme tarihinden icraya konulduğu tarihe kadara mevzuat gereği gecikme faizi işletildiğini, icra takibinden sonra her iki tarafın da tacir olması sebebi ile ticari işler için uygulanan avans faizi talep edilebileceğini, davacının ödeme yaptığından bahsetmekle birlikte ne kadar hangi borca karşı ödeme yaptığını bildirmediğini, ispat yükünün davacı tarafta olduğunu, şirket kayıtlarından davacının halen borçlu bulunduğunun açıkça anlaşıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile davalıya borçlu olmadığının tespitine, … 7. İcra Müdürlüğünün 2000/2148 esas, 2000/2142 esas, 2004/1272 esas, 2006/1920 esas, 2006/1921 esas, 2006/1750 esas, 2006/1676 esas, 2007/1647 esas sayılı icra takip dosyalarının iptaline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1)Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi, Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK.nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının, “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta; mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, mahkeme gerekçesinde hangi nedenler ile davanın kabul edildiği hususunda herhangi bir açıklama ve gerekçe bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; yasanın aradığı anlamda ve denetime uygun gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2) Bozma nedenine göre, şimdilik davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428 inci maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/01/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.