Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/11306 E. 2018/10398 K. 23.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/11306
KARAR NO : 2018/10398
KARAR TARİHİ : 23.10.2018

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 23.10.2018 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davalı vekili Av. … geldi. Karşı taraf davacı adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, taraflar arasında 2010 yılında sözlü olarak adi ortaklık kurulduğunu, bu ortaklığa göre davacı ve davalıya ait tarlalarda ihracatlık kabak ve kavunun davacı tarafından tarımsal üretiminin yapılması ve davalı tarafından yurtdışında bu ürünlerin satılması konularında anlaşıldığını, bu ortaklıkta tarafların hissesinin %50’şer olarak belirlendiğini ve bütün masraf ve gelirin eşit şekilde ortak olduğunu, davalıya ait ıslah çalışması yapılan tarlada ıslaha ilişkin olarak sondaj çalışması yapıldığını, damlama sistemi kurulduğunu, kuyu açıldığını ve tarlanın ıslahı için tüm çalışmaların yapıldığını, bütün bunlar için davacı tarafından 41628 TL masraf yapıldığını, davalının ise müvekkiline aralıklarla toplam olarak 39.690 TL ödeme yaptığını, buradan davacının 1.938 TL alacağının kaldığını buna ilişkin olarak … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/6 D.İş dosyasıyla tespit yapıldığını, davalıya yurt dışında satması için 2 tır dolusu kabak , 19 ton kavun yetiştirilip gönderildiğini, gönderilen ürünlerin satışından elde edilen gelirin yarısının davacıya gönderilmediğini, yapılan masrafların yarısının davalı tarafından müvekkiline ödenmediğini ileri sürerek ıslah yapılan tarlada yapılan masraflar nedeniyle kalan alacak olarak 1.938 TL’nin, yapılan masrafların yarı bedeli olan 15.249 TL’nin, yurtdışına gönderilen ürünlerin tahmini yarı bedeli olan 15.200 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı; taraflar arasında adi ortaklık kurulduğunu, ekim ve ürün konusunda tek yetkilinin davacı olduğunu, yetiştirilen ürünlerin tamamının yurtdışına ihraç edileceğinin, davacı tarafından ürün satılmayacağının kararlaştırıldığını, adi ortaklık için yapılan masrafların davalı tarafından gönderilen para ile yapıldığını, davacının mahsul zamanı gelince yetiştirilen ürünleri Türkiye piyasasında fiyatlar yüksek olunca kendisinin sattığını, yurt dışına gönderilen malların ihracaata uygun olmayan mallar olduğunu, yurtdışına gönderilen ürünlere ilişkin masrafların kendisi tarafından karşılandığını, ortaklıktan elde edilebilecek ürünün belirlenmesi gerektiğini davacının davalıya hesap vermediğini, ortak olan malları satarak haksız kazanç elde ettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; 08/07/2015 havale tarihli bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, taraflara ait tarlalarda ihracatlık kabak ve kavunun davacı tarafından tarimsal üretimin yapılması ve davalı tarafından yurtdışında bu ürünlerin satılması konusunda kurulduğu ileri sürülen adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasında yukarıda belirtilen konuda ortaklık kurulduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki adi ortaklığın konusu olan kavun ve kabakların satılmış, ortaklık 6098 sayılı TBK’nun 639/1. maddesi gereğince son bulmuştur.
Davacı tarafça adi ortaklığın varlığı ve son bulduğu ispat edildiğine göre, mahkemece yapılacak iş; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümlerini dikkate almak ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerini taraflar arasındaki adi ortaklığa uygumak olmalıdır. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmünü içermektedir.Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.”.Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise ” Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır( TBK md 642) Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesi de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir.
Bu aşamada mahkemece; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle (yazılı bir ortaklık sözleşmesi bulunmadığından) tarafların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istenmeli; tarafların bu konuda anlaşamamaları halinde ise tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru resen atanmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya(ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Bütün bu açıklamalar ışığında, mahkemece; taraflar arasında adi ortaklık kurulduğunun ispat edildiği, adi ortaklığın amacını oluşturan tarımsal ürünlerin satıldığı, ortaklığın son bulduğu gözetilerek; adi ortaklık konusu ekim yapılan alandan ne kadar ürün elde edilebileceğinin ve üretim masraflarının belirlenmesi, tarafların adi ortaklığa vermiş olduğu avansların değerlendirilmesi, taraflar tarafından kendileri tarafından adi ortaklık için yapıldığı iddia edilen masrafların delilleri değerlendirilerek kimin tarafından yapıldığının açıklığa kavuşturularak uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, sadece yurtdışına ihraç edilmek suretiyle satışı yapılan ürünler ve bu ürünler için yapılması gereken masraflar dikkate alınarak eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, 1.630 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.