Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/10786 E. 2018/12888 K. 18.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/10786
KARAR NO : 2018/12888
KARAR TARİHİ : 18.12.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacı vekili tarafından istenilmiş ise de, temyize konu edilen kararda dava değeri, duruşma sınırının altında olduğundan, duruşma isteğinin miktar yönünden reddiyle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz isteğinin incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; … ili, … ilçe …… Beldesi Merkez Mahallesinde bulunan yeni 125 ada 299 parsel 580,43 m² yüzölçümlü parsel vasfıyla Hazine adına tescilliyken davacı kurum tarafından 775 sayılı Kanununun ilgili 3. maddesinin uyarınca …… Belediyesine tahsis edildiğini, mezkur taşınmazın 01/02/2007 tarihinde davalı … Belediyesince 10.645,37.-TL bedel karşılığında Zeki …’a satıldığının ……Çelik tarafından düzenlenen 13/11/2014 tarih ve 2014/5 sayılı inceleme raporu ile tespit edildiğini, davalı … tarafından yapılan satış işleminin geçersiz olduğunu, taşınmazın belediyeye tahsis amacı ile bağdaşmadığından usulsüz olduğunu, davalı belediyenin maliki bulunmadığı bir taşınmazı satmak suretiyle sebepsiz olarak ……leştiğini, ileri sürerek 10.645,37.-TL’nin satış tarihi olan 01/02/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı; dava konusu talebin zamanaşımına uğradığını, davacının taleplerinin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı tarafından gerçekleştirilenin bir tahsis işlemi olmayıp bedelsiz olarak Belediyeye devir işlemi olduğunu, 775 sayılı Kanunun Mülga (03/07/2003-4916/38 md.) 3. maddesinin Belediyelere arsa sağlanmasına yönelik olduğunu, taşınmazların satılamayacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığını, dava konusu taşınmazın kamu hizmetine tahsis edildiğine ilişkin de herhangi bir belge bulunmadığını, Hazine’nin devrettiği bu taşınmazı geri alma hak ve yetkisinin bulunmadığını, sebepsiz ……leşme koşullarının oluşmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; sebepsiz iktisapta, ……leşmenin malın veya paranın ……leşenin malvarlığına girdiği anda gerçekleştiği, davaya konu taşınmazın 1977 yılında davalı belediyeye devredildiği, davalı belediyenin davacının iddiası doğrultusunda 1977 yılında sebepsiz olarak ……leştiği, 1977 yılında sebepsiz olarak ……leştiği kabul edilen davalı … aleyhine 2015 yılında sebepsiz ……leşme davası; davalının zamanaşımı defi nazara alınarak ve Borçlar Kanununun 82 hükmünde düzenlenen “her halde ……leşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağı hükmü gereği davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekeceği, 775 sayılı Kanuna göre devre aykırı hareket edildiği ve bu nedenle ihalenin yapıldığı ve bedelin ödendiği tarihte davalının ……leştiği iddia edilebilirse de Türk Medeni Kanununun 712 maddesi “Geçerli bir hukuki sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez.” hükmünü düzenlediği, burada taşınmaz mülkiyetinin iktisabının geriye yürüdüğü, TMK 712 hükmüne göre mülkiyeti kazananın en baştan itibaren malik sayılacağı, yani 10 yıldır malik olarak taşınmazı uhdesinde bulunduracağı kabul edildiğinden bu durumda malike karşı sebepsiz ……leşme iddiasının ileri sürülemeyeceği, davalının 1977 yılından bu yana nizasız ve fasılasız olarak tapu maliki olarak göründüğü ve kendisini malik olarak gördüğü dikkate alınarak malik olarak kabulünün gerekeceği bu nedenle de davacının malike karşı sebepsiz iktisaba dayalı bir alacak davası ikame edemeyeceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
Zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir defide bulunması gerekir (HGK’nın 05.05.2010 gün ve 2010/8-231 E., 2010/255 K. sayılı kararı).
Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir defi olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır.
Somut olayda, mahkemece; davanın, zamanaşımı yönünden reddi yanında, aynı zamanda esastan da reddine karar verilmiştir.
Usul hukuku hükümleri uyarınca; davanın, zamanaşımı nedeniyle reddi kararı ile, mahkeme artık dosyadan el çekmiş olup; dava dosyasında başkaca bir inceleme yapması mümkün değildir.
Ne var ki; mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair karar verildikten sonra, davalının 1977 yılından bu yana nizasız ve fasılasız olarak tapu maliki olarak göründüğü ve kendisini malik olarak gördüğü dikkate alınarak malik olarak kabulünün gerekeceği bu nedenle de davacının malike karşı sebepsiz iktisaba dayalı bir alacak davası ikame edemeyeceği gerekçesiyle davanın esastan da reddine karar verilmiştir.
Davanın, yapılan yargılaması sonucunda; mahkemece, hem zamanaşımı, hem de esastan red kararı verilmesi mümkün olmadığından; önce, taraflar arasındaki zamanaşımına ilişkin uyuşmazlıklar incelenip, çözümlenmeli ve bir karar verilmelidir. Aksi takdirde, davanın esasına girilip esas hakkında bir karar verilmelidir. Davanın zamanaşımından reddi kararının yanında esastan da reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428 inci maddesi gereğince davacı taraf yararına BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440 ıncı maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18/12/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.