Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2017/1057 E. 2018/11387 K. 12.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/1057
KARAR NO : 2018/11387
KARAR TARİHİ : 12.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalı Belediye tarafından çevre yolu üzeri eski 109 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın ihale yolu ile LPG ve akaryakıt istasyonu kurulup işletilmek üzere kendisine kiraya verildiğini, taşınmazın belediyeye ait olmadığının sonradan anlaşılması üzerine bu kez 967 ada, 2 parsel sayılı taşınmazın aynı amaçla kullanmak üzere kiralandığını, taşınmaz üzerine işletmesini kurup, faaliyete başladıktan sonra bahse konu taşınmazın da belediyeye ait olmadığının, sadece belediyenin taşınmazda hissedar olduğunun öğrenildiğini; taşınmazdaki diğer hissedarlara da kira bedeli ödendiğini ve bir kısım hisselerin kendisi tarafından satın alındığını, kiralanan ikinci taşınmaz için kira bedellerinin tamamının davalı belediyeye ödendiğini; bahse konu akaryakıt istasyonu bizzat belediyenin izin ve ruhsatı ile işletilmekte iken belediyeden kaynaklanan sebeplerle yapı ruhsatının alınamaması üzerine işyerinin tamamen kapatıldığını, ilk kiralanan taşınmaza dair kira sözleşmesinin ise … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/253 E. – 2009/318 K. Sayılı kesinleşen ilamı ile feshedildiğini ileri sürerek; feshedilen kira sözleşmesi gereği belediyeye haksız olarak ödemek zorunda kaldığı toplam 222.509,78 TL bedelin her bir kaleminin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı; kiralanan taşınmazın eski 109 ada, 1 parsel olarak ihaleye çıkardığını, sonradan taşınmazın başkasına ait olduğu anlaşıldığından kira kontratı ve şartnamesinin 1638 m2 lik taşınmaz olarak düzeltildiğini ve kira kontratının da davacı tarafından imzalandığını, davalının yıllarca itirazı olmaksızın bu taşınmaza dair kira bedelini ödediğini, hatta kira bedelinin uyarlanması davasını açtığını, 2001 yılından bu yana taşınmazı kiracı sıfatıyla kullandığını, kaldı ki kira sözleşmesinin feshinin geçmişe değil ileriye yönelik olduğunu, fesih tarihinden sonra ödenmiş kira bedelinin de bulunmadığını, alacağın zamanaşımına da uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, 43.900,00 TL alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle reddine, 178.609,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.
Dava; kira sözleşmesinin feshi sebebiyle, haksız olarak ödendiği iddia edilen kira bedellerinin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalıdan istirdadı istemine ilişkin alacak davasıdır.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacının temyiz itirazının reddi gerekir.
2- Davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak iade isteminde bulunulabilmesi için bir tarafın malvarlığının diğer tarafın aleyhine çoğalması gerekir. Buna göre sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Zenginleşen, başkasının malvarlığından veya emeğinden haklı bir sebep olmaksızın elde ettiği zenginleşmeyi geri vermek zorundadır.(TBK m.77/1)
Türk Borçlar Kanun’unun 299. maddesinde; “Kira sözleşmesi, kiraya verenin birşeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Kural olarak kira sözleşmesi şekle bağlı değildir. Sözlü olarak yapılabileceği gibi yazılı olarak da yapılabilir.
Öte yandan, kira sözleşmesinde kiraya verenin malik olması gerekmez. Kiralanan taşınmazın ister paylı mülkiyete isterse elbirliği halinde mülkiyete tabi olsun paydaşlardan biri taşınmazın tamamını ya da kendi hissesini diğer paydaşa ya da üçüncü kişiye kiraya verebilir. Paylı mülkiyette kira sözleşmesinin geçerli olabilmesi için pay ve paydaş çoğunluğu ile elbirliği mülkiyette ise tüm paydaşların katılımı ile yapılması gerekir. Ancak, paydaşlardan birinin kiraya veren olarak yapmış olduğu kira sözleşmesi diğer paydaşlarca iptal edilmediği sürece geçerli olup bu kira sözleşmesi taraflarını bağlar.
Somut olayda; davalı Belediye tarafından 109 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın, 2886 sayılı Yasaya göre aralarında düzenlenen yazılı kira sözleşmesi uyarınca davacı şirkete kiraya verildiği, akabinde bu kez 968 ada, 2 parsel sayılı ikinci taşınmaza yönelik sözlü kira ilişkisinin kurulduğu ve ilk kira sözleşmesindeki şartlar dahilinde kira ilişkisinin devam ettirildiği, ilk taşınmaza yönelik yazılı kira sözleşmesinin feshedildiği, oysa ikinci taşınmaza yönelik sözlü kira ilişkisinin devam ettirildiği, davacının bu taşınmaz üzerinde kiracı sıfatıyla 2009 yılına kadar faaliyette bulunduğu ve kira bedellerini de davalı belediyeye ödediği, kira ilişkisinin davacı tarafından inkar edilmediği anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözönünde bulundurularak, davacının kira sözleşmesi gereği kira bedelini ödemekle yükümlü ve kiralananı tahliye edeceği tarihe kadar kira sözleşmesiyle bağlı olduğu, kiralanan taşınmazın 2009 yılına kadar davacı tarafından kullanılması nedeniyle ödediği kira bedeli yönünden davalının davacı aleyhine bir sebepsiz zenginleşmesinin bulunmadığı nazara alınarak, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. Madde hükmü gözetilerek HUMK’nun 428. Maddesi gereğince hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.